İçte demokratik entegrasyon, dışta ittifak

Veysi SARISÖZEN yazdı —

  • Başkan Apo’nun “iç sorun” olarak Kürt sorununu silahlı mücadeleyle çözme stratejisine son vermesi, PKK’nin kendini feshetmesinden sonra karmaşık ilişkilerin “sadeleşme” ihtimali ortaya çıktı. Eğer bu süreç başarıyla sonuçlanırsa, Kürt sorunu “iç sorun” olmaktan çıkacak. Ama “dış sorun” devam edecek.

Türk-Kürt ilişkileri ve yarattığı sorunlar hem içeride ve hem de dışarıda son derece karmaşıktır. Bu karmaşıklığa başlangıçta Cumhuriyet’in bir “ulus- devlet” olarak kurulması ve varlığı inkar edilen Kürt halkının da buna karşı varlığını korumak için yüz yıldır isyanlarla direnmesi neden olmuştur. Bu dönemde Kürt sorunu bir “iç sorun”du. Başûr Kürdistanı’nda ve Rojava Kürdistanı’nda farklı düzlemlerde Kürt halkı statü kazanınca “iç sorun” aynı zamanda “dış soruna” dönüştü. Çünkü Cumhuriyet artık sadece bir “ulus- devlet” değil, benim tabirimle “bölgesel emperyalist”, çoğunluğun tabiriyle “yayılmacı” bir devlet olmuştu. Olunca da bir hayal olan “Misak-ı Milli” artık gerçekleşebilecek bir hedef haline gelmişti. “Misak-ı Milli” denilen hedef, Suriye’nin Halep şehrinden başlayıp Rojava ve Başûr Kürdistanı’nı kapsayan bir coğrafyayı şu ya da bu şekilde, ister ilhak, ister “himaye” amaçlı bir hedef olmuştu.

İlişkilerdeki karmaşıklık, aynı coğrafyada küresel emperyalistlerin de gözünün olmasıyla büsbütün karmaşıklaşmıştı.

Başkan Apo’nun “iç sorun” olarak Kürt sorununu silahlı mücadeleyle çözme stratejisine son vermesi, büyük bir gecikmeyle şimdi süren çözüm süreciyle birlikte, PKK’nin kendini feshetmesi ve geçtiğimiz gün gerillanın Türkiye topraklarından çekilmesinden sonra karmaşık ilişkilerin “sadeleşme” ihtimali ortaya çıktı. Eğer bu süreç başarıyla sonuçlanırsa, Kürt sorunu “iç sorun” olmaktan çıkacak.

Ama “dış sorun” devam edecek.

Başkan Apo yüz yıllık iç sorunu, “demokratik entegrasyonla”, yani eşit yurttaşlık ve hak eşitliği yoluyla çözme aşamasına taşıdıktan sonra, “dış sorun” olarak Kürt sorunu hangi yolla çözülecek?

Eğer Dünya Savaşı Ortadoğu’da merkezileşmemiş olsaydı bu dış sorun Türk devleti açısından “Misak-ı Milli” konseptiyle çözülebilirdi. Rojava ve Başûr halkı, istikrarsız, geri Suriye ve Irak devletleri yerine, “federalizm ya da özerklik” temelinde Türkiye ile birleşmeye ikna edilebilirlerdi. Ama bugün dünya savaşının içindeyiz ve Türk devleti için dış sorunu böyle çözmek mümkün değil.

O halde “dışarıda” Türk-Kürt ilişkileri hangi yöntemle kurulabilir?

“İç sorun” “demokratik entegrasyonla” sorun olmaktan çıktığı gün dışarıdaki Türk-Kürt ilişkileri bölgedeki savaş koşullarında önce “diplomatik”, ardından “askeri”, giderek “politik” ittifakla çözülür. Savaş herkesi tehdit ettiğine göre, her savaşta yapılması gereken ilk iş komşu güçlerle ittifaka girmek ve ülkenin güvenliğini sağlamaktır.

Türk devleti Birinci ve İkinci Basra Savaşı’nın sonunda Başûr Kürdistanı’yla böyle bir ittifaka girdi. O dönemde Kürt sorunu “iç sorun” olduğu için bu ittifakı PKK’ye karşı gerçekleştirdi. Türk devleti Başûr’da Kürtlerin federal bir statü kazanmasına karşı olduğu, kendi topraklarındaki savaş ve bölgede tırmanacak olan savaş karşısında federasyona karşı direndiği halde bu ittifakı gerçekleştirdi. Büyük düşman olarak PKK’ye karşı Başûr Kürdistanı’nın “silahsızlanması” aklının ucundan bile geçirmedi.

AKP iktidarının Üçüncü Dünya Savaşı’ndaki “ittifak” politikası kökten yanlıştır. Hızla ABD, İngiltere ve İsrail’le Rusya-Çin eksenine karşı kurulan ittifak er ya da geç Türk devletini savaşın yeni aşamasında İran’la savaşa mecbur edecektir. Başkan Apo, Türk devletinin önüne Türkiye’yi savaş cehenneminden çıkaracak “son şansı” koymuştur.

Bloklar dışı bir siyaset, içeride Bakur’la Türk devleti arasında “demokratik entegrasyon”, dışarıda Rojava, Başûr, Rojhilat Kürdistanı’yla “diplomatik, askeri ve politik ittifak” son şanstır.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.