Kardeşe ne layık görülüyor?
Zeki AKIL yazdı —
- Türkiye’nin Suriye’de Kürtlere düşmanlık politikasındaki ısrar değişmiş değil. Suriye’de Kürt’ü HTŞ gibi güçlere ezdirerek, katliamlardan geçirerek Kürt-Türk birliği ve kardeşliği nasıl sağlanacak? Bu soruyu sürekli sormak gerekir.
Türkiye tarihsel bir sorunu, Kürt sorununu mu çözecek veya "PKK, gerilla belasından’’ mı kurtulacak? Türkiye böyle ağır sorunlar, çoklu krizlerle mi boğuşacak veya demokratik bir cumhuriyetle mi kucaklaşacak? Yaşadığımız bu tarihi kavşakta bu sorulara cevap aramak gerekmektedir. PKK ve silahlı mücadeleyi Kürt sorunundan kopuk, bu sorunu atlayarak aşmak mümkün mü sorusunu Türkiyeli bütün aydınların ve politikayla uğraşanların kendilerine sormaları gerekir.
Görülen o ki, birçok çevre ve sorumlu yerlerde bulunanlar Kürt sorununu atlayarak sadece silahla, savaş boyutuyla ilgileniyorlar. Daha doğrusu sorunu silahsızlandırmaya ve PKK’yi tasfiye etmeye indirgiyorlar. Böyle olunca haliyle kafalar karışık ve yaklaşımlar, söylemler çelişik oluyor. Cumhuriyet tarihi boyunca bu sorun silahla, ayaklanma ve bastırmayla çözülemedi. Bu açıdan demokrasi ve özgürlükler hep budandı. Ekonomiye hep ağır bir yük bindirdi. Türkiye içeride ve dışarıda gücünün, enerjisinin önemli bir kısmını bu soruna harcadı.
Son elli yılda savaşın bütün yöntemleri denendi. Binlerce köy yakıldı, boşaltıldı. On binlerce insan yaşamını yitirdi. Hapishaneler hep doldu taştı. Türk ordusu kendisini dağa taşa vurdu. Sınırları aştı, Irak ve Suriye’yi işgal etti. Birçok güç Kürt sorununu kullanarak Türkiye’yi adeta rehin aldı. Türkiye’yi yönetenler de Kürtlere karşı DAİŞ, El Kaide dahil ittifak yapmadığı güç bırakmadı. Vermediği taviz kalmadı. Şimdi "biz başarılıyız, PKK’yi sıkıştırdık vb." diyenler bunun faturasının ne olduğunu halka söyleyemiyorlar. Türkiye halklarına karşı da hep savaş halinde oldular, gerçekleri çarpıttılar, psikolojik harekatlar düzenlediler. Yalan ve demagoji yönetme biçiminin bir parçası oldu.
Gelinen yerde sorun savaşla çözülmeyince devleti yönetenler İmralı’ya gidip yol aradılar. Önder Apo da onların beklediklerinin ötesinde bu sorunu kalıcı biçimde çözmek için hazırlıklı ve inisiyatifliydi. Kısa sürede çatışmaları durdurdu. En sonda atılacak adımları en öne aldı. PKK’nin varlığını, silahlı mücadeleyi sonlandırdı. Bu Türkiye için olağanüstü bir fırsat ortaya çıkardı. Bu fırsat doğru kullanılırsa Türkiye Cumhuriyeti demokrasiyle taçlanacak ve Kürt sorunu da kalıcı bir biçimde çözülecek.
Ancak Meclis'te kurulan Komisyon önüne neyi koymuş, çözümün kapsamında ne var tam anlaşılmış değil. Komisyon’u sıradanlaştırmak ve önemsiz göstermek için bunları söylemiyoruz. Ama Komisyon üyelerinden bazılarının açıklamaları, hükümetten bazı yetkililer farklı şeyler söylüyorlar. Örneğin en son MHP yöneticilerinden ve Komisyon üyesi olan Feti Yıldız "Komisyon’un görev ve hedefini bazıları anlamamış. Komisyon’un amacı PKK’yle bağlantılı olan bütün unsurların silah bırakmasını sağlamaktır’’ dedi. Bu çerçevede Kürt sorunu yoktur. Dolayısıyla Kürt halkının varlığını kabul etme ve kimliğini tanıma, haklarını teslim etme de yoktur. O halde Kürt-Türk kardeşliği nasıl sağlanacak? Şimdiye kadar olduğu gibi sonunda herkes Türk olacak. Kürtlere nasıl var olacaklarına dair bir perspektif veya çözüm önerilmiyor. Türkiye demokratikleşecek mi? Bu konu da atlanıyor.
Türkiye’nin Suriye’de Kürtlere düşmanlık politikasındaki ısrar değişmiş değil. Suriye’de Kürt’ü HTŞ gibi güçlere ezdirerek, katliamlardan geçirerek Kürt-Türk birliği ve kardeşliği nasıl sağlanacak? Bu soruyu sürekli sormak gerekir. Özellikle Kürtlerle Türklerin bir arada yaşamasını isteyenler bu tehlikeli politikayı sorgulamalıdırlar. Bilindiği gibi HTŞ Alevilere ve Dürzilere karşı katliamlar yaptı. Türkiye bunu da destekledi. HTŞ’ye neden böyle kayıtsız şartsız destek veriyor? Neden Kürtleri silahsızlandırıp HTŞ’ye ezdirmek istiyor. Neden Türk yetkilileri hala Kürtleri tehdit ediyor? Neden dünyada kimsenin terörist demediği SDG’yi teröristlikle damgalıyor? Neden El Kaide, DAİŞ zihniyetli HTŞ’yi SDG’ye, Kürtlere tercih ediyor? Neden Ahmet Şara, diğer HTŞ yöneticileri Türk hükümeti tarafında karşılanıyor, kucaklanıyorlar? SDG komutanları, Kürt yöneticiler neden Ankara’da ağırlanmıyorlar? Neden onların eli sıkılmıyor, kucaklanmıyor?
Her şey böyle açık ve ortadayken Erdoğan "yönü Ankara ve Şam’a dönük olmayanlar kaybedecek" diyor. Kürtler yönünü nasıl Ankara’ya dönsün? Ankara’nın kapıları Kürtlere kapatılmış. Sadece kapatılsa iyi, ayrıca Şam’ın kapısı kapatılsın diye HTŞ’ye baskı yapıyor. Şam’la anlaşmalarını ve demokratik bir Suriye inşa etmelerini istemiyor. "SDG ve Özerk Yönetim HTŞ’ye, Şam’a teslim edilsin" diyor. Yine en son MSB sözcüleri Şam hükümetinin egemenliğini sağlamak için yapacağı her şeyi destekleyeceğiz’’ diye açıklama yapıyor.
Türk hükümeti neden HTŞ’nin gerici, anti demokratik yönetim projesini destekliyor? Bu Türk halkının çıkarına mıdır? Kürtler demokratik bir Suriye’yi savunuyorlar. Bölgelerini demokratik bir biçimde diğer halklarla birlikte yönetiyorlar. Bu bütün Suriye’ye güven veriyor ve birliğin zeminini oluşturuyor. Demokratik bir Suriye Türk halkının zararına mıdır? Demokrasi Türkiye’yi tehdit eder mi? Eğer Türkiye kendi içinde demokrasiyi tercih edecekse Suriye’nin de demokratik yapılanmasını tercih eder. Herkes hükümete sormalı gerici, mezhepçi, Baas’tan daha baskıcı bir Suriye mi komşunuz olsun veya demokratik bir Suriye mi?
