1 Mayıs

Veysi SARISÖZEN yazdı —

  • Sosyalist hareketin işçi sınıfına öncülük edebilmek için, kendini köklü olarak değiştirme ve dönüştürme sürecine girmesi, somut koşulları hesaba katarak kitleselleşmesi gibi bir görevle karşı karşıyayız.
  • Sosyalistler faşist saldırıya karşı işçileri birliğe çağırmalı, aynı anda hem iktidara karşı “erken seçim” hedefini, hem de küresel emperyalizmin dünya savaşına karşı “barış ve demokratik toplum” hedefini savunmalı, bu iki hedefi aynı mücadele kanalına akıtmak için öncülük yapmalıdır.

1 Mayıs’a bir gün kala sosyalistler şafak baskınlarıyla göz altına alındı. Göz altına alınan 92 sosyalist, DEM Parti bileşeni partilerin üyeleri. ANF’nin bildirdiğine göre gözaltılar ESP, Partizan, TÖP, Proleter Devrimci Duruş ve Kaldıraç üyelerini kapsıyor.

Bu gözaltılar bana, 1 Mayıs’ın Bahar Bayramı olduğu eski tarihteki uygulamaları hatırlattı. Menderes hükümeti o yıllarda “Bahar Bayramı”ndan bir iki gün önce, o zamanlar “tescilli komünist” olarak bilinen TKP üye ve sempatizanlarını göz altına alır, “Bahar Bayramı"ndan sonra bırakırdı. O yıllarda sendikal hareket yok denecek düzeydeydi. Sınıf mücadelesinin önünde büyük engeller vardı. Grev ve Toplu İş Sözleşmesi yürürlükte değildi. 1 Mayıs, tutuklamalarla zayıflamış TKP’nin eski üyeleri dışında işçi sınıfına mal olmamıştı.

Aradan yıllar geçti. 1976 yılının 1 Mayıs’ı DİSK’in ve TKP’nin öncülüğünde, onbinlerce işçinin, hemen hemen bütün sosyalist partilerin, İGD, Dev-Genç gibi gençlik örgütlerinin, İlerici Kadınlar Derneği ve diğer kadın örgütlerine bağlı kadınların ve Kürt yurtsever örgütlerinin yer aldığı büyük bir kitlesellikle kutlandı. “Bahar Bayramı” tarihe karışmış, 1 Mayıs, uluslar arası işçi sınıfının birlik, dayanışma ve asıl önemlisi “mücadele” günü haline gelmişti.

Uzun bir zaman boyunca hükümetler 1 Mayıs öncesinde “tescilli komünistleri” göz altına almaktan vaz geçti. Çünkü artık 1 Mayıs bir avuç komünistin nezarethanelerde nostaljik marşlarla kutladığı bir gün olmaktan çıkmış, milyonlarca işçiye malolmuştu. Devlet saldırısını işçi sınıfına yöneltti. İlk ve en kanlı saldırı 1977 1 Mayıs’ında gerçekleşti. Kazancı yokuşu işçi cesetleriyle dolmuştu.

Aradan geçen yılları bir yana bırakalım.

1 Mayıs ne Bahar Bayramı’dır, ne de “işçi bayramı”. Özetle bayram değildir. Sürmekte olan sınıf mücadelesinin, tüm dünya işçileri tarafından aynı gün kutlandığı ve “sınıf kuvvetinin” sermayeye karşı sergilendiği bir kitlesel eylemdir. Sosyalistlerin eylemi de değildir. Sosyalistlerin görevi 1 Mayıs’ı kendi eylemleri olarak kutlamak değil, işçi sınıfına yılın 364 günü öncülük etmek, saflarında öncü işçileri örgütlemek, fabrikaları partilerinin kaleleri haline getirmek ve 365’inci günde 1 Mayıs’ı, saflarındaki işçilerin öncülüğünde kutlamaktır.

Günümüzde bu tablonun çok uzağındayız.

O nedenle sosyalist hareketin işçi sınıfına öncülük edebilmek için, kendini köklü olarak değiştirme ve dönüştürme sürecine girmesi, somut koşulları hesaba katarak kitleselleşmesi gibi bir görevle karşı karşıyayız.

Bir grup sosyalistin bu bağlamda “Taksim yasağına” karşı mücadelesini kimilerinin yaptığı gibi küçümsemek aklımdan geçmez. Yasaklar çiğnenmek içindir. Taksim’de 1 Mayıs’ı kutlamak için devlet güçleriyle mücadele etmek sosyalistlerin hakkıdır.

Ancak bu ülkede çiğnenmesi gereken yasaklar Taksim yasağından ibaret değildir. Ve yasakları asıl çiğneyecek güç, bugünün Türkiye’sinde sömürülen Türk ve Kürt emekçileridir. O nedenle sosyalistler kendilerini Türk ve Kürt işçilerinin sendikalarından, bu sendikalar henüz sınıf ve kitle sendikaları olmaktan uzak olsalar bile, ayırmamalıdır. Sendikalara üye işçiler neredeyse sosyalistler orada olmalıdır. O işçi kitlelerinin içinde, siyasi sınıf bilincini yükseltmek için amaca uygun ajitasyon sloganlarıyla ideolojik öncülüğü ele almalıdır.

1 Mayıs uluslar arası işçi sınıfının birlik, dayanışma ve mücadele günüdür, o halde sosyalistlerin başta gelen görevi o gün Türk, Kürt, bütün etnisitelerden, bütün mezheplerden işçilerin birliğini savunmak, işçi sınıfını bölen sarı sendikacılığın iç yüzünü sergilemektir.

Şu anda ülkede iki siyasi süreç yaşanmakta. Birincisi, son seçimde gerçekleşen “Kent uzlaşısı” adındaki CHP-DEM Parti yerel ittifakına karşı, İBB’yi hedef alan saldırıdır. Diğeri, Başkan Öcalan’ın savaşa son verme ve demokrasiyi gerçekleştirme çabalarını baltalama provokasyonlarıdır. Sosyalistler bu iki faşist saldırıya karşı işçileri birliğe çağırmalı, aynı anda hem iktidara karşı “erken seçim” hedefini, hem de küresel emperyalizmin dünya savaşına karşı “barış ve demokratik toplum” hedefini savunmalı, bu iki hedefi aynı mücadele kanalına akıtmak için öncülük yapmalıdır. Bu hedeflerin gerçekleşmesi için, işçileri üretimden gelen güçleriyle grevlere ve genel greve hazırlamak için bütün güçleriyle çalışmalıdır.

Sınıf mücadelesi ekonomik kriz koşullarında yeniden canlanıyor, özellikle DEM Parti bileşeni sosyalistlere bu aşamada büyük görevler düşüyor. Simgesel olarak Dicle-Fırat ile Kızılırmak-Menderes nehirleri arasında Türk-Kürt ittifakının köprüsünü DEM Parti ve onun bileşenleri, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının Zap köprüsünden ilham alarak kurmak için kolları sıvamalıdır.

Yaşasın 1 Mayıs uluslar arası işçi sınıfının birlik, dayanışma ve mücadele günü.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.