Yerel seçim; bir analiz, bir uyarı

Veysi SARISÖZEN yazdı —

  • Yerel seçimlerde Kurdistan dışındaki seçim taktiği üstünde aceleci her türlü karardan kaçınmak, konuyu bu şehirlerdeki Kürt halkıyla birlikte tartışmak, özellikle CHP tabanındaki emekçilerle kitlesel diyalog içinde bir sonuca varmak isabetli olacaktır. Halklar ne derse o olsun.

Yerel seçimlere altı aydan fazla zaman var. Ama hava seçim havası. CHP dışında yerel seçimlerde hemen hemen hiçbir iddiası olmayan Altılı Masa’nın partileri “kahrolsun ittifak” diyerek AKP saflarında yerlerini “çaktırmadan” aldılar. Sırayla CHP ile ittifak yapmış olmaktan duydukları “pişmanlıklarını” açıklıyorlar. Utanmasalar “CHP’yle ittifak yapacağımıza keşke AKP’yle yapsaydık” diyecekler. Nitekim yerel seçimlere ittifakla değil de kendi adaylarıyla girme kararı vererek, CHP’nin geçen seçimde kazandığı belediyeleri AKP’ye kazandırmaya hazırlanıyorlar.

Bu partilerin aldıkları karar, basit bir “seçim taktiği” değil. Ya da sadece “daha çok oy” alabilmek için CHP ile ittifaktan vazgeçmiyorlar. Bu partiler Türk kapitalizminin içine girdiği ve aşılamazsa “devlet için beka sorununa” yol açacak krize karşı AKP iktidarının “programına” milli ve sınıfsal destek veriyorlar. Çünkü şu anda uygulanan ekonomik program, başta Babacan olmak üzere tümünün genel seçim öncesi üstünde anlaştıkları “kendi programları.” Bu programın iki yönü var, biri sınıfsal; krizin bütün yükünü emekçi halkın sırtına acımasızca yüklemek. İkincisi ise “milli” yönü: Krizin ana nedeni olan savaş ve savaş harcamalarına son vermeden krizin yıkıcı sonuçlarını “hafifletmek”… Özetle “emekçi ve Kürt düşmanı” program onların programıydı ve şimdi AKP tarafından uygulanıyor. Bu programın uygulanabilmesi için CHP’nin elindeki bütün büyükşehir belediyelerinin muazzam kaynaklarını iktidarın eline vermek şart. Halkın yerel ihtiyaçları için bu kaynakları kullanmak yerine enflasyonla mücadele için Merkez Bankası’na aktararak “tasarruf” yoluna gidecekler. Çünkü enflasyonla mücadelenin en kestirme yolu “hormonlu büyümeyi” durdurmak, ekonomiyi küçültmek, işsizliği büyütmek, halkın tüketimini onu yoksullaştırarak kısmak.

Başta Babacan olmak üzere söz konusu partiler işte bu sınıfsal ve “milli” gerekçeyle yerel seçimi Erdoğan’a vermeye hazırlanıyorlar. Zaten ciddi bir sonuç almaları imkansız olan seçimde CHP’ye kaybettirecekler. 

CHP’ye gelince…CHP de diğerleri gibi yukarıda özetlediğim krizden “halk ve Kürt düşmanı çıkışı” benimsiyor. Babacan’ın kaleminden çıkan bu programın altında Kılıçdaroğlu’nun da imzası var. “Kırılmaydı”, “sağa kayıştı” laflarına boş verin. Aslında ta Lozan öncesi yapılan İzmir Kongresi’nden bu yana CHP’nin ekonomik programı “devlet eliyle özel sermaye kapitalizmini” yaratma programıydı ve Ricky Martin müziği ile Kongre merdivenlerini koşarak çıkan Baykal’la birlikte CHP “neo-liberalizm” kürsüsüne çıkmıştı. Ama daha önemlisi “en halkçı Karaoğlan” lakaplı Ecevit, Amerikalardan Derviş’i getirtmiş ve onun yönetiminde tastamam bugün uygulanmakta olan programın tıpkısını, Abdullah Öcalan’a karşı uluslar arası komplo eşliğinde uygulamıştı. Aradaki fark Ecevit’in bunu İMF ile uygulaması, Erdoğan’a ise İMF patentli Şimşek ve Erkan eliyle uygulattırılmasıdır.

