10 Mart Mutabakatı’nı uygulamayan kimdir?

Zeki AKIL yazdı —

  • 10 Mart Mutabakatı'nın iki tarafı ve garantörlüğü üstlenmiş üçüncü tarafı vardır. Mutabakatın gereklerine ve kimin uymadığına bakılmaksızın Özerk Yönetim'e baskı uygulanıyor.

ZEKİ AKIL

Meclis'te kurulan Komisyon, İmralı’ya yapılan ziyaret sonrası dinlemeye yönelik çalışmalarını tamamladı. Şimdi sıra Komisyon'da bulunan partilerin ortaya çıkan sonuçları değerlendirdikleri raporlarını sunmaya geldi. DEM Parti ve MHP raporlarını hazırlayarak Meclis Başkanlığına sundu. AKP’nin raporunun taslak biçiminin içeriği basına servis edildi ama rapor daha son halini almış değil. Diğer partilerin de bir hafta içinde raporlarını Meclis Başkanlığına sunması bekleniyor. DEM Parti'nin yanı sıra iki iktidar partisi de hazırlanan ya da hazırlanmakta olan rapora ilişkin genel bir sunum yaptı.

Bu sunumlar birçok konuda benzeri istekleri taşımaktaydı. Zaten iktidarın sözcülüğü yapan basın-yayın organları da raporların içeriğine denk hatta oradakilerden daha uç noktada haber ve yorumlara ağırlık vermeye başladı. Şam cephesinde de farklı bir gelişme yok. Eski BAAS rejiminin yıkılışının yıl dönümü kutlamalarındaki açıklamalar ve atılan sloganlar da raporların isteğine uygun talepleri taşımaktaydı.

Bütün bunlara ek olarak Türkiye tarafından üç işgal bölgesinde ve Dêrazor tarafında askeri hareketlilik haberleri, başta sanal medya olmak üzere tüm yayın organlarına servis edildi. Öyle anlaşılıyor ki; yıl sonuna kadar başta Önder Apo olmak üzere Kürt Özgürlük Hareketi'ni her alanda baskılamak için bu tür psikolojik hareketler ya da açıklamalar yapmayı sürdürecekler.

Mutabakat iki taraflıdır ve garantörü vardır

Yıl sonuna kadar, çünkü Önder Apo ile yürütülen görüşmelerin önemli bir kısmı Suriye eksenli geçiyor. Özellikle de iktidarın Kuzey ve Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetimi'nin varlığını kabul etmemesi sürecin rengini veriyor. O nedenle de Mazlum Ebdî ve Colani arasında yapılan 10 Mart Mutabakatı üzerinden bir tartışma yürütülüyor ve yıl sonuna kadar da Özerk Yönetim tarafından uygulanması şart koşuluyor. Mutabakat taraflar arasında gerçekleşen bir durumu ifade eder. Yani gereklerini yerine getirmesi gereken en az iki taraf vardır. Bu nedenle de yerine getirme görevi sadece Özerk Yönetim'e ait değildir. Bir de söz konusu mutabakatın garantörlüğünü üslenmiş olan bir üçüncü taraf vardır. O da ABD dir.

Madde madde bakalım

1* Bu mutabakata göre 1. Madde’nin gereklerine uygun olarak, Şam Yönetimi tüm Suriyelileri siyasal sürece katmış mıdır? Hayır. Aksine Suriyelilerin önemli bir kısmı (Kürtler, Dürziler, Aleviler, Hristiyanlar ve demokrasiden yana olan Sünni Araplar vb.) ne seçimlere katılmış ne Anayasa oluşturma sürecine dahil edilmiş ne de bırakalım hükümette yer almayı devlet kurumlarının hiç birisinde kimliklerine uygun bir şekilde yer verilmiştir. Aksine bu farklılıklar ciddi soykırım tehdidi altında tutulmuş, katliamlara maruz bırakılmıştır. Bu kesimleri siyasal sürecin dışında tutan kim? Kendisini 'geçici' diye tanımlayan ama diktatörlük peşinde koşan Colani yönetimidir.

* 2. Madde'de dile gelen Kürtlerin Suriye devletinin asli unsuru olmasının önündeki engel kimdir? Herhalde Kürtlerin kendisi değildir. Suriye anayasasını ve hükümetini Colani ve HTŞ bileşenleri oluşturdu. Bu bileşenler kimlerden oluşuyor? Selefi çete grupları ve bunların yakın çevreleri. Bunların arkasında da TC devleti ve onun şimdiki hükümeti bulunuyor. Bu konudaki sorumlular da bellidir.

* 3. Madde'nin gerekleri, HTŞ güçlerinin yaptığı birçok provokatif saldırıya rağmen şu ya da bu şekilde yerine getiriliyor. Belki de mutabakatın en önemli sonucu budur. Bu durum mutabakatın yerine getirilmesi konusunda ısrar eden tarafların olduğunu da gösteriyor.

