Ulus devlet, AKP ile bir kez daha yıkılırken

Dilzar DÎLOK yazdı —

  • Türkiye’nin Kürdistan’da, Kıbrıs ya da Libya’da, Suriye ya da başka yerde ulusal çıkarı olduğunu savunan, düşünen ya da engel olmayan herkes, Türkiye’deki her tür tecavüzü onaylamakta, suç ortağı olmaktadır.

Önder Apo, ulus devletlerin çözüldüğünü yıllar öncesinden ortaya koydu. Verili sosyal bilimler olmuş olanı ortaya koyarken Önder Apo paradigması olanın en kapsamlı tahlili kadar olmakta olanı ortaya koyan bir paradigmadır. Bundan dolayı da Önder Apo paradigması, somut olarak varlığını sürdürse de zihniyet yapısı olarak çözülmüş olan sistemleri tahlil ederek yerine konması gerekenleri ortaya koyan bir an ve gelecek paradigmasıdır. Zira ulus devletlerin yıkımına şahitlik etmekteyiz.

Ulus devlet adı konulan organizasyonların ne kadar ulustan uzak olduğunun en somut net görüldüğü, apaçık ortada olduğu bir dönemdeyiz. Devletlerin sahibi olan iktidarlar devletleri kendi mülkleri gibi kullanmakta, tasarruflarından da öte organizasyonun adını kullanarak tasarrufunda bulunduğu alanları genişletmekte ve bu etiketle birçok şeyi yapmaya çalışmaktadır. Adeta devlet denilen sınır, birilerinin özel mülkünün sınırı olmuştur. Türkiye’de yaşanan budur. Aynı anlayışta olup da bunu başaramayanların, iflas etmiş patron misali duruşları da bunu gösteriyor. Özcesi, ulus devlet denilen, hiçbir şekilde ulusların değildir, ulusları da ifade etmemektedir.

Bugün İdlib’deki, Bab ya da Efrîn’deki, Serêkaniyê’deki Türk devletinin nasıl bir ulusallığı vardır? Avucuna iş-aş yazarak intihar eden Türkiyeli vatandaşın Bab’ta yaşananlarla, Efrîn’de Türkçe okullar-postaneler-bankalar açılmasıyla, Cerablus’a üniversiteler açılmasıyla hangi bilimsel amaçların güdülmesiyle nasıl bir alakası vardır? Nihayetinde örnekler arttıracak düzeye gelmiş, yayılmacılık fazlasıyla artmış, yayıldıkça bozulma artmış, yaygınlaşmış ve durum giderek kötüye evrilmiştir. Kötüye evrilen durumu tüm yayılmacı propagandalar düzeltememiş, tersine yıkılmanın emarelerini görünür kılmıştır. Ulus devletin temeli gibi gösterilen devlet adamları patır patır dökülür olmuştur. Oysa ne bir ulusun devletinden, ne de o ulusun devletinin adamlığından söz edilebilir. Erkek egemenlikli sistemin erkekliğin en erkek temsilcileridir söz konusu olan. 

Türkiye devletinin üniter yapısı tümden bozulmuştur. Bu bozulma görünürde AKP-MHP faşist iktidarıyla bağlantılı bir sonuç olarak durmaktadır. Çünkü bozulmanın belirgin yanı demokrasi lehine olmamış, yayılmacı faşizm temelinde olmuştur. Bu sözü edilen yerlere rağmen yavru vatan, mavi vatan söylemleriyle, kayalıklara bayrak dikmelerle, iki devlet tek millet gibi tekerlemelerle en kalitesizinden bir milliyetçilik sosu hazırlanarak kullanılmakta. Uzun bir dönem bunlar etkili oldu, büyük tarihsel hatalar ortaya çıktı, sorunlar büyüyerek sorunsallaştı, sistemsel sorunlar artık içselleşti.

Ve ne yazık ki kendini bu üniter yapının sahibi olarak gösteren CHP’nin bu durum karşısındaki muhalefeti yok denecek kadar zayıf olmuştur. Oysa gerçek, söylenenlerden ibaret değildir. Söylenenler de görüneni anlatmaya yetmemektedir.

TC’nin üniter yapısı, tekçi faşizmdir. Tekçi faşizm karşısında Kürdistan özgürlük mücadelesi PKK, yarım asırdır özgürlük mücadelesi yürütmektedir. 1970’lerde başlayan ve bugüne kadar bir an dahi durmadan süren bu mücadelenin tüm Kürtler, tüm Türkiye demokratik güçleri, tüm muhalifler ve insanca yaşamak isteyen herkes tarafından sahiplenilmesi ve desteklenmesi PKK mücadelesinin haklılığı kadar yaşamsallığını ortaya koymuştur.

