15 Temmuz'u bilen “yeni darbe” dedi 

Veysi SARISÖZEN yazdı —

  • Erdoğan’ın tabanı ve “karizması” “seçimli faşizmin” temel şartıdır. Ama eğer Erdoğan kendisi “seçimsiz faşizme” karar verirse, devlet için Erdoğan’ın yozlaşmış bir ağır yük olarak beş kuruşluk değeri kalmaz.

Fuat Uğur isimli “gazeteci”nin son yazılarını okurken, hafızamda titrek de olsa bir ışık yandı. Yakın zamanda kaybettiğimiz Aydın Engin’in vaktiyle yönettiği Politika Gazetesi’ne, yanılmıyorsam 1978 ya da 79 yılında bir “ajan”ın sızdığından söz edildiğini duymuştum. Muhabirmiş. Soyadını çok iyi hatırlıyorum: Uğur’du. Bu “TKP sempatizanı” gibi görünen Uğur şimdiki Fuat Uğur mu?

Bunu o dönemde Politika gazetesinde çalışan eski TKP’li yoldaşlar şöyle bir araştırsın. Şu sırada zaten genç arkadaşlar da Politika gazetesini aynı formatta yayınlıyorlar. Onlar da duruma bir baksınlar. 

Fuat Uğur günümüzde Türkiye Gazetesi’nde köşe yazıları yazıyor. 2 Nisan 2016 tarihli köşe yazısında Cemaat’in “Hususiler” adlı kadrolarının darbe yapmak amacıyla Ankara’da gizli bir toplantı yaptığını yazmış ve darbeyi iki ay önceden “bilmişti.” Kendisi mi Cemaat’e sızmıştı, sızanlar mı ona duyurmuştu, bilmiyorum. Ama sanırım Erdoğan’ın yeğeni olan bir AKP’li Fuat Uğur’un “maklube kaşıkladığını” ve de boynunda “Cemaat tasması” olduğunu iddia etmişti. Şimdi sıkı anti-komünist, müthiş Erdoğancı ve dehşetli anti-Amerikan, aynı zamanda fena halde Kürt düşmanı “kokteyl” bir şahıs. Eğer yukarıda ismini andığım Uğur bu Fuat Uğur ise, sızma işinden dolayı şaşırmam.  

Bu satırları durup dururken yazmıyorum.  

Bilindiği gibi geçtiğimiz haftalarda altı yıldır hapiste yatan (bu süre İnfaz yasasına göre yaklaşık on yıl hapse tekabül ediyor) bir grup Hava Harp Okulu öğrencisi tahliye edilmişti. Ergenekonla “irtibat ve iltisaklı” çevreler bu tahliyeye umulmadık bir tepki gösterdi. Sanırsınız ki bu öğrenciler şimdi yakalanmış hemen serbest bırakılmış gibi. Belli ki, Erdoğan’ın NATO’ya teslim olmasından sonra bu çevreler tasfiye ettikleri general, albay ve subayların da hapisten çıkacağı korkusuna kapıldılar.  

Fuat Uğur geçtiğimiz günlerde bu öğrenciler için şöyle yazdı:  
“Askerî öğrenci kılıklı Amerikan darbecilerini serbest bırakan yargı mensuplarına ne diyelim bilmiyorum..."  
Şimdi bu gibi adamlar tahliye edilen öğrencilerin yeniden hapse atılmalarını ve ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkum edilmelerini sağlamak için kolları sıvadılar. 

Ancak daha ilginci var: Uğur’un yazıları çakma darbeden dolayı “FETÖ” yerine açıkça ABD’yi hedef gösteriyor. Şöyle yazmış:  
“ABD ve NATO’daki generaller ‘Türk ordusundaki en iyi askerlerimizi kaybettik’ dedi. ABD ülkemizde yaptığı darbelerle ya dış politikamızı dizayn etti ya da ekonomik gidişatımızı. Millî uyanışa karşı da on binlerce şerefsiz satılıktan oluşan bir ordu kurdu ABD’nin ve NATO’nun ülkemizdeki askerleri 15 Temmuz gecesi ülkemizi işgal etmek istedi.” 
Bu ifadeleri “dünya lideri” Erdoğan bile kullanmaya cesaret edemez. “On binlerce şerefsiz satılıktan oluşan ordu” dediğinde, geriye kalan bir avuç dışında TSK’nın tüm subaylarına “şerefsiz satılık” demiş olursun. O halde bu cesaret nereden kaynaklanıyor diye sormak gerekir. Cevap: Korkudan.

Avrasyacılar korkuyor. NATO Zirvesinde Türk devleti bildiriye attığı imzayla Rusya’ya, Çin’e ve İran’a karşı dünya savaşına fiilen olmasa da resmen girmiş bulunuyor. Bu durumda Türk ordusunun böyle bir savaşa “hazırlanması” demek, biraz basitleştirerek söyleyeyim, şimdiki ordunun ve genel olarak devlet aygıtının tasfiye edilmesi, NATO’nun hapisteki subay ve kadrolarından eli ayağı hala tutanlarının yeniden göreve getirilmesi demektir.  

