TC’nin elinde bir soykırım aparatı: Persona non grata

Forum Haberleri —

  • Soykırımı devam ettiren bir aygıt olarak ‘persona non grata’da günümüze gelirsek 90’li yıllarda yaşananlar sadece bir döneme, bir çeteleşmeye de bağlı olmadığını görürüz. Bunu anlamak isteyenler, Yunanistan Pontus Federasyonu Başkanı Varythymiadis’in Türkiye’de gözaltına alınması ve sınır dışı edilmesi olayına bakabilir.

Yannis Vasilis YAYLALİ

“Biz Hristiyanlar için Meryem Ananın kutsiyeti tartışılmaz mahiyettedir ve onun adını taşıyan bu müstesna manastır özellikle Rum, Gürcü ve Rus Ortodoks toplumları için manevi bir sembol teşkil eder' ....'Bundan dolayıdır ki her yıl 15 Ağustos’ta Sümela’ya heyecanla gelmeyi, ayin düzenlemeyi ve dua etmeyi sabırsızlıkla bekliyoruz.”

Devletler arası ilişkilerde ‘persona non grata’ (Latince: “istenmeyen kişi”, çoğul: personae non gratae), bir ülkeye girmesi veya o ülkede kalması ülkenin yerel hükûmeti tarafından yasaklanan yabancı bir kişi.” diyor Wikipedia. Aslına bakarsanız biz Pontosluların çok yabancı olduğumuz bir şey değil. Yine Mübadeleyle Pontos’tan (Karadeniz) ayrılmak zorunda kalmış Trabzonlu bir ailenin çocuğu olan Yorgo Andreadis’de bir an’da kendini ‘istenmeyen kişi’ olarak bulmuştu.

Devletin ‘persona non grata’daki ölçüsü Pontos’un geçmişine dönük ne yapıp ne yapmadığına göre değişiyor. Yani sadece bir Pontoslu’ysan devlet bunu sorun etmiyor, ama mesela Yorgo Andreadis gibi yüzleşme çabaları içerisindeysen, mesela; ‘1991-1992 yılında, “Tamama, Pontus’un Yitik Kızı” adlı kitabı ile Abdi İpekçi Ödülüne layık görülmüşse, yine aynı kitabı Yeşim Ustaoğlu tarafından “Bulutları Beklerken” adıyla sinema filmine de konu olmuşsa, yine daha birçok verdiği eserle gecikmiş bir yüzleşme gereksinimi için kapı aralamışsa ve geride kalan ve Müslümanlaşmış Rumlar tarafından da kabul görmüşse ‘persona non grata’yı hak etmişsiniz demektir.

Gerisi ise dönemin provokatörlerine kalmış, o dönemde daha sonra başta Hrant Dink cinayeti de olmak üzere birçok katliamlara imza atılmasını sağlayacak bir çeteleşme için çabalayan Giresun’da Jandarma bölge komutanı olan Veli Küçük onu boy hedefi gösteren bir konferans verdi. Konferansta sözde Andreadis’in kitaplarının bölgeye gizlice sokulup, pontosçuluk yapıldığı vurgulanıyordu. Milliyetçi eğilimli bir Karadeniz gazetesinde hakkında yazı çıkardılar. Sonra Yeni Şafak’ta yazı çıkarttılar. Ardından muhabir özür dileyip, kandırıldığını söyledi. Haber “servis” edilmişti. Ve Andreadis bu iftiralara yanıt vermek, söz konusu gazetecilerle konuşmak için 4 Aralık 1988 Cuma günü Türkiye’ye, Yeşilköy Havalimanı’ndan giriş yapmak isterken eline sınır dışı edildiğine dair bir belge verildi. Bu belgeyle beraber Yorgo Andreadis Türkiye’den deport edildi. Yaşar Kemal, İsmail Beşikçi, Fikret Başkaya gibi aydın ve yazarların da katıldığı bir imza kampanyası yapılsa da hiçbir sonuç vermedi. Böylece çok değerli bir insan ölünceye kadar daha Türkiye’ye, Pontos’a sokulmadı. Hatta Yorgo Andreadis ölmek üzere olduğu dönemde Recep Tayyip Erdoğan’a mektup yazdıysa da sonuç alamadı. Çünkü siz konusu Pontos Soykırımı olunca ‘persona non grata‘ Türkiye’de diplomatik nedenlerle kullanılan bir aparattan çok soykırımı devam ettirmek için bir araca dönüşmüş durumdaydı. Türk devleti hem siyasi hem de askeri olarak sorumlusu olduğu bir soykırımı sorgulanmasına asla izin veremezdi. Bu tamamen onun varoluşsal temellerine bir saldırı olurdu, çünkü Cumhuriyetin temelleri bu soykırımın üzerinden yükseliyordu.

