Asimilasyon mu? Entegrasyon mu?
Demir ÇELİK yazdı —
- Demokratik Entegrasyon, kimlikleri ret etmek, egemen kimlik ve kültürde eritmek, dolayısıyla asimilasyon ve tek tipleştirme değildir. Aksine tüm farklılıkları, kimlikleri, kültürleri ve inançları kabul etmenin, özgünlüklerini koruma ve kendilerini kolektif haklarıyla geliştirmesini sağlamanın ve anayasal güvenceye tabii tutmanın siyasal sistemidir.
Türk ulus- devletinin yüzyıllık tarihi bir yönü ile Kürt inkarı, katliamı ve soykırımı tarihidir. Kürtlerin varlığını kendisi için tehdit gören devlet, Kürtlerle hukukunu düşman hukuku üzerinden kurmuştur. Bu nedenle devletin Kürtlerle ilişkisi; şiddet ve silahlı ilişki olarak yaşanmıştır. İnkar- reddiye ve şiddet sarmalına dayanan bu ilişkinin, demokratik hukuki bir ilişki sürecine evrilmesi, ancak yeni bir hukuki akıl ve demokratik entegrasyon hukuku ile mümkün olabilir.
Kürt Özgürlük Hareketi, klasik ulusal kurtuluş hareketleri sürecinin aşıldığını, bu nedenle açığa çıkan yeni değerlerle hareket edilmesi tespiti ile silahlı mücadele stratejisine son verdiği kararını, geçen Mayıs ayı kongresinde verdi. Bununla da kalmayıp, klasik isyan hareketi esasına dayalı örgütünü feshettiğini, Demokratik Siyaset üzerinden demokratik, siyasal harekete dönüşmesinin kararına vardı. Kısacası silahlı mücadele stratejisinden demokratik, yasal siyaset stratejisine giden yolun ilk adımlarını atmış oldu.
Kürt tarafının üst üste attığı bu tarihsel adımlara denk düşen hukuki ve demokratik dönüşümü sağlayacak adımları atması devletten beklenendir. Bu temelde de, devletin Kürt inkarından vazgeçmesi, Kürtlerin kolektif hakları konusunda toplumda rızalık üretmesi, demokratik, tolerans iklimi ve anlayışını geliştirmesi ve yol temizliğini ertelemeden, ötelemeden önceliğine alması sürecin olmazsa olmazıdır.
Demokratik Toplum ve Demokratik Entegrasyon; ezilen, yok sayılan kimlik ve inançların kimi yasal ve siyasal haklarının tanınmasına indirgenemeyecek kadar kapsamlı ve derinlikli anlamları vardır. Bu anlamda öncelikle inkar ve ırkçılığın insanlık suçu olduğunu kabul etmek, etnisiteler, inançlar ve kimlikler arasındaki hiyerarşiyi kaldırmayı ve bu hiyerarşiye dayalı ilişki ile mücadele etmeyi ve ortak yaşama giden yolun taşlarının döşenmesini gerekli kılar.
Bizim Demokratik Entegrasyon’dan anladığımız; kimlikleri ret etmek, egemen kimlik ve kültürde eritmek, dolayısıyla asimilasyon ve tek tipleştirme değildir. Aksine tüm farklılıkları, kimlikleri, kültürleri ve inançları kabul etmenin, özgünlüklerini koruma ve kendilerini kolektif haklarıyla geliştirmesini sağlamanın ve anayasal güvenceye tabii tutmanın siyasal sistemidir. Yani asimilasyonun ve tek tipleştirmenin karşıtı, toplumsal yapıların varlıklarını ve haklarını kabul etme, toplumun tümünü oluşturan farklı halkların ve inançların özgünlükleriyle ve özgür iradeleri ile bütüne varmaları, parça bütün ilişkisinin diyalektiği ile bütünleşmeleri, ortaklaşmaları anlamınadır. Dolayısıyla Kürtlerin, Alevilerin ve tüm ezilenlerin kamusal alanda kendi benlikleri, kendi kültürleri, duygu, hafıza ve bellek dünyalarıyla tanımlanmaları ve eşitlikçi hukuki güvence ile kendi yaşamlarını özgür iradeleri inşa etmeleridir.
Bu yönüyle Demokratik Entegrasyon; Kürt halkı başta olmak üzere halkların ve inançların her türden demokratik örgütlenmesini tanımayı, bunun önündeki engelleri kaldırarak, yasal-anayasal güvenceye kavuşturmanın yasal ve anayasal düzenlemelerini içerir. Bu aynı zamanda sistemin ikinci yüzyılda kendisini demokratik kurumlaştırması ve demokratik düzenlemesi demek olacağından ülkenin demokratik ve hukuki bir sisteme kavuşmasınında biricik yolu olmaktadır. Bu perspektif ışığında vatandaşlık tanımının yeniden düzenlenmesi, yerel yönetimler yasasının halk iradesine ipotek koymayacak şekilde güçlendirilmesi, ana dilde eğitim ve öğrenimin yasal güvenceye kavuşturulması, düşünce-ifade-örgütlenme özgürlüğüne müdahale zeminlerini ortadan kaldıracak düzenlemelerin yapılması yönlü Demokratik Entegrasyon yasasının çıkarılması ikinci adım olmaktadır.
Söz konusu bu iki temel aşamanın akamete uğramadan gerçekleşmesi için silahlı mücadele stratejisine son verdiğini ilan eden Kürt Özgürlük Hareketi’nin, silahlı mücadeleden demokratik siyaset mücadelesine dönüşümüne paralel düzeyde devletin de tetikten elini çekmesi, demokratik hukuki gerekleri yerine getirmesi gerekiyor. Bunun için de devletin hemen 'geçiş süreci’ yasalarını bir an evvel çıkarması, inkar ve ortadan kaldırma stratejisini sonlandırması, düşman hukuk yerine demokratik siyasal zemini sağlayan, ortak yaşamın gereklerini yerine getiren iradi gücü göstermesi gerekiyor. Bunun yerine zamana oynayan, çürütmeyen kalkışan her adım ve girişim, Kürtlere savaşın dayatılması ve savaşçıl politikalarından beslenen mafya-çete-devlet yapılanmasının devamına hizmet edecektir. Bu anlamda da bizler her olasılığın mümkün olacağı öngörüsü ile işi sağlama almalıyız.
