Yaklaşan yerel seçimler ve biz 

Cafer TAR yazdı —

  • Bize bir tek seçenek kalıyor; o da doğrudan halka gitmek, yerel seçimler üzerinden halklarımızla doğrudan demokrasiyi ve demokratik özerkliği konuşmak. Geldiğimiz noktada bu coğrafyanın tek gerçek demokrasi dinamiği biziz...

Devlet bitik bir iktidara bütün gücünü kullanarak yeniden seçim kazandırdı; bunu önceleri sadece biz söylüyorduk, şimdilerde bu yaklaşım düzen medyasında da dillendirilir oldu. Erol Mütercimler bu konuda çok açık konuşan yorumculardan birdir. 

Bir çok çevre Erdoğan’ın seçim kazanmasını Kılıçdaroğlu faktörü üzerinden izah etmeye çalışıyor; halbuki devletin bu tercihinin Kılıçdaroğlu’nun kendisiyle hiçbir ilgisi yok. Aksine Kılıçdaroğlu bu noktada devletin arayıp da bulamayacağı bir adaydı. Nitekim seçim sonrasında Ümit Özdağ’la yaptığı gizli protokol devletin temel parametrelerinde Kılıçdaroğlu ve Erdoğan arasında hiçbir farkın olmadığını da ortaya koydu.  

“Öyleyse devlet tercihini neden Kılıçdaroğlu değil de Erdoğan’dan yana yaptı?” Bunun iki temel nedeni var; bunlardan ilki, “devlet olası bir iktidar değişimi ile toplumda yeniden bir demokrasi ve adil dağılım beklentisi oluşmasın istedi!” ikinci neden ise, “devlet Kürtlerle savaşı devam ettirmek ve Kürt Özgürlük Hareketi’ni ezmek istiyordu, bu noktada olası bir iktidar değişimini kendi durduğu yerden daha en baştan itibaren doğru bulmuyordu. Dolayısıyla devlet aygıtının gerçek sahipleri toplumu sonu bir trajedi ile biten bu sürecin barçası haline getirdi. 

Türkiye’de partiler propaganda yaptılar, adaylar belirlendi, yeni bir parlamento oluştu; fakat gerçek anlamda halk iradesini ortaya koyan bir seçim süreci yaşanmadı. Devlet içerisinde bir büro sağından soluna bütün çevrelerine yerleştirilmiş özel harp elemanlarını da aktifleştirerek bütün bir toplumu senaryosunu kendilerinin yazdığı bir seçim tiyatrosunun figüranı haline getirdi.  

Buradan bakınca ne Meral Akşener’in masadan kalkması, ne Muharrem İnce’nin Kılıçdaroğlu’nun kampanyasını boğması, ne de Tuncay Özkan ve Halk TV medyasının gizli Erdoğancı tutumunun tesadüf olmadığını daha net görüyoruz. Devlet bizzat muhalefetin tarlasını Erdoğan lehine sürmüş. Bütün bu çevreler aslında bilerek isteyerek ama topluma çok da belli etmemeye çalışarak Erdoğan’a çalışmışlar. 

Erdoğan’ın tabiriyle “Atı alan bir kez daha Üsküdar’ı geçti!” ve muhalefet aradan aylar geçmiş olmasına rağmen hala atın arkasından bakmaya devam ediyor. Seçim öncesinde muazzam bir moral üstünlük yakalamış muhalefet şimdilerde paramparça olmuş durumda; neredeyse kimse kimsenin yüzüne bakamayacak duruma geldi; çünkü Millet İttifakı’nın tamamı seçim sürecine tamamen taktik çıkarlar üzerinden bakmışlar. Cumhuriyet tarihinin en önemli seçimlerinden birini kaybetmiş olmalarına rağmen, başta Kılıçdaroğlu olmak üzere bütün muhalefet partileri kendilerinin aslında başarısız olmadıklarını söylüyorlar. 

Halbuki bundan daha başarısız olunamazdı; Davutoğlu ve Babacan sanki seçim meydanında Erdoğan’ı yenmişçesine ekran ekran dolaşıyorlar. Saadet Partisi’nden hiçbir ses seda yok. Halbuki yerel seçimler yaklaşıyor ve iktidar cephesi yerel seçimlere oldukça yoğun hazırlanıyor. Geçen yerel seçimlerde muhalefet cephesinin başarısının bir tek sebebi vardı; HDP de dahil bütün muhalefet büyük şehirlerde muhalefetin adayını destekledi. Aksi halde ne İmamoğlu ne de Yavaş olurdu.  

Geldiğimiz noktadan bakınca Muhalefetin durumunun hiç de iç açıcı olmadığını görüyoruz. Eğer ortak bir tutum geliştirilemezse daha şimdiden birkaç büyük şehir hariç, diğer bütün belediyelerde yeniden AKP’li adayların seçilebileceğini ön görebiliriz. Meral Akşener Afyon Karahisar’da yaptığı konuşmada yerel seçimlerde birlikte tutum alma kapısını kapattı, diğer partiler de aynı noktada duruyorlar.  

Bütün bu gelişmelerden anlıyoruz ki; Türkiye’de aslında sözde bir muhalefet var ve o koltukta oturanların Erdoğan rejiminin uygulamaları ile sahici bir problemi yok. Hiçbirinin gerçek anlamda bir demokrasi de talebi yok.  

Neredeyse tamamı iktidara gelip toplumsal çıkar ve ayrıcalıkları kendi taraftarlarına dağıtmak istiyor. Eğer bu süreç merkezi hükümet üzerinden işlemiyorsa bunu yerel yönetimler üzerinden yapmak istiyorlar. Neredeyse tamamının siyasal varoluş nedeni etraflarındaki insanların siyasal süreç üzerinden toplumsal çıkar dağıtma sürecine dahil olmalarını sağlamak.  

Bizim böyle bir tutumumuz olamayacağına göre, bize bir tek seçenek kalıyor; o da doğrudan halka gitmek, yerel seçimler üzerinden halklarımızla doğrudan demokrasiyi ve demokratik özerkliği konuşmak olmalı. Geldiğimiz noktada bu coğrafyanın tek gerçek demokrasi dinamiği biziz ve bir kez daha sorumluluk almalı ve bütün coğrafyayı içine alan bir demokrasi hamlesi başlatmalıyız.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.