İmralı rehin tutma mekanı oldukça barış olmaz

Zeki AKIL yazdı —

  • Türk devletini yönetenler Kürtler hakkında hala ciddi bir karar vermiş değiller. Ortadoğu karıştı, dengeler değişti. Bu onları tedirgin etti. Soruna stratejik değil hala taktiksel baktıkları görülüyor. Barış ve kardeşlikte karar kılınmışsa Önder Apo’yu hala ellerinde rehin tutmalarına ne gerek var?

Önder Apo, Devlet Bahçeli’nin yaptığı çağrıyı değerlendirip yeni bir süreç başlattı. "Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı" yeni bir tarihi sürecin başlangıcını ifade ediyordu. Bu çağrıyı sadece güncel gelişmelerle ifade etmek anlamını daraltır. Kürt sorunu tarihi bir sorundu. Bu tarihi sorunu çözmek için Önder Apo elli yılı aşan bir mücadeleye önderlik etti. Gelinen aşamada çözüm için silahlı mücadeleden siyasi mücadeleye geçişte karar kıldı. PKK’nin varlığına ve silahlı mücadeleye son vermesi tabii ki, tarihsel bir karardı.

Önder Apo ve PKK böyle tarihi bir adım atarken Türk devletini yönetenler ne yaptılar? Elle tutulur bir şey yapmadılar. En başta Bahçeli çağrısının gereğini yapmadı, yapmak için girişimlerini sürdürmedi. "Öcalan çağrı yapsın, gelsin Meclis’te, DEM grubunda konuşsun’’ dedi. İstenen çağrılar yapıldı ve tarihi adımlar atıldı. Ama Önder Apo hala İmralı’da bir rehin olarak tutuluyor ve statüsünde hiçbir değişikliğe gidilmedi. Devleti yönetenler içeride ve dışarıda istediği gibi hareket ediyorlar. Uzmanlarıyla, basınıyla ve diplomasisiyle harıl harıl çalışıyorlar. Önder Apo ise avukatları ve DEM heyetiyle ancak izinle görüşebiliyor. Bu görüşmeler de devlet yetkilileri gözetiminde yapılıyor. Onların izni olmadan, süzgeçlerinden geçmeyen ne bir görüşme olabiliyor ne de bir sayfa yazı geçebiliyor.

Barış ve Kürt-Türk kardeşliği bu koşullarda nasıl gerçekleşecek? Kardeşlerin eşit koşullarda görüşmesi ve tartışması gerekmez mi? Bir taraf rehin ve diğer taraf da isteklerini dikte ettirdiği bir yerde kardeşlik ve barış olur mu? Bırakalım eşit koşullarda görüşme ve tartışmayı, sorunu incelemek ve yasal düzenlemeler için öneri hazırlayacak meclis komisyonu bile önder Apo’yla görüşmüş değil. Meclis ve Komisyon Başkanı Numan Kurtulmuş "Öcalan, SDG’nin silahları bırakma çağrısı yapmadan yasal düzenlemeler olmayacak’’ diyor. Bahçeli de "Öcalan elini taşın altına koysun, silah bırakması için SDG’ye çağrı yapsın’’ diye yeni taleplerde bulunuyor. Rehin durumundaki birinden ardı arkası gelmeyen isteklerde ve dayatmalarda bulunuyorlar. Aslında istek ve dayatma demek de tam yerine oturmuyor, tehdit ve şantaj demek daha doğru.

Bahçeli "Öcalan çağrı yapsın, umut hakkından yararlansın’’ diyordu. Ama yetkililer umut hakkı gündemimizde yok diyor. Halbuki umut hakkı için düzenlemeler yapmak Türk anayasasına göre bir zorunluluk. Çünkü 11 yıl önce AİHM bu yönde bir karar almış. Anayasa’ya göre Türkiye’nin altına imza attığı uluslararası mahkeme kararları Türkiye için bağlayıcıdır. Ama Türkiye bu bağlayıcı kararlara rağmen yasalarını değiştirmedi ve gereğini yerine getirmedi. Bu durumda Bahçeli’nin girişimlerde bulunması ve sözlerine sahip çıkması gerekmiyor mu? Söz anlamlıysa gereğini yapmalıydı.

AKP hükümeti ise kendi basınını bile barış ve çözüm formatına çekmiş değil. Barışın topluma mal edilmesi ve zemininin güçlendirilmesi gerekiyor. AKP gerçekten barış ve çözüm istiyorsa en azından elindeki basını doğru harekete geçirir. Fakat pratikte böyle bir şey yok. Erdoğan kararlıyız, "Terörsüz Türkiye’’ yolunda ilerleyeceğiz, provokasyonlara izin vermeyeceğiz diyor. Ancak barış yolunun açılması için de gerekenleri yapmıyor. Tersine kararlılığını Kürtlerin Suriye’de ezilmesi ve tasfiyesi için kullanıyor. Günübirlik tehditler devam ediyor. Öyle bir gözü karalık var ki, Kürtleri HTŞ’ye ezdirmek istiyorlar. Bütün diplomatik girişimlerini ve pazarlıklarını Rojava’nın bir statü sahibi olmasını engellemek ve SDG’nin HTŞ’ye yem edilmesi için sürdürüyorlar. Bu HTŞ aşkı nasıl böyle yüreklerine ve zihinlerinde yer etti, anlamak zor! Neden HTŞ, Kürtlerden daha fazla Türklere yakın? HTŞ ki, bütün dünyada El Kaide ve DAİŞ zihniyetli olarak biliniyor.

Türk devletini yönetenler Kürtler hakkında hala ciddi bir karar vermiş değiller. Görünen bu. Ortadoğu karıştı, dengeler değişti. Bu onları tedirgin etti. Ayrıca Kürtlere karşı savaşın faturası da giderek artıyor. Şimdi kendileri de dile getirmeye başladılar. Ekonomik olarak bizlere trilyonlarca dolara mal oluyor, diyorlar. Soruna stratejik değil hala taktiksel baktıkları görülüyor. Barış ve kardeşlikte karar kılınmışsa Önder Apo’yu hala ellerinde rehin tutmalarına ne gerek var? Önder Apo ki, barışa öncülük eden, en fazla başarıya ulaşması için çalışan kişidir.

Önder Apo’yu rehin tutan ve Kürtlere, siyasi yapılanmalarına dayatmalarda bulunanlar gerçek bir barış ve kardeşlik arayışında değillerdir. Bu açıdan Kürt halkının ve demokrasi güçlerinin boş beklentilere girmemesi ve rehavete düşmemesi gerekir. Barış gelecekse yine mücadele ve demokrasi cephesinin büyütülmesiyle gelecektir.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.