Ya güneş İmralı’ya doğar ya gece bölgeye iner

Veysi SARISÖZEN yazdı —

  • ABD Üçüncü Dünya Savaşında Türkiye’yi yeniden NATO’nun Güney Doğu jandarması yapmak, İran’ı ve Irak’ı yeniden CENTO döneminde olduğu gibi kendi hegemonyasına almak için PKK’ye karşı savaşı kışkırtıyor.
  • Murat Karayılan’ın tehlikeyi gördüğü ve başındaki gerillanın bütün tedbirleri aldığı açıktır. Mesele biz sivillerdedir. Bu durumda ne yapabiliriz? Hep birlikte düşünelim.

Murat Karayılan’ın ANF’de yayınlanan röportajını okudum. Çıkardığım sonuç; Türk devletinin kış şartlarında uğradığı ağır kayıplardan sonra, kendi başına gerillayı yenemeyeceğini görünce savaşa KDP’yi ve Irak devletini katmak için çok tehlikeli girişimlerde bulunduğu. Önündeki engellerden en önemlisi başında Bafil Talabani’nin bulunduğu YNK. Bafil Talabani babası Celal Talabani’nin yolundan yürüyor ve Kürtlerin ulusal birliğini savunuyor, Kürtler arasında iç savaş çıkarmak isteyen Türk devletine karşı çıkıyor. O nedenle Türk devleti PKK’nin yanısıra artık YNK’yi de saldırı planlarında hedef olarak görüyor ve bilindiği gibi peş peşe Süleymaniye’yi tehdit ediyor. Bu da eğer önlenemezse savaşın yalnız Kandil’i değil, YNK’nin denetiminde bulunan, hukuken Kerkük’ün de içinde yer aldığı toprakları kapsayacağını gösteriyor.

Bu kadar değil. Türk devletinin bu stratejik saldırısı doğrudan İran’ın güvenliğini şiddetle tehdit eder. Buradan hareketle diyebiliriz ki, Türk devletinin yeni savaş planlarının arkasında İran’ı hizaya getirmek isteyen NATO’nun ve ABD’nin gölgesi var.

Eğer bu savaş önlenemezse, Irak’ta yalnız Kürtler değil, Şiiler de birbirlerine karşı iç savaş bataklığına sürüklenir. Türk devletinin örgütlediği Sünni Türkmenler ve azınlıktaki Sünni Araplar harekete geçer. En vahim sonuç ise, Türkiye ile İran arasında savaş ihtimalidir.

Bir an için İran devletinin çoktan beri hazırlıklarını yaptığı nükleer silaha sahip olduğu ihtimalini düşünürsek, tahmin edilemeyecek bir tehlikenin kapımızda olduğunu anlarız.

Şunu açık bir dille ifade edelim: Mesele Türk devleti açısından yalnızca PKK olsaydı ve ABD Başur’da sırf bu nedenle PKK’ye karşı Türk devletine destek verseydi, ne Türk devleti ve ne de ABD, yukarıda anlatılan tehlikeli yola girmezdi. Türk devleti ayak sürüse bile ABD ve NATO Türk devletini PKK’yle masaya oturturdu.

Bu tezden hareketle meselenin tek başına PKK olmadığı açıktır. ABD Üçüncü Dünya Savaşında Türkiye’yi yeniden NATO’nun Güney Doğu jandarması yapmak, İran’ı ve Irak’ı yeniden CENTO döneminde olduğu gibi kendi hegemonyasına almak için PKK’ye karşı savaşı kışkırtıyor. Bölgesel emperyalist Türkiye ve İran arasındaki bölge pazarlarına hakim olma rekabeti bu iki ülke halklarının geleceğini tehdit ediyor.

ABD Rojava’yı içinden denetlemek için, şu anda geriletemediği Apocu halk hareketiyle ve askeri-politik güçlerle taktik işbirliği içindeyken, Bakur ve Başur’da kendi hedeflerine uygun böyle bir “kışkırtma” yapıyor. Türk devletinin adım adım NATO’ya yeniden entegre edilmesiyle ABD kuvvetlerinin Irak’tan çekilme süreci birbiriyle ilgili iki gelişmedir. Kışkırtılan savaşın sonunda Türk devletinin, Ortadoğu’daki meş’um “nöbeti” ABD’den devralması ihtimal dahilindedir.

Buradan çıkan sonuç şudur: Türk devletinin ABD desteğinde PKK’ye karşı yürüttüğü savaş doğrudan doğruya Üçüncü Dünya Savaşının bir parçasıdır. Bu savaş yalnız Ortadoğu’yu felakete sürüklemiyor, aynı zamanda tüm insanlığı tehdit ediyor.

O nedenle, eğer Türk ve Amerikan emperyalizminin gizli ajanları değillerse, ister ulusalcı olsunlar, ister milliyetçi olsunlar, isterse kendilerine Türk yurtseveri desinler, en uzlaşmasız PKK düşmanları bile şu anda sanki sadece PKK’ye karşıymış gibi görünen savaşa ve savaş planlarına karşı çıkmalıdırlar.

Çünkü yeni dünya şartlarında böyle bir  savaşın galibi olmayacaktır. İsrail’den İran’a, İran’dan Türkiye’ye ve Türkiye’den dört bir yana fırlatılacak olan füzelerin ucunda konvansiyonel mi yoksa termo nükleer başlıkların mı olacağını bugünden kimse bilemez.

Son olarak şu söylenmeli: Karayılan’ın tehlikeyi gördüğü ve başındaki gerillanın bütün tedbirleri aldığı açıktır. Mesele biz sivillerdedir. Bu durumda ne yapabiliriz?

Hep birlikte düşünelim. Şimdilik ilk yapacağımız Newroz’da dünya alanlarına “Öcalan’a özgürlük, Kürt sorununa çözüm” şiarıyla caydırıcı bir güç yığmak ve 31 Mart’ta  sandıkları DEM Parti oylarıyla taşırmak.

Tepyekûn kan deryasında boğulmamak için şimdilik ilk iş bunlar. Sonrasını sonra ve fakat gecikmeden düşünürüz. Düşünmek için de Murat Karayılan’ın dediklerini defalarca okumak iyi olur.  Yazının devamında bir "müjde" var.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.