PKK bir gerçektir. Sebepsiz yere ortaya çıkmamıştır ancak bir refleks olmaktan öte, bir varoluşun inşasına yürüyen değerler dizisidir. PKK’nin üniter devlet olan TC’ye karşı yürüttüğü mücadele, rejimi birçok hükümet modeliyle birçok tarzı denemeye yöneltmiştir. Nihayetinde denenmiş tüm yöntemler, tüm hükümetler, tüm mafya-çete devletler, tüm kontralar ve bilcümle kötülük, Kürt düşmanlığı temelinde inşa edilmiş ve piyasaya sürülmüştür. Tüm bu yönelimler kuşkusuz üniter devlete hizmet edecek düzeyde olmamıştır. Nihayetinde PKK karşıtlığında, Kürt düşmanlığında işi o düzeye getirmişlerdir ki, kendi rejimlerinin yapısına da saldırır duruma gelmişlerdir. AKP tam da budur. PKK karşıtlığı adına MHP buna boyun eğmiştir. AKP’yi Kürt düşmanlığında kullanma adına AKP’nin her türlü uygulamasına MHP onay vermiştir. Yine iktidarı elinde bulundurma ve koltuktan kalkmama adına da AKP, her türlü tekçi faşizmiyle MHP’ye boyun eğmiştir. Nihayetinde ortaya hibrit bir rejim çıkmıştır. Oligarşi desen var, diktatörlük desen var, üniter yapı tümden yıkılmamış ama büyük darbeler almış, monarşi desen hayalleri var, otokrasi desen zaten var. Temsili demokrasiye dahi muhtaç hale gelen, seçtiğini seçemeyen bir halk gerçeği var. Hem seçip hem kaybeden, öz deyişle seçmiş sanan ama seçemeyen bir yığın yaratılmaya çalışılmıştır.

İktidarlar, söyledikleri-yaptıkları herşeye halkı inandırdığı için iktidardırlar. Sadece seçilmeden önceki vaatlere değil, seçildikten sonraki uygulamaların doğruluğuna da inandırdığından iktidardır. Oysa artık durum değişmiştir. Çünkü bir iktidar zirvedeyken her şeyine inanılır. Sadece ona inanılıp iktidara getirilmez. Gerçekten iktidarsa her şeyine inanılır. Yani büyü bozulmamışsa. Ancak iktidardan düşmeye, iktidar olabilme yetisini kaybetmeye başladığında ise ona inanç zayıflar, giderek azalır ve nihayetinde iktidarın üzerinde yükseldiği zihniyet zemini boşalır. Buna rağmen söz konusu erkin iktidarda oluşunu sürdürmesi yozlaşmanın özüdür.

Ve nihayet AKP’nin de büyüsü bozuldu. Aslında AKP’nin kara büyüsü bozuldu. Davutoğlu ve Babacan’a rağmen korunduğu düşünülen bütünlüğün bozularak temelden çatırdamış olduğu da Albayrak ve Arınç meseleleri ile yüzeye vurdu. Kara büyü bozuldu bozulmasına da, tümden etkilerinden kurtulmak için de birşeyler yapmaya ihtiyaç var. CHP’nin bu cumhuriyete nasıl baktığını yaptığı muhalefetten anlamak zor. Hali hazırda yanlış da olsa kendi kuruluş ilkelerini koruyan bir CHP’nin varlığından dahi söz edilemiyor. İhtiyaç duyulan muhalefetin öncülüğünü bugüne kadar olduğu gibi HDP’den başka yapacak parti yoktur.

Özgürlük iddiasındaki Kürtlerin yürüttüğü mücadele, AKP’nin gerçek yüzünü sürekli gündemde tutmuş ve gerçeklerin gizlenmesini önlemiştir. En zor koşullarda, herkesin iktidara payanda olduğu zamanda dahi yürütülen mücadele, bugünkü muhalefet zeminini yaratmıştır. En zor koşullarda Kürt çocukların haykırdığı gerçekleri bugünlerde Türk büyükleri konuşmaya zor bela cesaret etmektedir. Tüm karşıt güçlerin, Kürtlerin örnek demokratik mücadeleleri öncülüğünde cesaretlerini toplayarak AKP’yi tarihin çöp sepetine atma vakti gelmiştir. Bu zeminin mümkün olabilmesi, şüphesiz Kürt özgürlük mücadelesinin kesintisiz direnişi sayesinde olmuştur.

AKP’nin TC’yi getirmiş olduğu durum ulus devlet olgusunu bir kez daha düşündürmektedir. Daha fazla geç kalmadan Hannah Arendt’in sorguladığını sorgulamak, söylediğini söylemek gerekir. Kötülük salt Erdoğan’da değildir, kötülük Demirel’dedir, Çiller’dedir ve toplamında kötülük devlet yapısındadır: Bozulmuş da olsa, üniterliği yıkılmış da olsa, devlet kötüdür.

Ulus devlet olgusunu Önder Apo çözümlemiş ve net bir şekilde ortaya koymuştur. Ulusal bağımsızlık diye bir durum yoktur. Ulusların sömürülerek uluslararası hegemonyaya bağlanması vardır. Ya da ulusların sömürülerek başka ulusları sömürmeye zemin olması vardır. Türkiye toplumuna anlatılması gereken bir gerçek vardır. Ulus devlet demek ulusal bağımsızlık demek değildir. Öyle ki kimi partilerin hem istemediğini söyleyip hem oy verdiği savaş muhtıraları, sınır ötesi saldırı kararları durumun vehametini gösterdiği halde, boyun eğilmektedir. Mevcut partiler, ulusun alet edildiği devletin köleliğini meşrulaştıran organizasyonlardır. AKP’nin enkazıyla yaşamak tüm Türkiye siyasetini çürütmektedir.

Türkiye’nin Kürdistan’da, Kıbrıs ya da Libya’da, Suriye ya da başka yerde ulusal çıkarı olduğunu savunan, düşünen ya da engel olmayan herkes, Türkiye’deki her tür tecavüzü onaylamakta, suç ortağı olmaktadır. Partiler bu saldırılara onay verdiği oranda, her tür insanlık dışılığı, her tür tecavüzü de onaylayarak suça ortak oluyorlar.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.