Afgan kadınları: Göç ve direniş

Elif KAYA yazdı —

  • Afgan kadınları tarihsel olarak da güçlü bir direniş geleneğine sahip. Bu geleneğini, Taliban gibi ceberut bir yapıya karşı direnerek, eylem yapma cesaretini göstererek ve taleplerini yüksek sesle dile getirerek sürdürüyorlar.

Göç, zorlu bir yolculuktur. Göç yoluna koyulan, yele savrulan yaprak misali savunmasız ve yalnızdır. Geriye  kalan, anlam değerlerinden yalıtılan bir "ben"le yolculuktur ve hep baş aşağıdır. Bu nedenle her göç özünde bir sürgündür. Zira doğal mecrasında gelişen ve özgür iradesiyle rıza gösterilen bir süreç değildir, göç…

En gönüllüsü bile çaresizliktendir; insanın kök saldığı topraklardan ayrılması, varlığının bir pula satıldığı yollara düşmesi öyle kolay değildir, olmamıştır bu güne değin…

İnsan salt kendisiyle sınırlı bir varlık değildir. Toplumu ve toplumsallığıyla; değerleri ile vardır. Göç, bunlardan kopma halidir…

Toplumsal değerlerden kopmak, insanı acıtır, kanatır, en hafifiden yarım bırakır. Çünkü insan, toplumsallığı, coğrafyası, kültürü ile anlamlıdır. Anlamını yitiren insan en temel savunma aracından mahrumdur. Sırat köprüsünden beter bu yola kim bilerek-isteyerek atılır ki? Kanımca hiç kimse.

Tüm bunlara rağmen nasıl oluyor da her gün onbinlerce insan göç yollarında? Hatta bunların pek çoğu resmi kayıtlarda bile geçmez. Başka bir ifade ile iltica aşamasında ve/ veya kazalarda, gözaltına alınma durumlarında resmiyet kazanır. Bu durumda kamuoyuna açıklanan sonuçlara dönüşmeyi hak eder

Ama göç her zaman daha fazladır. Resmi olmayan fakat çoğu kez resmi kurumlarca göz yumulan organizasyonlar tarafından bu insanlar durmadan bir ülkeden başka bir ülkenin sınırlarına taşınırlar.

Denizde batan bir botun, sınırdan geçerken taranan bir grubun, kurtların saldırısında parçalanan veya karda donarak can veren insanlar haberlere konu olduğunda ancak yaşanan vahşetten haberdar olabiliyoruz.

Tabi bunlar bile şanslı olanlar kategorisinde yer alır. Çünkü kimisi haber olma şansını bile yakalamadan göç yollarında yitip gider…

Göç ve savaş

Göçün en fazla yaşandığı yerlerin savaşın, şiddetin, yoksulluğun, yoksunluğun, işgalin, sömürünün yaşandığı yerler olması tesadüf değil…

Afrika, Kürdistan, Suriye, Afganistan vb... Aslında burada yaşanan göç değil, göç ettirilmedir. Başka bir güç tarafından insanlar göçe zorlanmaktadır.

Sömürgeci, faşist rejimler, savaş ve işgal politikalarıyla yaşamı tehdit altına alıp; ölüm, açlık ve yoklukla insanları ölüm ve boyun eğme arasında bir tercihe zorlar. İşgal ve sömürü politikalarının yarattığı bu belirsizlik ve istikrarsızlık ortamı insanı ya her şeyi göze alıp, direnişe ya da kaçışa zorlar.

Elbette sahte cennetler vaat eden masal anlatıcı özneler olmadan kaçış eğiliminin gelişmesi pek de mümkün değildir.

Bir 'cennet' vaat edilir, anlatılan masallarda; yaşananların ve dahi yaşatılanların sorumlusu olan sömürgeci güçler ve onların metropolleri varlığın, bolluğun, yaşamın güvencede olduğu yer haline gelir-getirilir anlatılan masallarda…

Bu 'cennete' ulaşmak için geçmişi unutmak, ülkeden kaçmak gerekir! Büyük sektörlerden biri olan insan kaçakçılığı organizasyonları bu politika üzerinden kar sağlama olanağı bulur.

Ez cümle  insanın kalması da, gitmesi de, ölmesi de sömürü çarkına hizmet etmektedir. Maddi ve manevi olarak çok bedel ödenen bu yolculuğun sonunda insanları bekleyen, vaat edilen 'cennet’ değildir. Bir ömür arafta olmak gibi. Bir ölümden kaçarken, binbir ölümle karşı karşıya gelinir…

Bir kaç gün önce İran’dan Türkiye’ye iki çocuğuyla geçmeye çalışan bir kadın, ayaklarında naylon poşetle donarak ölü bulundu. Ne adı, ne sanı biliniyordu. "Afganlı bir kadın" diye geçti haberlerde. Afganlı bir kadın ölümü göze alarak neden kaçmış olabilirdi ki! Ülkesi işgal altında mıydı? Cinsiyetinden dolayı kadınlar aşağılanıp, temel insan haklarından yoksun mu kılınıyordu? Kadınların çalışma hakları elinden mi alınmıştı? Açlık ve yokluk mu vardı? Yanında bir erkek olmadan seyahat etmesi mi yasaklanmıştı? Karda donmayı göze alan kadın, yaşadığı tüm bu zorlukları kimseye anlatamadan göçüp gitti… Daha iyi bir yaşam umudu ile yola çıkan bir göçmendi O. Ayaklarından çıkarıp, üşümesin diye çocuklarının ellerine geçirdiği çorapları, onun başkasının yaşamı için canını verecek kadar yaşamı savunduğunu anlatıyordu, bize. Ama ötesini anlamaya gücümüz yok...

Bir de her şeye rağmen Afganistan’da direnen, direnerek yaşamı savunan yiğit kadınlar var. Afgan kadınları tarihsel olarak da güçlü bir direniş geleneğine sahip. Bu geleneğini, Taliban gibi ceberut bir yapıya karşı direnerek, eylem yapma cesaretini göstererek ve taleplerini yüksek sesle dile getirerek sürdürüyorlar.

Direnişleri umut yaratıyor. Kadınların bu direnişi, yaşadıkları topraklarda zulme karşı direnerek erdemli yaşamanın ne denli değerli olduğunu ortaya koyuyor. Cehalete, zalime, zulme karşı direniyorlar. "İş, aş, özgürlük!" diyorlar. Üzerinde kök saldıkları bu topraklarda yaşamın özgürlükle değerli olduğunu tüm Afgan toplumuna ve dünyaya haykırıyorlar…

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.