Türkiye Suriye’yi istikrarsızlaştırıyor
Zeki AKIL yazdı —
- Türk dışişleri bakanı açıktan Kürtleri, Özerk Yönetim’i tehdit etti. Özerk Yönetim’e karşı bölge halkı kışkırtılıyor, saldırılarda ve provokasyonlarda artış var. Durumun kritik olduğu anlaşılmalı. ‘Türk-Kürt kardeşliği’’ adı altında Kürtlere karşı bir katliam hazırlığı yapıldığı bilinmelidir.
Türk devleti Suriye’de ne yapmak istiyor? Türk hükümeti Kürt-Türk kardeşliği diye propaganda yapıyor, bazı girişimler var. Ancak Türkiye halkı ve politik çevreler, hatta aydınları Suriye’de olanları, yapılanları sorgulamıyorlar. Suriye’de özerk bölgeye karşı tasfiye ve saldırı hazırlıkları sürüyor. Bu da Türkiye’deki barış ve çözüm sürecini baltalar. Eğer Türkiye’de demokrasi ve barış isteniyorsa Suriye’deki politikaları da buna uygun olmalıdır. Suriye’de savaş ve HTŞ’yi egemen kılmak Türkiye’de savaş ve yeniden çatışmaların önünü açmak anlamına gelir. Bu açıdan Türkiye halkları ve aydınları Suriye’ye gereken ilgiyi göstermeli ve doğru bir tutumun sahibi olmalıdırlar.
Suriye’de olanları anlatmaya ve dikkatleri çekmeye çalışıyoruz. Yazdıklarımız kısmen de tekrar oluyor. Ancak bu çok önemli ve can alıcı bir sorun. Suriye ağır bir yıkım yaşadı. Yüzbinlerce insan yaşamını yitirdi. Baas rejimi yıkıldı ama Suriye halkları hala barışa hasret. Halklar savaş istemiyor. İstikrar ve barışın gelmemesinin nedeni de Suriye’yi El Kaide, DAİŞ artıklarının eline teslim etme girişimleridir. HTŞ demokrasiye karşıdır. Şimdiye kadar yaptıkları Suriye’yi kucaklama ve yönetme kapasitesinde olmadıklarını göstermiştir. Alevilere ve Dürzilere karşı katliamlar nasıl bir Suriye yaratmak istediklerinin açık göstergeleridir.
HTŞ, 10 Mart’ta SDG’yle bir mutabakat imzaladı. Bu mutabakatta Kürtlerin Suriye’nin asli unsurlarından olduğu ve haklarının anayasal güvenceye alınacağı yazılmıştı. Ancak bu mutabakatın imzalanmasından sonra HTŞ yaptığı geçici anayasada Kürtlere yer vermedi. Bu mutabakat yokmuş gibi davrandı. Sadece bu da değil, yaptıkları bütün işlerde ve alınan kararlarda kendileri dışındaki bütün güçleri ve siyasi çevreleri görmezlikten geldiler ve herkesi dışladılar.
Hal böyleyken Türkiye şimdi kalkmış SDG’yi oyunbozanlık yapmakla suçluyor. Türk dışişleri bakanı Suriye’yi kendisi yönetiyormuş gibi konuşuyor. Kürtleri ve Özerk Yönetimi suçluyor, hedef gösteriyor. "PKK’li teröristler dışarıdan gelmiş ve Suriye’yi terk etmemişler, biz enayi değiliz,’’ diyor. Dışarıdan gelenler diye suçladıkları Suriye vatandaşı olmayan Kürtlerdir. DAİŞ’e karşı savaşa destek için gelenler "terörist’’ diye lanse ediliyor. Bu gelenlerden binden fazla insan şehit olmuş, bir o kadarı da yarrlı ve organlarını kaybetmiş gazilerdir. Gelenlerin çoğu da geri dönmüşler. Kalanların da sorun olmadığı, istendiğinde gideceklerini SDG temsilcileri söylemiş. Ama Türk bakanı kasti olarak bunlar sorunmuş gibi yansıtıp gerçekleri ters yüz etmekte ısrar ediyor.
Türk yönetimi dışarında gelenlerden rahatsızsa neden Orta Asya’dan ve Afrika’dan, Ortadoğu’dan gelen binlerce silahlı güçten söz etmiyor? Bunlar şimdi de Suriye’de yapılan katliamlara aktif katılanlardır. Bütün dünya bunu biliyor ve kamuoyunda bir sorun olarak da tartışılıyor. Türkiye bu gerçekler yokmuş gibi davranıyor. Aslında bu silahlı grupların çoğu Türkiye’ye bağlıdır, onlar tarafından yönlendiriyor. Türkiye bunları kullanıyor ve onları aklama, paklamayla uğraşıyor. "Kardeş olalım’’ dedikleri Kürtleri de "yabancı ve terörist’’ diye ilan ediyor.
Türkiye’nin Suriye’de yaptıkları yeterince dünya halklarına yansıtılmıyor. Türk yöneticileri "Suriye’nin toprak bütünlüğünü ve egemenliğini koruyacaklarını’’ sık sık dile getiriyorlar. Türkiye bu konuda sorgulanmıyor. Kim size Suriye’de böyle bir görev vermiş diye sorulmuyor. Suriye’nin geniş bir bölgesi hala Türkiye’nin işgali altındadır. Kürtler işgal edilmiş bölgelere, topraklarına dönemiyor. Suriye’nin toprak bütünlüğünü ihlal eden Türkiye’nin kendisidir. HTŞ’yi kendilerine bağlayıp Suriye’de istedikleri gibi at oynamaya çalışıyor. HTŞ üzerinden askeri varlığını ve işgalini meşrulaştırmak istiyor.
SDG ve Özerk Yönetim ise Şam yönetimiyle ortaklaşma ve devletle birleşme konusunda mutabakat imzalamış durumda. Ne Baas zamanında ne de Baas’tan sonra hiçbir zaman Suriye’yi bölme ve ayrı bir devlet kurma talepleri olmadı. Tersine Suriye’de birliğin ve demokrasinin savunucuları ve öncüleri oldular. Bu konuda kendilerini kanıtlamışlardır. Kurdukları Özerk Yönetim bölgenin en gelişkin demokrasi örneğidir. Burada bütün halklar, inançlar ve kültürler özgür ve eşit koşullarda bir arada yaşıyorlar.
ABD, İngiltere ve Fransa Şam ve Özerk Yönetim arasında arabulucu rolü oynamak istedi. Paris’te yapılacak toplantıya hazırlıklar yapıldı. Ancak HTŞ kendisini bu toplantıdan çekti. Bunu yapanın Türkiye olduğunu bilmeyen var mı? Hayır. Türkiye üçüncü tarafların olmasını istemedi. Çünkü böyle bir anlaşma ve mutabakatı inkar etmek ve uygulamamak kolay olmayacaktı. Türkiye içinde Kürtler olduğu için bu görüşmeleri sabote etti. Türk dışişleri bakanı açıktan Kürtleri, Özerk Yönetim’i tehdit etti. Şimdi de Özerk Yönetim’e karşı bölge halkı kışkırtılıyor, saldırılarda ve provokasyonlarda artma var. Gidişat tehlikeli bir hal almış durumda.
İçeride ve dışarıda barıştan ve demokrasiden yana olan güçler bu kanlı oyunlara karşı harekete geçmelidir. Durumun kritik olduğu anlaşılmalı. ‘Türk-Kürt kardeşliği’’ adı altında Kürtlere karşı bir katliam hazırlığı yapıldığı bilinmelidir.
