Zamanın ve bilincin Kürt’ü olmak
Şemsettin ÖZER yazdı —
- Önderlik, Kürtleri varoluşsal olarak tarih sahnesindeki bir figür olmaktan bir aktör durumuna getirdi. Şimdi de Kürtlerin zamanını oluşturuyor. Kürtler ve bütün ezilenler, Önderlikle kendi zamanlarını buluyor.
ŞEMSETTİN ÖZER
"Düşmanın senin hakkında ne düşündüğünü bilmeden, onun ne düşüneceğini bilmek, gerçek stratejidir." Sun Tzu
Zaman bir birlik değildir; onun durağan bir özelliği yoktur. O, doğanın ve yaşamın gerçek parçasıdır, gerçek değişimler sunar ve nedenselliği tanımaz. Bütün bu sözcükler, tarih, doğa ve politika ve felsefesinin temelini oluşturur.
Zaman'a kesin bir rol biçmek, gerçek maddi şeyleri araştırmak, nedensellik sormak; bu kavramın anlam-hakikatini ifade etmez. Etse bile, saf bir metafiziğin ötesine geçemez. Tarihsel olarak, felsefe için, tarihi okumadan "zamanın ruhu"nu okumak; nedenselliği, "neden" ve "niçin"leri, nedensellik bağlamlarını sormak, saf bir anlamsızlığı aşamayacaktır. Zaman ve mekân diyalektiğinin doğa ve toplumla ilişkisi, tarihsel varlığın kendi özünün dışında bırakılan bir şey değildir. Dolayısıyla, "Bir nesne ne ise odur ya da öyle kalacak" dediğimizde, mutlak değişmezliği kutsamış oluruz ki üstünün çizilmesi/çürümesi burada başlar.
Doğa değişerek sonsuzlaşır, insan toplumu da böyledir. Dolayısıyla zaman, bize psişik varlığın ne "olduğunu", tıpkı fizik yasalarının varlığın ne olduğunu söylediği gibi söyleyemez. Zaman, olan tüm fenomenlerin kendini varlık olarak, varlıkla birlikte olduğu anda bir görünüş olarak var etmesidir. Çünkü o, kendi kendisi olarak mutlak değildir; tarihin bilgisinden, felsefenin algı ve penceresinde var olur ya da olmaz. Fakat bu, hayatın nasıl okunduğunun görülmesine ve benimsenmesine bağlıdır.
Tıpkı doğanın yasasında olduğu gibi, toplumun da yasası vardır. Tarihsel ve politik olarak hiçbir zaman özne olamamış toplumların dönüşümü daha zordur; çünkü özne olmayan birey-toplum sadece verilenle yetinir ya da ona göre şekillenir. Dolayısıyla, tarihsel olarak özne olamamış bir toplumun hayatına yeni bir şey sokulduğunda, bu yenilik başlangıçta onun hayatına yabancı olduğu için, bu yeni söylem karşısında şaşırır; onun için bu gelişim, daha önceden meydana gelmiş olayların doğal bir sonucuymuş gibi öngörülebilecek kadar basit değildir. Her bir gelişmenin başlangıcı, başlangıçta şaşırtıcı olabilir; asıl, Önder Apo'nun paradigmasının ağırlığı burada gizlidir. Bundan dolayı Kürtler, kendi zamanını özgürce yaşamak için Önderliği anlam bilincine çıkarmak zorundadır. Dolayısıyla Kürtler, kendi önderliğiyle Rönesans'ını yaşarken, tüm ezilen halkların da Rönesans'ı gerçekleşiyor.
Bu nedenle, politikayı veya zamana yaklaşımı sadece saf fenomenoloji olarak ele almak veya bakmak, saf bir duygunun silsilesinin ötesine geçemez ya da doğa ve toplumun diyalektik varoluşunu kavramsallaştıramaz. Tarihsel olarak Kürtler vardı, ama öznel varoluşsal olarak hiçbir zaman kendi zamanlarını yaşamadılar; çünkü bir paradigmaları yoktu. Önderlik, tarihi okuyarak ve zamanın ruhunu kavrayarak Kürtleri bir paradigmaya sahip kıldı ve onlara bir yaşam felsefesi sundu: Şimdiki zaman ve mekânın jeopolitik ve jeostratejik dilini okuyan, politik ve felsefi derinlik kazandıran ve Kürtleri dünya sahnesine taşıyan işte bu Kürt Halk Önderliği'dir.
12. Kongre'ye sunulan paradigma, Önderliğin zamanında nasıl zamana ve tarihe müdahale ederek Kürtleri de zaman sahibi yaptığını gösteriyor. Önderlik felsefesi, tarihten süzülmüş bir "başlangıç felsefesi" (veya "doğuş felsefesi" [philosophy of natality]) olarak değerlendirilebilir. Böylece, öznel ve varlıksal olarak, zaman ve mekânda özgür toplumun ve bireyin eyleminin ontolojik temellerini ve siyasal yaşamdaki kurucu rolünü inceleyen önemli bir teorik çerçeve sunar. Bu felsefe; bilimsel, tarihsel, sanatsal ve en önemlisi "Nasıl yaşamalı?" sorusuna yanıt arayan bir yaklaşımdır. İnsanın yeni bir şeyi harekete geçirme kapasitesini, yeni ama özgürce bir doğum olgusuyla ilişkilendirerek yalnızca ontolojik bir yorum değil, aynı zamanda bir dünya görüşü sunar.
Gerçekten de, tarihsel olarak Kürtler toplumsal anlamda hiçbir zaman kendilerine özgün bir paradigmaya sahip olmamışlardır. Dolayısıyla, kendine özgü bir paradigması olmayan bir toplum, gerçek anlamda bir toplum olamaz. Önderlik ise bunu sağladı; Kürt halkını bir paradigma sahibi yaptı.
Tarih hiçbir savaşla kazanılmamıştır; savaşlar sadece bir taktiktir. Asıl, toplumları toplum yapan düşüncedir, bilgidir. Kürt toplumu tarihsel olarak kendi tarihini sadece bir mitoloji, bir söylence düzeyini aşamadı; dahası, kendi hikâyesini bile yazamadı. Çünkü zamanın dışında, kendi zamanı olmayan bir toplum kendi hikâyesini yazamaz. İşte Önderlik, Kürtleri varoluşsal olarak tarih sahnesindeki bir figür olmaktan bir aktör durumuna getirdi. Şimdi de Kürtlerin zamanını oluşturuyor. Evet, Kürtler ve bütün ezilenler, Önderlikle kendi zamanlarını buluyor.
Evet, sevinç gözyaşını döken özgürlük bilinci; tarihsel bir özlemin sevincini, Önderlik’le kendi zamanını yaşıyor Kürtler.