Başkan Apo neden özgür olmalıdır?
Veysi SARISÖZEN yazdı —
- Bir Komisyon heyetinin İmralı’ya gitmesi değil, İmralı’da tutulan Başkan Öcalan’ın özgürce Komisyon’a gitmesi, gerillanın da ayrım gözetmeksizin sivil yaşama entegre olması demokratik uzlaşmanın zorunlu gereğidir.
Ben hukukçu değilim, ama devletin sayesinde hepiniz gibi ben de hukukçu haline geldim. Aşağıdaki yazı bu zoraki hukukçunun yazısıdır.
TBMM Komisyonu bildiğimiz gibi kararlarını nitelikli çoğunlukla verir. Bir heyetin İmralı’ya gitmesi de Komisyon’da beşte-üç ya da üçte-iki gibi bir çoğunluk gerektiriyor. Şu anda böyle bir karar çıkması büyük ölçüde Komisyon’da temsil edilen CHP’nin oyuna bağlı.
Böyle olduğu için, başta CHP’ye sözüm ona “yakın” olduğu söylenen Sözcü gazetesi ve televizyonu şu anda Komisyon heyetinin İmralı’ya gitmesine karşı iğrenç bir ajitasyon yapıyor. Yargı kararıyla CHP’ye el koyma operasyonunun kısmen geriletilmesinden sonra, bu medya kuruluşunun elemanları İmralı’ya gidiş konusunu CHP’yi bölmek için fırsata çevirmeye çalışıyor. Sözcü grubu CHP içindeki çözüm karşıtlarıyla İyi Parti ve Zafer Partisi arasındaki fiili ittifakın sözcüsü.
Durum şöyle: Devlet İmralı’da ve Başkan Öcalan’la uzun bir zamandır müzakere halinde. Müzakerenin ilk sonucu “demokratikleşme karşılığında PKK’nin silahlı mücadeleye son vermesi ve askeri politik örgütünü lağvetmesi” oldu. Devletle İmralı arasında varılan bu “demokratik uzlaşmayı” iktidarda bulunan AKP ve onunla ittifak halindeki MHP kabul etti. Sadece devlet ile Kürt tarafı ve Saray ittifakı değil, TBMM’de temsil edilen partilerin İyi Parti dışındaki tamamı da TBMM’deki Komisyon’a katılmakla bu uzlaşmayı onaylamış oldu.
Görünüşe bakılırsa devlet ve TBMM’de “millet iradesini” temsil eden partilerin yüzde 95’i, “terörsüz Türkiye” sloganı altında, ama bu uygunsuz sloganın ön şartı olan “demokratikleşme”yi de kabullenmiştir.
Kırk yıldır süren savaşa “terör” dediklerine ve savaş sona erdiğine, “terörist” dedikleri PKK feshedildiğine göre, Türkiye artık “terörsüz Türkiye” olmuştur. Demek ki geriye “demokratikleşme” kalmıştır. O nedenle de zaten PKK’nin silahlı savaşa son vermesinden ve kendini feshetmesinden sonra Komisyon’un resmi adı “terörsüz Türkiye Komisyonu” olamamıştır. Diğer eklentilerini bir yana bırakırsak “…demokrasi komisyonu” olmuştur. Doğrusu da budur.
Eğer devlet ve iktidar yalnızca “Terörsüz Türkiye” ile yetinecek olsaydı, “demokrasi” amaçlı bir Komisyon kurmazdı. O halde neden kurdu?
Şimdiki siyasi rejim “demokratik” olsaydı “demokrasi” amaçlı bir TBMM Komisyonu kurulur muydu? Komisyon’un “demokrasi” amaçlı kurulması ülkedeki siyasi rejimin “demokratik” bir rejim olmadığının devlet ve iktidar, doğal olarak muhalefet tarafından resmen kabul edildiğini gösterir.
Bu kabulün çok büyük bir anlamı var. Şöyle ki: Kürt silahlı mücadelesi demokrasiye son veren 12 Eylül darbesi ve bu darbenin uzantısı olan rejimlerin demokratik olmaması nedeniyle ortaya çıkmıştır. Başkan Apo, o nedenle Kürt sorununu çözmenin önündeki anti-demokratik engellerin kaldırılması durumunda silahlı mücadeleye son vereceğini “esaret altında” devletin zoruyla değil, örgütünün en güçlü olduğu 1990 başlarından bu yana aralıksız ateşkeslerle ilan etmiştir.
Ve sonunda devlet ve iktidar kırk yıldır süren savaşın asıl nedeni olarak Türkiye’de demokrasinin bütün kurum ve kurallarıyla uygulanmamasını fiilen kabul ederek Kürt isyanının “terör” ve bu isyanın önderinin de “terörist başı” olmadığını zımnen kabul etmiştir. Bahçeli'nin "kurucu önder" tabiri yerden göğe kadar haklıdır.
Hiç kuşkusuz devletin demokratik olmaması, bu devletin anayasasına ve yasalarına göre Kürt isyanını “suç” olmaktan çıkarmamaktadır. Her devletin hukuku, kendisine karşı silah kullanmayı suç sayar.
İşte şimdi PKK devletin yasalarına göre “suç” işlemekten vazgeçiyor, devlet de Kürt halkını bu yasalara göre “suç” işlemek zorunda bırakan kendi demokratik olmayan hukukunu demokratikleştirmeyi kabul ediyor. “Demokratik uzlaşma” budur.
Ben kişisel olarak İnsan Hakları Beyannamesi’nde dile getirilen, diktatörlüklere karşı ayaklanmanın “suç değil hak” olduğunu düşünürüm. Ama eğer halk diktatörlüğe son verememiş ve devlet açısından “terör” Kürt halkı açısından “savaş” diye nitelenen çatışmalar her iki taraf için yıkıcı sonuçlar doğurmuşsa, PKK’nin yasalara göre işlediği “suça” ve devletin bu “suçun” işlenmesine neden olan “anti demokratik yapısına” son vermesi temelinde “demokratik uzlaşma” kaçınılmaz olur.
Yani demokratik uzlaşmanın anlamı her iki tarafın çatışmalar nedeniyle eşit sorumluğu kabul etmeleridir.
O halde biz nasıl ki kanlı çatışmalara sebep olan devlet yöneticilerinin ve iktidar sahiplerinin cezalandırılmasını talep etmiyorsak, devlet ve iktidar da anti-demokratik rejime karşı ayaklananları cezalandırma talebinde bulunamaz.
Sonuç: Bir Komisyon heyetinin İmralı’ya gitmesi değil, İmralı’da tutulan Başkan Öcalan’ın özgürce Komisyon’a gitmesi, gerillanın da ayrım gözetmeksizin sivil yaşama entegre olması demokratik uzlaşmanın zorunlu gereğidir.
Nokta…