* 4. Madde'nin gereklerinin yerine getirilmesi konusunda en son yine ABD ve Fransa’nın teşvikiyle yapılan Şam toplantısı sonrası Özerk Yönetim tarafından bazı adımlar atıldı. Entegrasyon konusunda QSD ve Asayiş güçlerinden 70 kadar isim Şam'daki yönetime sunuldu. Var olan QSD güçlerinin orduya entegrasyonu için olması gereken örgütsel formu da belirtildi. Colani ve ekibi tarafından QSD ile entegrasyon çerçevesini anlatan açıklamalar da yapıldı ama pratikte hiçbir adım atmayan yine Şam hükümeti oldu. Sınır kapıları, hava alanları ve petrol üretimi adımlarına ilişkin görüşmeler yine Şam yönetimi tarafından durduruldu.

*5. Madde'de dile gelen tüm Suriyeli mültecilerin kendi köy ve evlerine dönmesini kim engelliyor? Efrînliler, Serêkaniyê ve Girê Spîliler halen yerlerine dönemiyor. Dönenler de büyük baskı ve insanlık dışı uygulamalarla karşılaşıyor. Geri dönüşü engelleyen kim? Bu yerleşim yerlerindeki idari- askeri yapı kime bağlı? Resmi olarak Şam’a ama pratikte askeri, örgütsel ve politik olarak TC’ye bağlı. Bu güçler, Suriye’de yaşayan tüm katliam ve ihlallerden sorumlu. HTŞ içinde ve Şam idari yapılanması içinde özerk yapıya sahipler. Bu güçler, halen kendi adları ile anılıyor. Şimdi bu güçler, Dêrazor'a da askeri-örgütsel yapılarını taşırmış bulunuyor. Böylece olası bir saldırı durumunda Kuzey-Doğu Suriye kuşatma altına alınmış olacak. Bu saldırgan güçlerin ve saldırı politikalarının resmi sorumlusu kim?

* 6. Madde sorunlu bir madde. Bu madde ile yapılan katliamlara meşruiyet kazandırılmak ve buna da QSD ortak edilmek istenmiştir. QSD bu oyuna gelmediği, yani Selefi zihniyete teslim olmadığı ve katliamlar karşısında tutum aldığı için hedef haline getirilmiştir.

* 7. Madde'deki bölünme ve nefret söylemi kimin politikasıdır? Farklı toplulukların kendilerini kendi kimlikleriyle ifade etmek için meşru savunmalarını yapmak zorunda kalması hangi politikanın ürünüdür? Günümüzde dünyanın hiçbir yerinde meşru savunma suç değildir. Meşru savunma bölücülük ya da nefret söylemi üzerinden tarif edilmemektedir. Elindeki bıçakla kafa kesme işareti yapan, “Cizre biz geliyoruz bundan sonra yoksunuz” diyen, Aleviler ya da Dürzüleri insan yerine koymayıp tavuk gibi boğazlamak isteyen zihniyet kime ait? Son bir yıl içinde nefret söylemi üzerinden geliştirilen katliamların hesabının sorulmaması da diktatörlük yolunda kalıcılaşmaya çalışan Şam hükümetinin gerçek yüzünün ifadesidir.

* 8. Madde 2025 yılı sonunda entegrasyon sürecinin bitmesini öngörmektedir. Bu şekilde muhaliflerini ya da farklı toplumsal yapıları katliamdan geçirerek ya da baskıyla yıldırarak iktidarını kalıcılaştırmaya çalışan bir iktidarın elbette böylesi bir mutabakatı uygulaması ya da uygulamak için komisyonlar oluşturması zaten düşünülemez.

AKP ve MHP raporları Kürtlerin boynunu istiyor

Türkiye Meclisi bünyesindeki Komisyon'un demokratik bir topluma hizmet edebilmesi için tüm toplulukların, inanç gruplarının ya da farklı halkların kendilerini özgürce ifade etmesi önündeki engellerin kalkmasını politika olarak benimsemesi gerekir. Komisyon'a üye olup rapor sunması gereken partilerin de insan haklarına saygılı, eşitlik ve adalete dayalı bir yönetimi benimseyerek teşvik etmesi gerekir. Basına yansıtıldığı biçimiyle AKP ve MHP raporlarının, bu zihniyetten uzak olduğu anlaşılıyor. Yansıtıldığı biçimiyle bu raporlarda Kürtlere kurbanlık koyun gibi boynunu uzatması isteniyor. O nedenle de bu raporlar, Selefilik üzerinden kurulmak istenen Yeni Osmanlıcı projenin savunuculuğundaki ısrarı gösteriyor.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.