George Varythymiadis de sınır dışı edildi

Soykırımı devam ettiren bir aygıt olarak ‘persona non grata’da günümüze gelirsek 90’li yıllarda yaşananlar sadece bir döneme, bir çeteleşmeye de bağlı olmadığını görürüz. Eğer herhangi bir diplomatik krize kurban gitmemiş ve Sümela Manastırı eğer açıksa her sene 15 Ağustos’da yani Meryem Anamızın göğe yükseldiği dönemde Ekümenik Patriklik ve Yunanlılar ama özellikle Pontos kökenli olan Yunanlılar eşliğinde ayin düzenlenir, mumlar yakılır ve dualar edilir. Bu yıl da benzer şeyler olacaktı. İçerde patriklikte büyük bir hazırlık ve Yunanistan’da da telaşlı bir o kadar da heyecanlı bir hazırlık vardı. Ben yasaklı olduğum için giremiyordum ama hazırlık yapan arkadaşları izliyor ve onların heyecanı bana da geçiyordu. Meryem Anamız için yapılacak ayin günü geldiğinde sosyal medya hesabında önüme; “Bugün Trabzon’daki Sümela Manastırı’nda yapılacak ayin için Türkiye’ye gelen, Yunanistan Pontusluları Federasyonu Başkanı George Varythymiadis’in Türkiye’ye alınmadı. İstanbul Havaalanı’nda gözaltına alınan ve 6 saatlik gözaltı sonrası sınır dışı edilen Varythymiadis’le ilgili gelişme sonrasında Yunanistan, Ankara’ya protesto mektubu gönderdi.” haberi düştü. Aynı haberde haklı olarak Yunanistan devletinin gönderdiği protesto mektubuna cevap niteliği taşıyan şu bilgi paylaşılıyordu “Altı saat gözaltında tutulan Varythymiadis, sınır dışı edilirken, yaşanan gelişmenin ardından Yunanistan Dışişleri Bakanlığı’nın, Yunanistan’ın Ankara Büyükelçiliği üzerinden Türk Dışişleri Bakanlığı’na protesto mektubu gönderdiği öğrenildi. 

Sınır dışı edilen Yunanistan Pontus Federasyonu Başkanı Varythymiadis’in Türkiye’den toprak talep eden faaliyetler yürüttüğü için Türkiye tarafından “istenmeyen kişi” durumunda olduğu bilgisi verildi.“ Ve ayrıca Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Tanju Bilgiç konuyla ilgili sorulara verdiği yanıtta “Resmi bir görevi ve unvanı olmayan, umuma mahsus pasaport hamili bir Yunan vatandaşının ülkemize girişine izin verilmemesi hakkında Yunanistan Dışişleri Bakanlığınca yapılan açıklamayı yadırgıyor ve reddediyoruz. Ülkeye giriş koşullarını belirleme yetkisinin, her devletin egemenlik hakkı olduğunu Yunanistan’a hatırlatırız” deniliyordu.

Amaç üzüm yemek değil de bağcıyı dövmek olunca her türlü yalanı üretebilirsiniz. Dediğim gibi Türkiye için ‘Pontos paranoyası’ sistemin hayati fonksiyonları için olmazsa olmazdır. Mesela hatırlayın yine Ekümenik Patrik Bartholomeos Bafra Otkaya‘da bir kilise yıkıntısını ziyâret edip orada ölülerinin ruhları için mum yakmaya gittiği için denmeyen kalmamıştı. Pontos devletini kurmaktan tutun da neler neler, hatta patrikten sonra ırkçı öğrenciler gidip orada gösteri yapıp bayraklar asmışlardı. Tabi patriklik gibi bir makamı olan kişiyi kalkıp da istenmeyen kişi ilan edemezlerdi ama yapmadıkları da kalmamıştı. Irkçılık, şovenizm halklar düşmanlığının böylesi tavan yaptığı dönemde ‘Pontos Paronayası’yla hem ırkçı tansiyon yükseltilmek isteniyor hem de soykırımcıların hala iş başında olduğunu hatırlatmak istediler. 

Elbette ΠΟΕ başkanının, hala Ergenekoncu Veli Küçük’ün etkisi altındaki Karadeniz Rumeli Dernekleri Federasyonu Yönetim Kurulu üyesi Salih Meriç’in provokatif amaçla sarfettiği gibi “Türkiye’den toprak talep eden Yunanistan Pontus Federasyonu Başkanı Varythymiadis’in meydan okurcasına ülkemize gelip, diplomatik gerginliğe neden olması” asla söz konusu değildir. Bu sözcükler Türkiye dışişleri sözcüsü ile ağız birliğiyle oluşturulmuş ve tamamen provokasyon amaçlı üretildiği ortadadır. Aslında ΠΟΕ bu provokasyona ilişkin bir açıklama yaptı, açıklamanın bir bölümünde Türk devletinin neden bu tutum içerisine girdiği söyle anlatılıyor: “Esasen Türkiye, eylemiyle, Yunan Soykırımı’nın uluslararası tanınması talebinin doğruluğunu dolaylı olarak kabul etmekte ve uluslararası siyaset sahnesindeki durumdaki değişiklikle ilgili kaygısının taşmasına izin vermektedir.” Bu provokasyona karşı da tutumlarını net şekilde şöyle açıklıyor “Yunanistan Pampontian Federasyonu, bu tür tutumlardan en ufak bir şekilde korkmadığını, rotasını değiştirmeyeceğini ve Pontus ve Doğu Rumlarının Soykırımının Uluslararası Tanınması için mücadelesini kararlılıkla ve tereddütsüz bir şekilde sürdüreceğini açıkça belirtmektedir.”

