Zayıf halkayı Öcalan’la kopartmak 

Veysi SARISÖZEN yazdı —

  • Ortadoğu’da zinciri kırmak stratejik meseledir; buna karşılık kapitalist modernitenin bağrında yepyeni bir Konfederalizm hareketi yaratmak, savaş makinalarını bu sistemin içinde kuşatmak stratejik hamleyi tamamlayacak olan en önemli adımdır.

ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi  Tayvan’a gitti ve kıyamet de koptu. 

Bildiğiniz gibi dünyamızda “iki” Çin var: Birisi Mao Zedung’un liderliğinde kurulan Çin Halk Cumhuriyeti, diğeri de Çan Kay Şek’in liderliğinde kurulan Çin Cumhuriyeti. Birincisi milyarlık bir kıta, diğeri yirmi milyonluk bir ada. ÇHC bu ada üstünde hak iddia ediyor. Neden? Kendisi komünist, Tayvan’dakiler kapitalist olduğu için mi? Tayvan Çin’in sosyalist kazanımlarını tehdit mi ediyor?  

O “eski” hikayeydi. Şimdi iki Çin’de aynı dünya piyasasında, aynı kapitalist kanunlara göre hareket ediyor. Birleşmeleri de birbiriyle rekabet etmeleri de bizi ilgilendirmiyor.  

Bizi ilgilendiren ABD-Çin rekabetinin giderek askeri gerginliğe yol açması. Bu iki ülke birer dev nükleer güç. Ve şu sıralar hem Ruslar, hem Amerikalılar ve hem de Çinliler “nükleer savaşın kazananı olmaz” türünde demeçler veriyorlar. 

Bu hayra alamet değildir. Bu dev ülkeler “nükleer savaştan” söz ediyorsa, demek ki insanlık bir nükleer savaş tehlikesiyle yüz yüze demektir. Atom bombasını ateşleyen butona basacak bir manyak bu ülkelerden birini ele geçirmediği sürece, hiç kimse böyle bir savaşı göze alamaz. Ya alırsa? Ya bu devletlerden biri nükleer füzelere karşı mutlak etkili bir “Hava Savunma” sistemine sahip olur ve karşı tarafın nükleer saldırısını püskürteceğini düşünmeye başlarsa? İşte o zaman “Hava Savunma” sistemi güçlü olan zayıf olana karşı atom silahını kullanabilir. 

Demek ki insanlık bir nükleer felaketle her an karşı karşıya gelebilir. 

Ne yapabiliriz? 

Mesela nükleer devlerin halklarının barışçı gösterileri sayesinde böyle bir felaketin önlenebileceğine güvenebilir miyiz? Resme şöyle bir bakmak iyimser olmamızı önler. Ukrayna topraklarında NATO’nun ve Rusya’nın silahları çarpışırken, Avrupa ve Amerika kıtasında “soğuk savaş” dönemlerinde heyecanla yaşadığımız milyonların katıldığına benzer caydırıcı bir “barış hareketinden” eser bile yok. Medya tekelleri bu ülke halklarını uyuşturuyor. 

O halde çare nedir? 

Bana “komünist dinazor” demenizi göze alarak çareyi tekrar edeceğim: Çare emperyalist zinciri tam da zayıf halkasından kopartmaktır.  

“Zayıf halka” Ortadoğu’dur. Suriye harabeye dönmüştür. Irak hızla iç savaşa doğru sürükleniyor. Türkiye’nin halini biliyorsunuz. İran’da defalarca bastırılan kitle isyanları yeniden mayalanıyor. Bunlar zinciri kopartmanın objektif şartlarındaki olgunlaşmayı gösteriyor.  

Sübjektif şartlar da olgunlaşıyor mu? Kesinlikle olgunlaşıyor. Bu dört devletin ortak kalbinde dört parça Kürdistan yer alıyor. Kürt halkı tüm halklar içinde en örgütlü, en bilinçli ve en dirençli halktır. Zinciri zayıf halkasından kopartma misyonu ve şerefi bu halkın payına düşmüştür. Onun öncü gücü Apocu harekettir. Bu hareketin askeri, politik, toplumsal ve diplomatik gücü büyüyor.  

Sübjektif faktörün zayıf halkayı kopartacak kerteye gelmesine bugün için tek bir adım kalmıştır: Artık politik bakımdan bilinçli halkların önderi haline gelmiş olan Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğü gerçekleştiği gün, emperyalist zincirin zayıf halkası, o gün, üstelik silahsız yoldan, elli milyonluk Kürt halkının ve onunla ittifak halindeki milyonlarca Türk, Fars, Azeri, Asuri halklarının alanlardaki gücüyle kopacaktır. 