Getirilir mi, yoksa vaktiyle ABD’nin Nazileri ABD’ye götürüp, eğittikten sonra yeniden orduda ve istihbaratta görevlendirmesine benzer bir Amerikancı-Ergenekoncu “uzlaşması” mı olur bugünden tahmin edilemez. Bu, Amerikancılarla Amerika karşıtları arasındaki kavganın nihai etabına bağlıdır.  

Bu nihai etapla ilgili olarak Fuat Uğur ne diyor? Okuyalım: 
“Amerika’nın Türkiye’deki elemanlarının yüzsüz ve pespaye oluşları bu ülkenin namuslu evlatları için ayırt edici bir kriter. Bitleri kanlandı. Sanıyorlar ki devlet gaflet uykusunda ve ne yapacağını bilmiyor. Ders almadılar. Artık dışarıdan gelecek saldırıların içeride de bir karşılığı olacaktır. Bu ülke insanlarının iş birlikçiler için daha fazla eli kolu bağlı oturmayacağı aşikâr. Üniformalı ya da sivil; ABD’nin Türk cezaevlerindeki tüm askerlerine ve casuslarına yenileri eklenecektir şüphesiz. Geçen 15 Temmuz’da fareler kaçtı ama bu kez konulan kapanlar sürprizli 'hediyelerle' dolu. Yine en baştan söyleyelim de hani, yok tiyatro yok kontrollü filan diye sonradan ciyaklamayın!.." 

Tıpkı 2 Nisan 2016’da olduğu gibi Fuat Uğur “yeni darbeyi” şimdiden duyurmuş.  
Ancak… 
Bu darbe hepten “başka” bir darbe olabilir. Şayet Erdoğan “seçim zaferinden” umut keserse… “Seçim zaferi” yerine bir “savaş zaferi” peşinde koşarsa… Mazlum Abdi’nin dediği gibi “fırsat bulduğu anda Rojava’ya saldırırsa”… Bu dönem NATO Zirvesi sonrası olduğu için, saldırdığı anda yalnız QSD’nin değil, Suriye’nin, İran-Hizbullahı’nın ve Rusya’nın mukabil saldırısına uğrarsa… Bu saldırı için de “Allah’ın lütfu” deyip, “savaş hali” ilan ederse… Neticede kaybedeceği giderek kesinleşen “seçimlere paydos” derse… 

İşte tam orada dananın kuyruğu kopar. Çünkü devletin Erdoğan’a ihtiyacı, onun “seçimli faşizm”deki işlevindendir. “Seçimli faşizm”in devamı Erdoğansız olamaz. Erdoğan’ın tabanı ve “karizması” “seçimli faşizmin” temel şartıdır. Ama eğer Erdoğan kendisi “seçimsiz faşizme” karar verirse, devlet için Erdoğan’ın yozlaşmış bir ağır yük olarak beş kuruşluk değeri kalmaz. Birileri, mesela Akar ya da Fidan ya da bir başkaları “madem seçimsiz faşizme gidiyoruz, sen kenara çekil bakalım, bu iş bizim işimizdir” derler.

Erdoğan’ı indirdikleri zaman da birden bire “komşularla barış, demokrasi için seçim, ve de NATO’ya matoya bağlıyız, AB’ye de hayranız” dediklerinde ve de Saray İttifakı ile Millet İttifakını Erdoğansız bir “milli hükümette” birleştirdiklerinde, Kürt halkına karşı “azimle” savaşa devam ettiklerinde, aziz Türk milleti 15 Temmuzu nasıl “darbe” sandıysa, bunu da “barış ve demokrasi” diye bir müddet alkışlar. Etrafımızdaki kimileri de “çözüm ufukta göründü” diye “sevindirik” olur. 

Bu işin sonu ne olur diye sorarsanız diyeceğim şu: Birbirlerini yerler. 

Ve Erdoğan’ın önünde gitgide netleşen iki yol var: Ya seçimle gitmeye, seçmen iradesine HDP’yi kapatmama koşuluyla boyun eğmeye razı olacak, ya da fena halde gidecek… 

Quto birden bağırdı: “Biz ne yapacağık o zaman?” 

Ensesine ufak bir şaplak attım: “Üçüncü yolda yürüyeceksin evlat: Ne sarayın seçim darbesi, ne ordunun hükümet darbesi…Yaşasın radikal demokrasi…” 

Quto “Veysi abeme katiliyem, ancak Serok Apo’nun darbe mekaniğini de analizine ekle diye düşüniyem” dedi… 

Ekliyorum: Darbe mekaniği işliyor.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.