Bu nasıl hamilik ve kardeşlik?
Zeki AKIL yazdı —
- AKP iktidarı şimdi de Özerk Yönetim ve SDG, Şam hükümetine teslim edilsin diye şart koşuyor. Görüldüğü gibi işler kardeşlik ve hukuk kuralları çerçevesinde yürümüyor.
Erdoğan Meclis açılış konuşmasında Türkiye’nin Kürtlerin anayurdu olduğunu söyledi. Türkiye dışındaki Kürtlerin de hamisi olma rolünden söz etti. Ancak pratik söylenenlere uymuyor. Şimdiye kadar Kürdistan’ın diğer parçalarında Kürtlerin bir statüye sahip olmasını önlemek için her şeyi yaptılar. Güney Kürdistan için hala hayıflanıyorlar. Onun için sık sık “Irak’ta yaptığımız hatayı Suriye’de yapmayacağız. Suriye bizim kırmızı çizgimizdir, Kürtlerin bir statüsü olmayacak” diyorlar.
Türkiye ordusunu Irak ve Suriye’ye sürdü. Oralarda onlarca askeri üs kurdu. Bu saldırı ve işgallerin nedeni Kürtlerdi. Irak ve Suriye devletleri zayıflamıştı, Kürtleri durdurmaya güçleri yetmiyordu. Kürtlerin haklarına ulaşma olanakları vardı. Türkiye, Kürtlerin önünü kesmek ve statü kazanmalarını önlemek için müdahale görevini kendisi üstlendi. Şu anda Türk ordusu, Türkiye’nin yanında Irak ve Suriye’de askeri güçle Kürtleri bastırmak, denetime almak için çalışıyor. Özcesi üç devletin içindeki Kürtleri baskılamak ve mümkünse tasfiye etmek için Türk devleti elinden geleni yapmaktadır.
Türkiye tarihsel ve temel sorunlarından birisi olan Kürt sorununu “Terör’’ kavramına sıkıştırdı. Bir halkın varlığı ve hak arayışı terör olarak iç ve dış kamuoyuna sunuldu. Devletin bütün olanakları bu savaşa harcandı. Yapmadıkları ittifak, vermedikleri taviz kalmadı. Savaşı tek elden yürütmek için diktatörlüğe evirilen cumhurbaşkanlığı sistemini kurdular. Sonuçta devletin bütün kurumları ve demokratik kazanımları aşındıkça aşındı.
Bunları on yıllardır konuşuyor ve yazıyoruz. Gelinen yerde devletin bu zihniyeti ve stratejisi değişti mi, Kürtleri tanıma ve haklarını teslim etme noktasına geldi mi? Bu soru hala yaşamsal bir sorudur. Bütün Türkiye’nin, öncelikle aydınların ve demokrasi güçlerinin bunu sorgulaması ve tartışması gerekir. Erdoğan Meclis’teki konuşmasında sürecin olumlu gittiğini söyledi. Olumlu mesajlar vermeye çalıştığı bu konuşmasında bile Suriye’de Kürtlerin herhangi bir oluşumuna izin vermeyeceklerini söyledi. Eski politikalarını ve tehditlerini tekrarladı.
Önder Apo ve PKK, sorunun çözümü için stratejik adımlar attılar. Buna karşı Türkiye’de yönetimin attığı hiçbir somut adım yoktur. Suriye’de görüldüğü gibi hala düşmanlık politikası güdülüyor. Her koşulda HTŞ destekleniyor. Kürtler HTŞ’ye ezdirilmek isteniyor. Erdoğan kayıtsız şartsız HTŞ’yi destekleyeceğini vurguluyor. Aslında HTŞ’yi desteklemekle yetinmiyor. Orada askeri gücünü de kullanarak HTŞ’yi günlük olarak Kürtlere karşı yönlendiriyor, uzlaşmalarını önlüyor ve saldırı ortamını yaratmak için harekete geçiriyor.
Türkiye Kürtlerin koruyucusu ve kollayanı olsaydı Kürtlere karşı HTŞ’yi böyle gözü kara desteklemezdi. HTŞ yöneticilerini kucaklayıp karşılarken Kürtlerin yöneticilerini terörist olarak dünyaya dayatmazdı. Bu ne biçim hamiliktir ki, Kürtleri soykırımın kollarına atıyor! Türkiye’nin planladığı gibi Kürtleri terörist ilan edilir ve HTŞ üzerine saldırtılırsa bunun sonu soykırım olur. HTŞ’nin Alevilere ve Dürzilere yaptıkları ortada. Önceki pratikleri de az çok biliniyor. Hiçbir hukuka ve savaş kuralına uymuyorlar. Kürtlere yapılacak olanları tahmin etmek o kadar da zor değil.
Bu gerçeklere rağmen Erdoğan yönetimi neden Kürtlerin kendilerini koruma ve kimliklerini, haklarını sahiplenme arayışlarını soykırımla karşılıyor? Bu politika ve anlayışlarla Kürt-Türk kardeşliği nasıl gerçekleşecek?
Önder Apo Kürt sorununu barışçıl yollarla çözmek için yıllardır uğraşıyor, arayışlarını sürdürüyor. Bu konuda dünyayı şaşırtacak adımlar atıyor. En sonda yapılacakları en başta yaptı. Devlet yetkilileri Önder Apo çağrı yapsın konumu değişecek, dediler. Çağrı yapıldı ama onlar adım atmadılar. Sonra PKK kongre yapsın, dediler. O da yapıldı. Sonra silah bırakma töreni yapılsın denildi. O da yapıldı. Ama hala önder Apo’nun konumunda bir değişim yok. O hala bir rehin olarak elde tutuluyor. Yasal bir zorunluluk olduğu halde umut hakkı yasasını gündemlerine bile almamışlar. On bir yıl önce AİHM bu konuda karar almış. Bu kararlar hukuken Türkiye için bağlayıcıdır. Ama AKP iktidarı şimdi de Özerk Yönetim ve SDG, Şam hükümetine teslim edilsin diye şart koşuyor. Görüldüğü gibi işler kardeşlik ve hukuk kuralları çerçevesinde yürümüyor.
Barış ve kardeşlik olacaksa Türkiye halklarının buna hazırlanması ve sürecin hızlanması gerekmez mi? Ama hükümetin ve emrindeki basının bu konuda ciddi bir çalışması yoktur. Hükümet süreci tamamen denetiminde tutmak ve istediği gibi yönlendirmek istiyor. İsterse yürütür isterse bitirir! Bu yaklaşım ve zihniyetle barış ve demokrasi gelmez. Gerçek bir barış olacaksa Önder Apo rehin olarak tutulmaz. Önü açılmalı, toplumla buluşmalı, sürecin sağlıklı ve hızlı ilerlemesi için katkı yapmalıdır.
