Sömürgecilerin yarattığı kişilik

Şemsettin ÖZER yazdı —

  • Özgürleşmemiş birey, efendisine karşı kendini aşağılarken, kendi halkına karşı da acımasız olabilir. Bu nedenle bu tipler, özgürlük mücadelesinin her aşamasında karşı safında yer alır. Çürümüşlük, çevresine zarar verir; en çok da sömürgecilerin varlığını yüceltenler bu kesimdir.

Ana yöntem şudur: Sömürgecinin mantığı, sömürdüğü halkın zihnini işgal ederek kişiliksiz bir yığın yaratmasıdır. Sömürgecilik, dayattığı yaşam koşulları arasında her şeyi sunar, ancak özgür düşünceye yer vermez. Yaşam koşullarını daraltarak düşünme fırsatını elinden alır.

Sömürgecinin zihni kolonyal bir yaklaşımla işgal ederek, insanları angarya işlerde çalıştırarak bir yığın haline getirmesi ve bu şekilde işgali tamamlamasıdır. Başka bir deyişle, sömürge insanının mantığı, özgür düşüncenin ve değerlerin reddi üzerine kuruludur. Bu durumda sömürülen toplum ya boyun eğmek ya da direnmek zorunda kalır. Böylece işgal edilmiş toplum ikiye bölünür:

1. Direnenler: İşgalci zihniyeti reddeden ve çeşitli yöntemlerle mücadele edenler.

2. Boyun eğenler: Sömürgecinin tüm isteklerini kabul eden, asimile olmuş, kendi değerlerine yabancılaşmış bir kitle.

Yığınlar düşünmez, direnmez; efendisinin arzularını yerine getirerek kendi halkına karşı bir işbirlikçi sınıf haline gelir. Geriye değerlerin reddedildiği, çürümüş bir kitle kalır. Sonuçta, sömürgecinin ihtiyaçlarına bağlı, kokuşmuş bir zihniyet ortaya çıkar.

Kürdistan tarihi de böyle bir sürece sahne olduğu için Önderlik ona "çöplük" demiştir. Bu tanıma en çok karşı çıkanlar ise Önderlik düşmanları ve onun yarattığı değerlere düşman olan çürümüş kesimlerdir.

Tarih diyalektik bir hesaplaşmadır

Tarih, geçmişle kurulan diyalektik bir hesaplaşmadır. Özgürlük Hareketi, kendine yabancılaşmış Kürt’e karşı mücadele ederek özgür bir Kürt kimliği yaratmıştır. Ancak çürümüş yığınlar, temiz havayı kirletmeyi ve çürütmeyi bir görev bilir.

Tarih yalnızca olayların kronolojik sıralaması değil, aynı zamanda "nasıl yaşamalı" sorusunun felsefi sorgulamasıdır. Hegel’in "Tinin Fenomenolojisi"nde savunduğu gibi, tarih, insan bilincinin kendini gerçekleştirme sürecidir. Bu nedenle tarihsel hakikat arayışı, yalnızca "ne oldu?" değil, "nasıl ve niçin oldu?" sorularına cevap arar.

Nietzsche’nin dediği gibi, tarih "geleceğe yönelik bir güç iradesinin izlerini taşır." Özgürlük felsefesi, sömürge kişiliğe karşı amansız bir mücadele verirken, yalnızca asimile olmuş bir Kürt’ü değil, insanlığı çalınmış bir Kürt’ü de ortaya çıkarmıştır.

Sömürgeci kişilik ve kendini inkar psikolojisi

Egemenler yalnızca toprak işgali yapmaz, asıl işgal sömürülen toplumun zihnini ele geçirmektir. Akıl, düşünce ve hatta rüyalar bile işgal edilerek, halk kendi değerlerine yabancılaştırılır.

Özgürleşmemiş birey, efendisine karşı kendini aşağılarken, kendi halkına karşı da acımasız olabilir. Bu nedenle bu tipler, özgürlük mücadelesinin her aşamasında karşı safında yer alır. Çürümüşlük, çevresine zarar verir; en çok da sömürgecilerin varlığını yüceltenler bu kesimdir.

Frantz Fanon, "Siyah Deri, Beyaz Maskeler" eserinde bunu "kendinden nefret" psikolojisi olarak tanımlar. Jean-Paul Sartre’ın "Ben cellattan tiksinmiyorum, kurbandan tiksiniyorum" sözü de aşağılanmış, bilinci körelmiş bir kitlenin durumunu anlatır.

Gerçekte her tarih kendi büyüklüğünü taşır. Özgürlük tarihinin hiçbir dönemi önemsiz değildir. Kimileri tarihe hakikat penceresinden bakarken, kimileri eleştirel yaklaşır. Ancak özgür iradeye sahip olmayan, kendine yabancılaşmış kesimler, yalnızca celladını yüceltmek için özgürlük hareketine saldırır.

Fanon, "Siyah Deri, Beyaz Maske" eserinde klinik bir vakayı psikolojik açıdan analiz eder ve şöyle der:

"Irkını beyazlaştırmaya çalışan Siyah da, beyaz nefretini yaymaya çalışan kadar zavallıdır."

Kürtlük de benzer bir durumdadır

Kürt insanı, tüm değerleri elinden alınmış, aşağılanmış, köklerinden koparılmış, yabancılaşmış ve dünyanın dört bir yanına savrulmuş bir halktır. Ancak neye uğradığına şaşırmamıştır. Kürt bireyi ve toplumu, kendi yarattığı hakikatle çelişir; birbirini yok sayar ve gerçeklik karşısında yabancılaşarak sömürgecinin arzularına göre hareket etmeye mahkûm olur. Bu durum, zihnin çürümesine yol açar.

Dolayısıyla, neye uğradığını anlamayan ve şaşkınlığa düşmeyen her Kürt, sömürgecinin "kozmik büyüklük miti" karşısında yenilgiyi kabullenmiş demektir. Böyle biri, yalnızca Özgürlük Hareketine karşı öfke duyar.

Ezilmiş, ötekileştirilmiş ve kendinden memnun olmayan Kürt, kendini yok sayar. İster bilinçli ister ani bir tepkiyle, içinde fırtınalar koparan "efendiye" duyduğu bağlılık, temellerini sarsacak kadar güçlüdür. Çürümüş Kürt, her defasında efendiye olan bağlılığını haykırırken, aslında kendine yabancılaşmanın sonucu dur.

Sömürgecilik yalnızca fiziksel değil, zihinsel bir tahakkümdür. Kurtuluşu bile efendinin dilinde aradığı sürece gerçek özgürleşme mümkün olmayacaktır.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.