CHP’nin Altılı değil de altmış altılı bir ittifak peşinde koşuyor olması yalnızca elindeki Belediyelerden, moda tabirle, “rant” sağlayan kendi kapitalistlerinin çıkarlarını koruma amacından başka en küçük “anti-faşist” ya da “demokratik” bir amaç taşımıyor. Çoktan beri ordusu ve yargısıyla “kurmuş olduğu devleti” kaybeden CHP, bir de ona destek olan sermaye çevrelerini belediyeler elinden çıktığı gün kaybederse, şimdi içine düştüğü krizden küçülerek ve parçalanarak çıkar. CHP’nin yerel seçimler öncesinde temel meselesi budur.

Kılıçdaroğlu ekibinin meselesi bu olmakla birlikte, güya AKP’nin krizden çıkış programına “devletçilik” alternatifiyle karşı çıkan Ergenekon’la “irtibat ve iltisaklı” Kılıçdaroğlu muhalifleri, bu arada Soner Yalçın, Yılmaz Özdil ve benzerleri ise, tıpkı İyi Parti ve diğerleri gibi, yerel seçimleri AKP’nin kazanmasına hizmet ediyorlar. CHP’nin içinde öyle büyük bir kavga çıkartmışlardır ki, CHP’nin yerel seçimlere hazırlık yapmasını bile büyük ölçüde imkansız hale getirmişlerdir. Bunlar “devletin derinlerinde” yaşıyorlar ve “şimdilik kaydıyla” AKP iktidarını devlet adına CHP’yi enkaza çevirerek desteklemiş oluyorlar.

Şurası kesin: AKP-MHP faşizminin yerel seçimleri kaybetmesi diktatörlüğü kesinlikle zayıflatacaktır. Özellikle, krizden çıkış programının asıl amansız saldırıları yerel seçim sonrasında uygulamaya konacağı için, seçimleri kaybederek zayıflayacak olan Erdoğan rejimine karşın halkın sokaktaki mücadelesi büyüyecek, işçi sınıfının, emekçilerin direnişiyle Kurdistan’ın özgürlük mücadelesi eğer birleşebilirse diktatörlüğün temelleri sarsılacaktır.

“Diktatörlüğün temellerini sarsmak” ise sadece Yeşil Sol Parti’nin omuzlarına yüklenmiştir. Biricik muhalif parti YSP’dir. Bu parti yerel seçimlerde bu amaçla üstüne düşeni yapacak, Kurdistan’da halk iradesini yerellerde hakim kılacaktır. Kazanılan belediyelere bu defa “kayyım”la el koymak, şimdi çok daha zor olacaktır. İktidarın ekonomik programını uygulayabilmesi için yalnız Türkiye’de değil, Kurdistan’da da “istikrara” ihtiyacı var. Krizden çıkış programı öylesine “nazik” bir programdır ki, “kayyım” saldırısına karşı halkın sokaklara dökülmesine tahammülü yoktur. Vergilerin, zamların tufan gibi yağacağı seçim sonrasında sınıfsal nedenlerle kabaracak öfkeye bir de kayyım saldırısına karşı doğacak öfkenin eklenmesi rejim adına her şeyi berbat edebilir. Şu da var: Eğer iktidar krizden çıkış programının “hatırı için” kayyımlarla belediyeleri gasp etmeyecek olursa, bu defa Kürt halkı geçmişten aldığı dersle bu belediyeleri “işsizliğe, pahalılığa ve savaşa karşı, halk için, halkla birlikte ve halk tarafından yönetilen” birer demokratik direniş merkezi olarak örgütleyecektir.

En büyük “Kürt şehirleri” haline gelen İstanbul, İzmir, Mersin, Adana vs. gibi şehirlerde YSP’nin nasıl bir taktik izlemesi gerektiğini bu yazıda ele almamız mümkün değil. Şunu söyleyebiliriz: Yerel seçimlerde Kurdistan dışındaki seçim taktiği üstünde aceleci her türlü karardan kaçınmak, konuyu bu şehirlerdeki Kürt halkıyla birlikte tartışmak, özellikle CHP tabanındaki emekçilerle kitlesel diyalog içinde bir sonuca varmak isabetli olacaktır. Halklar ne derse o olsun.

 

 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.