Stratejik ortaklıktan hasımlığa!

Cafer TAR yazdı —

  • “Türkiye son yıllarda bir eksen kayması yaşıyor!” kiminle konuşsanız bu cümleyi duyuyorsunuz; bence bu gerçeğin sadece bir kısmını anlatıyor; gerçek durum bundan çok daha vahim. Türkiye'nin yaşadığı bir “yolunu kaybetme, nereye ait olduğunu bilmeme durumu!”

 

Amerika gibi bir ülkenin bile tek başına inisiyatif alamayacağının ortaya çıktığı yeni küresel düzende Türkiye gibi ortanın altında; ekonomik ve askeri kapasiteye sahip bir ülke tek başına hiç bir sorununu çözemez.

ABD'nin seçimi kaybeden Başkanı Donald Trump'a içerden yapılan en önemli eleştirilerden birisi; uyguladığı politikaların ABD'yi yalnızlaştırması olmuştu. “Amerika First!” yaklaşım bir vade sonra ABD'yi uluslararası politikada yalnızlaştıracaktı. Bu durum günümüzün küresel düzeninde ABD gibi bir ülke için bile oldukça kötü bir durum.

Avrupa'nın güvenliğini yıllarca ABD sağladı, bu doğru; fakat burada kritik soru şudur: “Avrupa ülkelerinin aktif desteği olmadan ABD’de tek başına bu kadar güçlü bir ülke olabilir miydi?” Hatta biraz daha ileri gidelim: “Etkisi azalmış bir NATO ve bir birine şimdikinden çok daha gevşek bağlarla bağlı bir ‘Batı ittifakı’na rağmen ABD küresel liderliğini sürdürebilir mi?”

Hem Cumhuriyetçi George W Bush hem de Demokrat Barak Obama dönemlerinde ABD Savunma Bakanı olarak görev yapan Robert M Gates bir kaç gün önce New York Times gazetesinde, “Dünya Zorluklarla Dolu. İşte Biden’ın Onlarla Baş Etme Yolu” başlıklı bir makale kaleme aldı.

Makalesinde Gates, seçilmiş yeni Başkan Joe Biden’ın dış politikada üç ana önceliğinin olması gerektiğini vurguladı. Bunlar, ABD’nin dostları ve müttefikleriyle yeniden bağ kurması, uluslararası organizasyonlara yeniden katılma ve askeri olmayan güç enstrümanlarına ağırlık vermek!

Bana göre bunlar arasında en önemlisi ilki; “ABD'nin dostları ve müttefikleri ile yeniden bağ kurulması!” Aynı talep başta Almanya ve Fransa olmak üzere diğer batılı ülkeler tarafından da güçlü bir şekilde vurgulanıyor. Çünkü hiç bir Batılı ülke uzun vadede tek başına özellikle Çin ve Rusya ile başa çıkabilecek durumda değil.

İşte Erdoğan ve çevresindekiler tam da burayı kendi bireysel çıkarları için bir fırsata dönüştürmeye çalıştılar. Batı ittifakının dağınık halini kendi grupsal çıkarları için şans olarak gördüler. Batı ittifakı bu kadar dağınık olmasaydı Türkiye; Suriye, Doğu Akdeniz, Libya ve Dağlık Karabağ'da tek başına inisiyatif alamazdı.

Bütün bu sorunlu bölgelerde Batılı ülkelerin aleyhine inisiyatif alan Erdoğan iktidarı bununla da yetinmeyip bir de bunların üzerine Rusya'dan S-400 yerden havaya savunma sistemlerini satın aldı. Diyelim ki Patriot alımında ABD ile sorunlar yaşandı. Bu durumda Türkiye İtalyan/Fransa ortaklığı hava savunma sistemleri alabilirdi. Bu sitemler neredeyse S-400'lerle aynı kondisyona sahip ve her iki sistem de neredeyse aynı fiyat.

Fakat Türkiye Rusya’dan S-400 alarak hem F-35 programından çıkarılmayı, hem de yaptırımları göze aldı. Burada o kadar çok anlaşılmayan şey var ki! Kimileri S-400 alınımı sonrası Rusya'dan yüzde yirmilere varan oranda komisyon alındığını söylüyor.

Kim bilir; belki bu da bir faktör olabilir; bu kadar küçülmüş de olabilirler, bu adamların para ve iktidar için yapamacakları şey yok! Ancak bence burada asıl önemli olan bu değil. Erdoğan ve Ergenekoncu ortakları kendilerini bir dönem daha Trump ABD'sine göre hazırladılar. Eğer gerçekten Trump seçilseydi hem Ortadoğu'da hem de AB ilişkilerinde Erdoğan iktidarına dört yıl daha muazzam bir oyun alanı açılacaktı.

Hem Türkiye'nin içinde hem de bütün bölgede Kürtler üzerindeki baskı artırılacak; Kürtlerin bütün bölgesel kazanımları yok edilecekti. İkinci olarak bölgede baskı ve şantajla enerjinin geçiş hatlarında söz sahibi olunacak, ayrıca Doğu Akdeniz'de var olduğu düşünülen Gaz ve Petrolün bir kısmına da el konulacaktı. Böylece Erdoğan Rejimi kendisini çok uzun bir süre için güvenceye almış olacaktı.

Türkiye'deki Faşist Blok hem NATO üyesi ve AB aday ülkesiymiş gibi yapıp hem de NATO ve AB'nin altını oyacaktı. Çünkü Erdoğan/Ergenekon ortaklığı kendini bölgedeki statükoyu olduğu gibi korumak isteyen Rusya ve İran ittifakına daha yakın hissediyor; fakat diğer yandan da NATO üyesi. Aslına bakarsanız Türkiye'deki faşist blok ile ABD ve AB ülkeleri objektif olarak hasım konumundadırlar; ABD yaptırımları yürürlüğe koyarak herkesin bildiğine resmiyet kazandırmış oldu.

Bu durumda hem yeni ABD yönetiminin ve AB'nin, hem de Türkiye'nin önünde iki yol var; ilki Türkiye'nin NATO üyeliğinin en iyimser tahminle dondurulması, diğeri ise Erdoğan'ın iktidarını kaybetmesi ve rejimin AB çizgisinde yeniden parlamenter sistem esas alınarak restore edilmesi.

Ben kendi adıma ikinci seçeneği zor, fakat daha gerçekçi buluyorum.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.