Şêx Said’in bıraktığı iz
Selim FERAT yazdı —
- Türk devletinin Şêx’in idam edildiği günün 74. yıldönümü olan, 1999’un 29 Haziran’ında Öcalan’a idam cezası vermesiydi. Kürtler’in unutmadığı günü, Türk devletinin Kürtler’e yeniden hatırlatmasının temelinde ne yatıyordu?
Hep tekrar edildi;
Şêx Said’in mezarının bile nerede olduğu bilinmiyor.
Bilinen:
Türk devletinin Şêx’in idam edildiği günün 74. yıldönümü olan, 1999’un 29 Haziran’ında Öcalan’a idam cezası vermesiydi.
Kürtler’in unutmadığı günü, Türk devletinin Kürtler’e yeniden hatırlatmasının temelinde ne yatıyordu?
Bu sadece bir tehdit değildi.
İdam, varoluştan yoktan saymaya çıkan toplumsal bir hikayenin özeti.
İdamın sosyolojik tanımlamalarından bazı örnekler:
İdam, caydırma, cezalandırma ve egemenliğin yeniden tesisi için başvurulan, rasyonale son veren;
Kürdistan bağlamında, sömürgeciliğe son vermek için varolan bir direnişin, kolonyal faşist yöntemle sona erdirme eylemidir.
Sembolik olarak:
Sosyal intikam eylemiyle cezalandırmaya denk düşer.
Sosyal kontrol olarak:
İdam, nüfusu kontrol altına alma, Kürdistan bağlamında, toplumları, sömürgeci normlara uymaya zorlamanın bir aracı olarak uygulanır.
Ritüel:
İdam, aynı zamanda bir toplumun belli değer ve inançlarını dile getiren ritüel pratik olarak algılanır.
Özellikle de Şêx Said’in idamıyla, kendinden olmayan birilerinin öldürülmesiyle, öfke ve intikam duygusuyla değil;
Mezarının yerini saklı tutarak, onu Kürtlerin toplumsal dünyasından uzaklaştırarak;
Hesaplı bir şekilde, sömürgeciliğin gereği olarak, Kürtlerin hafızasında, ömür boyu süreceğini umdukları kolektif bir yaraya, bilinmezliğe yol açma planıyla hareket ettiler.
Böyle olduğu için de, idamın Kürdistan toplumları üzerindeki etkileri, şiddete başvuran sömürgeci devletin, ortaya çıkışı ve egemenliğini meşruiyetini yok sayan, yeni direnişlerin haklılığının temelini de oluşturur.
Gerilla direnişinin ortaya çıkması böylesi bir toplumsal gerçekliğin yansımasıydı.
Aslında idam, direnişe çaresizlikten verilen bir "cevap“ olarak düşünüldüğünde, bir son değil, yeni bir başlangıca açılan kapı olarak anlaşılmalıdır.
Türk devletinin, ismini koymak istemediği Kürdistan’ı hatırlatan direniş ve varolmak için, namluya karşı namluya başvurulan direniş, her defasında, idamın eşiğine geldi.
İnkar direnişe;
Direniş idama yol açtı.
Bu kısır döngüyü kıracak ne olabilir ki?
Türk devletinin ömrünün onlarca yılı, Kürdistan’ı yeniden işgalle geçti. Zilan ayaklanmasından sonra 1930-1950 yıllarında, Zilan yasak bölge ilan edildi ve bu bölgedeki köyler yakıldı, yıkıldı.
Ve Türk devleti son 40 yılında, o döneme kadar olanlarla karşılaştırıldığında, emsali olmayan bir süre boyunca ve tüm Kürdistan parçalarında, geniş kesimleri içine alan toplumsal bir örgütlenmeyle karşı karşı karşıya kaldı.
Tarihten kalan miras isimler, Şêx Said, Seyit Rıza, Xalit Begê Cibirî ve öncesinde onlarca önder şahsiyet.
Son 40 yılın ortaya çıkardığı, yaşamlarını direnişte kaybeden önder kadroların anılarının kaleme alındığı "şehitler albümleri“ binlerce sayfa kapsamında.
Bir zamanlar Türk halkı tarafından "desteklendiği“ iddia edilen, Sêx Said’in idamı, geriye dönülüp bakıldığında, dehşete yol açan bir sahneydi.
Şimdi, sevdiklerini kaybedenler, Sêx Said’i anıyorlar.
Sevdiklerini kaybedenler Öcalan’ın özgürlüğü için yola çıkıyorlar.
Öyle bir yere geldik ki Kürdistan, Kürdistan’ı yok sayacak Türkiye, kendi varlığının tehlikenin eşiğine geldiğini gördü ve bunu görmesini sağlayan, 40 yıl boyunca biçimlenen örgütlü mücadele ve politikleşen Kürdistan oldu.