Böyle bir kopuşun evrensel anlamına gelince… 

Reel sosyalizmin yıkılmasından bu yana, yalnız devrimci sürecin değil, barış hareketinin de merkezi yok oldu. İnsanlık hala sırtını dayayacağı bir “kurtarılmış bölgeden” mahrum. Bu da kapitalist modernite topraklarında halkların birleşmesini, cesaretle savaş ağalarına baş kaldırmasını engelliyor. Onlar bir “barış” merkezinden mahrum kaldıkları ve onları esinlendirecek bir “örneğe” sahip olmadıkları için devrimci iyimserlikten de mahrum kaldılar.  

Ortadoğu’da emperyalist zincir koptuğu gün, bu halklar “demek ki oluyormuş” sonucuna varacaklardır. Biz bunu Kobanê savaşında ve kazanılan zafer esnasında dünya çapında yaşamadık mı? Zincir zayıf halkasından koptuğu ve dört ülke Kürt halkının öncülüğünde birer Demokratik Cumhuriyete dönüştüğü ve bunlar Ortadoğu Konfederalizmi temelinde birleştiği gün, bütün kıtalar Konfederal devrimci sürecin etkisi altına gireceklerdir. 

O halde zincire var güçle asılmak ve bize gerekli belirleyici gücü elde etmek için şimdi İmralı kapılarına yüklenme zamanıdır. 
Şu da gereklidir: Ortadoğu’da zinciri kırmak stratejik meseledir; buna karşılık kapitalist modernitenin bağrında yepyeni bir Konfederalizm hareketi yaratmak, savaş makinalarını bu sistemin içinde kuşatmak stratejik hamleyi tamalayacak olan en önemli adımdır.  

Kürt diyasporasının öncülüğünde Avrupa kıtasında “Konfederal Avrupa Ortak Evi” programıyla siyasal olarak örgütlenecek olan Konfederalistler, uyuşturulmuş olan Batı kamuoyunu ayağa kaldırabilir, insanlığın karşı karşıya olduğu nükleer yok oluş, ekolojik felaket, ekonomik kriz karşısında bütün hükümetleri caydıracak bir gücü örgütleyebilir.  

HDP’ye bir bakın. En vahşi Türk milliyetçiliğinin bağrında Türkiye halkları için biricik alternatif haline geldi. Şimdi düşünün: Konfederalistler Almanya’da bir “Almanya HDP’si”, Fransa’da, İspanya’da, Britanya’da birer “Fransa, İspanya, Britanya HDP’sinde” birleştiklerinde bu yorgun kıta ne hale gelir? 

Apocu hareketin “evrensel” boyuta ulaştığını söylemek ve bunu da salt Kürt halkıyla “dayanışma” eylemlerine bakarak dile getirmek, çoktan aşılmış bir evredir. Apocu hareketin evrensel boyuta gelmesi demek, onun insanlığın geleceğinde belirleyici bir rol oynama aşamasına gelmesi demektir. Nükleer felaketi önlemenin yolu da budur.

Birkaç günlük işlerden söz etmediğimi elbette anlıyorsunuz. Dünya çapında bir stratejidir anlatılmak istenen. Ve bu stratejinin ne zaman zafere ulaşacağını bilemesek bile, zafere ilk adımla yüründüğünü biliyoruz. 15 Ağustos’ta bu ilk adım ilk kurşunla atıldı. Bu kurşunla yazılan programı artık bütün boyutlarıyla kavrama zamanı geldi. 

Büyük bir gelecek hayalinin içinde somut adımlar atılıyor. Bazılarımızın derya içinde yüzen balıkların sudan habersiz halleri gibi bu büyük geleceğe doğru yüzdüğümüzü farketmemesi anlaşılır bir şeydir. Onlar farketmeseler bile yüzmeye devam ediyorlar. Asıl ıslanmaktan korkanlara bakalım ve Orhan Veli’nin Hürriyete Doğru şiirinden birkaç mısrayla onlara seslenelim:  

“Heeeey!


Ne duruyorsun be, at kendini denize;


Geride bekliyenin varmış, aldırma;


Görmüyor musun, her yanda hürriyet;


Yelken ol, kürek ol, dümen ol, balık ol, su ol;


Git gidebildiğin yere.”

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.