Kürtlerin peşini Washington’da da bırakmıyorlar

Zeki AKIL yazdı —

  • Türk Dışişleri Bakanı Suriye paralel yönetimi gibi çalışıyor. HTŞ mevcut durumda ABD’ye gereken güveni veremiyor. Onların ABD’ye baskı yapma ve pazarlık gücü yok. Türk hükümeti bunun için kendisi devreye giriyor.

Tarihte az görülür bir paradoksla karşı karşıyayız. Halk arasında denir ya "İnanılmaz ama gerçek.’’ Türkiye’nin Kürt politikası da öyle. Öyle bir politika ki, Kürtlerin varlığını kendi varlığı için tehlike olarak görüyor. Ortak yaşanan tarih, kazanımlar vb. bir tarafa atılmış. Yakın tarihte cumhuriyetin kurulması da Kürtlerin katılımı ve ortaklığıyla olmuş. Ama Kürtler örgütlü olmadığı için cumhuriyeti yönetenler onları bir tarafa atmış ve 1924’te yaptıkları anayasayla Kürtleri yok saymış. Binlerce yıl bu topraklara kök salmış, yaşam kurmuş Kürt halkı adeta buharlaşmış, yok sayılmıştır. Bunu uygulamak için de sürekli özel yasalar ve askeri seferler düzenlenmiş.

20. yüzyılı Kürtler kimliksiz ve statüsüz geçirdiler. 21. yüzyılda Ortadoğu’da değişimler oldu. Ayrıca Kürt halkı elli yıldır direniyor, örgütleniyor. Kürtlerin tarih sahnesine çıkma, statü sahibi olma koşulları oluştu. Buna karşı Türk devleti de bütün olanaklarını kullanarak Kürt halkının önünü kesmek ve bastırmak için uğraşıyor. Bu yüz yılı da Kürtlerin statüsüz geçirmesi için didiniyor.

Bahçeli bir çağrı yaptı, Önder Apo buna karşılık verdi. Gelinen yerde PKK’nin varlığına ve silahlı mücadeleye son verildi. Hükümet yetkilileri Kürt-Türk kardeşliği argümanını kullanıyorlar. Kürt kardeşin hala adını doğru dürüst ağızlarına almıyorlar. Başlatılan sürece, soruna bir isim bile koyamadılar. "Terörsüz Türkiye’’ diyorlar. Sanki bütün sorun terörmüş. Terör biterse sorun da ortadan kalkarmış gibi yaklaşılıyor.

Türk Dışişleri Bakanı Fidan, Ahmet Şara Trump’la görüşmeye giderken yanı başında duruyor. Orada olmalarının en önemli nedeni de Kürtler lehine bir yaklaşımın olmasını engellemekti. Yıllarca uğraştılar ABD, SDG’yle ilişkilerini kessin diye. Özerk Yönetimi yıkmak için hep saldırı planları yaptılar. ABD’den destek ve izin almayı sürdürdüler. İşgal ettikleri bölgeleri hala ellerinde tutmalarına rağmen özerkliği ortadan kaldıramadılar. BAAS rejimi devrildi. ABD, Suriye’de daha etkin hale geldi. Türk hükümeti HTŞ’yle kurduğu ilişkiye dayanarak ABD’yi ikna etmeye, SDG’yi dışlamaya çalıştı. Bu son görüşmede de Trump onların istediğini kabul etmemiş gibi görünüyor. SDG konusunda aslında öne sürecekleri bir argümanları kalmamış. PKK varlığına son verdiği halde yine onu ısıtıp öne sürüyorlar. Güya PKK kadroları SDG’de, Rojava’da varmış!

PKK varlığına ve silahlı mücadeleye son verdiği halde Türkiye’de Kürt sorununun çözümüne dair atılmış bir adım yok. Önder Apo hala ellerinde bir rehin olarak tutuluyor. Kendisinden SDG’nin silah bırakması için çağrı yapmasını istiyorlar. Önder Apo çağrı yaptı, PKK ve gerilla güçleri buna uydu. Hükümet bir adım atmış mı? Hayır. Rehinelik durumuna bile son verilmiş değil. Ayrıca Suriye’de bir ordu, anayasa ve sistemi mi var, SDG silah bıraksın. Bu Kürtlerin açıktan katliamın kucağına atılması anlamına gelir. Peki bu nasıl kardeşlik? HTŞ gibi DAİŞ ve El Kaide artığı, aynı zihniyette olan güçlerin kucağına niye "Kürt kardeşinizi’’ atıyorsunuz?

Türk Dışişleri Bakanı Suriye paralel yönetimi gibi çalışıyor. HTŞ mevcut durumda ABD’ye gereken güveni veremiyor. Onların ABD’ye baskı yapma ve pazarlık gücü yok. Türk hükümeti bunun için kendisi devreye giriyor. Dikkat edilirse ABD, Fransa ve İngiltere, Paris’te yapılacak görüşmelere garantör güçler olarak katılacaklardı. Türk hükümeti bunu engelledi. HTŞ’nin toplantıya katılmamasını sağladı. Kürt sorunu uluslararası bir boyuta taşınmasın ve garanti verilmesi ihtimali ortadan kaldırılsın diye ağırlığını koydu. Aynı hesapla Şara ve Trump görüşmesine etkide bulunmak istediler. Söyleyecekleri fazla bir şeyleri yoktu. Ama kullanma olanağı olmasa da yine PKK, SDG’de var söylemine sarıldılar.

Türk devleti bu kadar kendi güvenliğine sabitlenmiş, Suriye’nin demokratikleşmesini ve iç barışını bir tarafa atmış. HTŞ’nin Suriye’de hakim olmasına çalışıyor. BAAS’tan daha beter bir karanlığa gömmek istiyor. Aslında Türkiye’nin bir güvenlik sorunu da yok. Bu abartılmış ve sürekli kullanılacak bir argüman. Suriye’de Kürtlerin ne nüfusu ne de askeri gücü Türkiye’yi tehdit edecek kapasitede değil. Tersi doğrudur. Şimdi Kürtlerin önemli bölgelerini işgal etmiş, asker bulunduran güç Türkiye’dir.

Türk yetkilileri Suriye’de çok kötü oynuyorlar. Kürtleri ve Arapları birbirine kırdırmak için çalışıyorlar. Özellikle Déra Zor gibi bölgelerde Arapları kışkırtarak karışıklıklar çıkarmak ve çatışma ortamı yaratmak için örgütleniyorlar. Bir yandan demokrasinin ve Kürtlerin altını oyuyor, katliam planları yapıyor bir yandan da Kürt-Türk kardeşliği edebiyatı yapılacak? Bu kardeşlik ne kadar inandırıcı olur?

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.