Unutulmamak için
Selim FERAT yazdı —
- Toplumsal olarak tüm parçalarda örgütlü bir hareketin yarım asırlık tecrübeyle donanmış kadroları, Kürdistan’ın tüm parçalarından oluşan bir güçle, başlangıcın gerçekleştiği kentteki güçle bir anlaşmaya varmak için, buluşmak istiyorlar; bir yerde "tarihte zorun rolü“nün başka bir durağındayız.
Her son yeni bir başlangıçtır.
ANF’den düşen haber: “PKK 12. Kongresi, 5-7 Mayıs tarihleri arasında Medya Savunma Alanları’nda başarıyla yapıldı“.
İlk notum: PKK kendisini, Türkiye’nin hükmetmediği alanlarda "feshetti“.
Bu haber üzerine, kaos teorileri üretilmeye başlandı.
Kürtlerin günün birinde dillerini, geçmişlerini ve tarihlerini unutarak hikayeleşeceklerine dek çok şey yazıldı.
Erken davrananlar oldu: "Dağdan gelen evlatları bağrımıza basacağız“.
"İllegal yapılarını, istihbari yapılarını ortadan kaldırması gerekiyor“ cümlesi devlete dayalı.
Ortalık tamamen karıştı.
PKK Kongresi’nin politik bir deprem etkisi yarattığını tahmin etmek mümkündü, öyle de oldu.
Sanki bir ses Rojava‘dan: "Tarihi adım“.
Devamında: “Bu sürecin başarıya ulaşması için üzerimize düşen görev ve sorumlulukları yerine getirmeye hazırız” açıklamasını bu dönemin manşetine düşmek istiyorum.
Nedeni ise sorumluluğu üstlenen içeriğe sahip olması.
Varsayımlar sapmalara yol açabilir.
Aksesuar çoğunlukla yanıltıcıdır.
Trump’ın dünyanın büyük devletlerinden Kanada’nın varlığını tehdit ettiği bir süreçten geçiyoruz:
Hiçbir şeyin, yazılı anlaşmaların, taahhütlerin garantisi yok.
İnsanın, varlığın, yaşamın ve yaşam için verilen mücadelenin garantisi var.
Bana göre, savaşanların bize bize bıraktığı şu mirasın garantisi var:
Varım, yaşamak için kavgadayım, ölümüne varım;
Var olmak ya da olmamak!
Gelinen noktada, doğruya ulaşmak için, yanlış bir yol seçilmiş bile olsa, hedefinden şaşmayanların kaybedeceği ne olabilir ki?
Zaman mı?
Yarım asırlık fiili bir savaşın, savaşın bir tarafının yeni bir deneyimle elde edebileceği büyük başarıların yanında kaybedeceği birkaç yılın muhasebesini önceden yapması da, sorumluluğa ait bir yükümlülük…
Unutmayın, her son bir başlangıçtır; bu "son“un da bir başlangıcı vardı:
Kemal Pir 1975 yılında Tuzluçayır’a ayak basan ilk Kürdistan elçisidir.
Sömürge Kürdistan’a askeri hükmeden metropolde, çoğunlukla Alevilerin meskun olduğu Tuzluçayır, bir nevi merkezde "iç sömürge“ mahallesi.
O metropolde Kürtlere: "siz Kürtsünüz, Kürtlüğünüzü unutmamanız gerek“ diyen adam.
Bu da bir paradoks, Kürdistan’a dönüş, Kürdistan’ı işgal eden ülkenin başkentindeki bir mahallede başlatılmış.
Yıl 1975; Apocu hareketi örgütleyen Kemal Pir olmuş.
Çoğunlukla Türk solunun örgütlü olduğu, İbrahim Kaypakkaya ve Hüseyin İnan’ın akrabalarının yaşadığı, uğrak yeri: Tuzluçayır mahallesi.
Rıza Altun, Hasan Şerik, Metin Aslan, Doğan Kılıçkaya ve Haydar Altun artık Kemal Pir’le birlikte hareket etmeye başlayanlar, sonra Haki Karer grupla hareket ediyor.
Ve sonrasında da "Abdullah Arkadaş’la tanışma.
Sonra Ankara’da ilk kez "sömürgecilik“ sözünün yazılı olduğu pankartlar. Devamında “kahrolsun sömürgecilik’’, “halklara özgürlük’’ sloganlarıyla hareket eden ilk "Apocular“ korteji.
Kürtlerin ayrı örgütlenmeleri gerektiğini iddia eden bu grup, Türkiye’nin başkentinden Kürdistan’a dönüşü planlıyor ve gerçekleştiriyor…
Ve yarım asır sonra:
Kuzey Kürdistan’dan Rojava’ya;
Rojava’dan Güney Kürdistan’a;
Bu parçalardan Doğu Kürdistan’a yayılan toplumsal olarak tüm parçalarda örgütlü bir hareketin yarım asırlık tecrübeyle donanmış kadroları, Kürdistan’ın tüm parçalarından oluşan bir güçle, başlangıcın gerçekleştiği kentteki güçle bir anlaşmaya varmak için, buluşmak istiyorlar; bir yerde "tarihte zorun rolü“nün başka bir durağındayız.
Bu da bir başlangıç; başlarken bir hiçteni yeniden başlarken, yenilmesi mümkün olmayan, varolmak için yürüyen milyonların inadı ve gücüyle…