Kaç Pontoslu ‘persona non grata’?

Soykırımcıların, provokasyoncuların yolu nasıl bir ise aklın yolu da birdir, yani içeride ve dışarıdaki tüm Pontuslu Rumlar yüzleşme adalet ve çalınan, çırpılan haklarının iadesi için mücadele veriyor, onlar da bunu iyi biliyor. Pontos Soykırımı için hak ve adalet mücadelesi veren biri olarak devletin bu ve benzeri provokasyon yöntemlerini ezberledim. Şimdi içerde bizleri izleyip fişlediklerini biliyoruz da diasporada Yani Yunanistan ve dünyanın dört bir tarafında yaşamakta olan kaç Pontoslu Rum istenmeyen kişi konumunda. Türk devleti lütfedip bize umarım birgün bunu açıklar, belki HDP‘li milletvekili dostlarımız bu yazıyı okuma inceliğini gösterirlerse mecliste yetkili birisine de bu durumu sorabilirler. Soykırımlar söz konusu olunca Türkiye devletinin elindeki tüm imkanlar ‘persona non grata’ da olduğu gibi soykırımın devam ettirilmesi için bir araca dönüşebiliyor.

Bunca şeyi belirttikten sonra yazıyı güzel bir şekilde tamamlamak isterim, o yüzden Ekümenik Patrik öncülüğünde Sümela Manastırı’nda gerçekleşen ayin sonrası Ekümenik Patrik Bartholomeos‘un yaptığı duygulu konuşmanın bazı bölümlerini sizlerle paylaşarak veda edeyim.

Bartholomeos: “Din adamlığımızın 60., Patrikliğimizin 30. senesini idrak ettiğimiz bu günlerde şükran duasına geldik. Bu manastırın kurulmasında ve muhafaza edilmesinde asırlarca emek verenlerin ruhlarına rahmet dilemeye geldik. Bu yıl yüzleştiğimiz çevre felâketlerinin, sellerin, yangınların ve pandeminin neden olduğu acıların ve kayıpların bir daha yaşanmaması adına merhamet dilemeye geldik. Toplumlar arasında barış ve huzurun, sevgi ve bolluğun tesisi için dua etmeye geldik”… “Meryem anamızın Maçka’daki evinde dualarımızı ve niyazlarımızı arz ettik. Ülkemizi, bölgemizi, toplumlarımızı her türlü tehlikeden azat etmesi için ona haykırdık, pandemiden, sel ve yangınlardan zarar görenlerin iyileşmesi için şifa diledik. Onlara büyük geçmiş olsun deriz. Asırlardan beri bu sarp kayalıkta dimdik duran Sümela Meryem Ana Manastırı yalnız tarihi ve turistik bir ziyaret yeri değil, tüm bunların da ötesinde hepimizi birleştiren önemli kutsal bir mekandır. Biz Hristiyanlar için Meryem Ananın kutsiyeti tartışılmaz mahiyettedir ve onun adını taşıyan bu müstesna manastır özellikle Rum, Gürcü ve Rus Ortodoks toplumları için manevi bir sembol teşkil eder”… ”Bundan dolayıdır ki her yıl 15 Ağustos’ta Sümela’ya heyecanla gelmeyi, ayin düzenlemeyi ve dua etmeyi sabırsızlıkla bekliyoruz.” … “Bu yıl yüzleştiğimiz çevre felâketlerinin, sellerin, yangınların ve pandeminin neden olduğu acıların ve kayıpların bir daha yaşanmaması adına merhamet dilemeye geldik. Toplumlar arasında barış ve huzurun, sevgi ve bolluğun tesisi için dua etmeye geldik. Temenni ederiz ki, tüm dualarımız kabul görsün ve Meryem Anamızın bereketi ve inayeti ile seneye tekrar hep birlikte daha büyük bir dayanışma ve coşku ile yine burada yüce Allah buluşmamızı nasip etsin. Hepinizi hayır dualarımızla selâmlıyor ve misafirperverliğiniz için teşekkür ediyoruz.”

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.