Sovyet devrimi olmasaydı Lozan olmazdı
Veysi SARISÖZEN yazdı —
- Kuzeyimizde Büyük Oktober Devrimi olmasaydı ne olurdu? Kestirmeden söyleyeyim: Lozan Antlaşması olmazdı ve Osmanlı toprakları İngiltere, Fransa ve Rusya arasında paylaşılırdı.
Dün gazeteleri taradım. Acaba Lozan Antlaşması’nın 100. Yıldönümünün nasıl bir muhteşem devlet töreniyle kutlanacağını öğrenmek istedim. Çakma 15 Temmuz gününü “bayram” ilan eden iktidar, her halde Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna, mevcut sınırlarının dünya tarafından tanınmış olmasına yol açan 24 Temmuz Lozan Antlaşması’nı da “bayram” olarak karşılayacak diye düşündüm.
Bugün 24 Temmuz. Lozan Antlaşması’nın 100. Yılı. Ortada önceden ilan edilmiş, medya kampanyasıyla desteklenmiş, bütün ülkeye yayılmış bir kutlamadan eser yok. Muhtemelen Erdoğan ve öteki siyasiler birer nutuk atacaklar. Gazete ve TV’lerinde bir iki yazı ve programla Türklerin “bekasıyla” ilgili bu günü geçiştirecekler.
Lozan Antlaşması olmasaydı ne olurdu sorusu anlamsız. Anlamlı olan soru, kuzeyimizde Büyük Oktobr Devrimi olmasaydı ne olurdu sorusudur. Kestirmeden söyleyeyim: Lozan Antlaşması olmazdı ve Osmanlı toprakları İngiltere, Fransa ve Rusya arasında paylaşılırdı. Devrimin ilk günü V.İ.Lenin bu devletlerle Çarlığın yaptığı gizli anlaşmayı açıkladı. İç savaş koşullarındaki Sovyet Rusya Kemalistlere altın ve silah yardımı yaptı. Atatürk’ün emriyle “sahte” bir komünist partisi kuruldu ve dönemin “mebusları” kalpaklarına kızıl şeritler taktı.
Aynı zamanda Kemalistler Kürt halkıyla da ittifaka yöneldi. Kurdistan tıpkı Sovyet Rusya gibi Kemalistlere topraklarını açtı. Açmayabilirdi. Çünkü o sırada Kemalistlerin bir tek ordusu vardı, o da Sovyet Kafkasyası’nda Ermeni “tehdidine” karşı çakılıp kalmıştı, elde avuçta ordu namına hiçbir güç yoktu. O nedenle Sovyetlere “hoş görünmek” için nasıl sahte komünist partisi kurdular ve kalpaklarına kızıl şeriler taktılar ise, Kürt halkını oyalamak için de “Kurdistan’a özerlik” vaat ettiler.
Ancak bu “taktikler” basit bir “kandırmaca” değildi. Eğer İngilizler Sevr’i uygulamaya devam etseydiler, Kemalistler tıpkı Azerbaycan, Türkmenistan, ve diğer Türki devletlerin ve Moğolistan ve Kazakistan’ın “eski milliyetçi” kadrolarının birkaç günde “komünist” oldukları gibi Sevr’i reddetmek için rotayı gerçekten Sovyetlere kıracak ve Sovyetlerin federatif yapısı gereği, hem Batı Ermenistan, hem de Kurdistan federasyonları gerçekleşecekti. Sonuç iyi mi kötü mü olurdu ayrı bir tartışma konusu.
İşte Fransa ve İtalya bu “tehlikeyi” gördükleri için daha en baştan Kemalistlerle anlaştılar, Yunanistan’ın İzmir’i işgaline itiraz ettiler. İngiltere’de ise Başbakan Lyod Georg’un direnişine rağmen hükümet “Türkleri komünistlerin kucağına itmeyelim” diyerek Yunanistan’a verilen tüm desteği kesti. İngilizler Kemalistlere Yunanistan’dan gizli olarak silah yardımı bile yaptı. Yunanistan iç karışıklıkla çalkalandı, ordu hızla zayıfladı. Kemalistler böylece karşı taarruz imkanı kazandı.
Böylece yapılan “taktik” işbirliklerinin de sonu geldi. En büyük darbe Kürt halkına indirildi. Türkiye Sovyet Rusya’yla iyi ilişkilerini sürdürse de artık stratejik olarak Batı ittifakında yer aldı.
Şunu bilelim: Sovyet devrimi olmasaydı, şimdiki Türkiye Cumhuriyetinden eser bile olmazdı. Kürt halkının başlangıçtaki desteği olmasaydı yine aynı sonuç doğacaktı. Sevr harfiyen uygulanacaktı. Lozan Antlaşması’na değil, Türkiye varlığını sosyalist Rusya’nın ve Kurdistan’ın desteğine borçludur. Sovyetler verdikleri desteğin gelecekte NATO müttefiği Türkiye’yi doğuracağını öngörmüş olsalardı, ve Kürtler Lozan’da ihanete uğrayacaklarını anlasalardı, Batı’da Yunan saldırılarına, Doğu’da Ruslar ve Güneydoğu’da Kürtler belki de destek vererek tüm bölgenin kaderini değiştirebilirlerdi. Belki sonuçta “ulus devlet” yerine Federal Anadolu-Trakya Cumhuriyetler Birliği kurulabilirdi.
Elbette tarihe “belkilerle” yaklaşılmaz. Sonuç bugünkü sonuçtur ve bu sonuç Lozan Antlaşması’yla sağlanmıştır.
Lozan Antlaşması “devletler arası” bir antlaşmadır. İmzacılar bu antlaşmaya uymakla yükümlüdürler. Ama Lozan Antlaşması halkları bağlamaz. O günün şartlarında Lozan’la birlikte kendi kaderini tayin hakkı gaspedilen halk şu ya da bu zamanda bu gaspa itiraz etme hakkına sahiptir. Çünkü antlaşmayı halk imzalamamıştır. İtiraz hakkı vardır ve bu evrensel bir haktır.
Oysa şimdi, 100. Yılında Lozan’ı “unutanlar” ya da şeklen kutlayanlar, defalarca yazdığım gibi Lozan Antlaşması’nı çiğniyorlar ve yayılmacı siyasetleriyle Lozan’ı tarihin çöplüğüne kendi elleriyle atıyorlar.
Kürt halkı ve onunla birlikte haklarını kaybeden Süryaniler, Keldaniler, Pontuslular ve Ermeniler ise Türk yayılmacılığına karşı çıkıyorlar, tümünün bu coğrafyada özgür ve müreffeh yaşayacağı yeni ve haklı bir barış antlaşması için mücadele ediyorlar. O nedenle bugün Lozan’da bu halkların temsilcileri yaptıkları Konferansın sonuç bildirgesini açıklayacaklar, Türk devleti ise Hatay’ın, Kuzey Kıbrıs’ın, Efrîn ve İdlib’in, Cerablus ve Serekanîyê’nin, Güney Kurdistan topraklarının işgaliyle yırttığı Lozan Antlaşması’nın ruhunu yaşatmaya çalışıyor.
Oysa Lozan madden ve manen ölüdür. Artık ne halklara dayatılabilir ne de Türk devleti Lozan’a bastığı ayağıyla sınırlarının dışındaki toprakları uzun erimde çiğneyebilir.