İktidarın ikiyüzlülüğü
Demir ÇELİK yazdı —
- Türk devleti, Bakur’un yanı sıra BAAS rejimleri sonrası Başûr ve Rojava‘da da şu an en etkili olan tek sömürgeci devlettir. Zamana oynayan Türkiye, Kürtlerin örgütsüz, dağınık ve parçalı anını kolluyor.
DEMİR ÇELİK
Günümüz uluslararası jeo-politiğin önemli bir ayağı Ortadoğu’da şekilleniyor. Ortadoğu’nun yeniden dizaynı olarak ifade edilen bu jeo-politiğe, büyük ölçüde Kürdistan coğrafyası mekanlık ediyor. Kürdistan coğrafyası, 1916’da Sykes-Picot Antlaşması'ndan bu yana dört devlet tarafından işgal edildi; 60 milyon Kürt statüsüz bırakıldı.
Tarihin uzun soluklu geçmişinde bir çok yapım-yaratım faaliyetlerine mekanlık eden bu kadim coğrafyanın halkları, ulus devletlerin katliam ve soykırımlarından çok çekti. Söz konusu ulus devletlerden Irak’ta, 2005’ten bu yana Kürtler, hukuki ve BM güvencesi ile federasyon statüsüne sahip. Bir başka Arap ulus devleti olan Suriye’de ise Kürtler, 2011’den bu yana de-facto statü sahibidir. Fars milliyetçiliği ile Şii İslam’ın iktidarda olduğu İran’ın, 2025’in başından itibaren Ortadoğu’da ki etkisi kırılmış, sadece Rojhilatê Kurdistan parçası üzerinde ilhakı devam ediyor.
Üç parçadaki tek sömürgeci
Türkçü- Sünni İslam iktidarının olduğu Türkiye’de ise durum çok daha farklı bir konumdadır. İşgali ve ilhaki altındaki Bakur parçasında askeri, siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel alanlarında 1920’den beri faşizm uygulanıyor. Onlarca kez fiziki soykırım uyguladı, kültürel soykırımı 100 yıldır kesintisizce sürdürüyor.
Bakur’da bütün bunlar yetmezmiş gibi, çökertilen BAAS rejimleri sonrasında, hem Başûr’da hem de Rojava‘da şu an için en etkili olan tek sömürgeci devlettir Türkiye. Başûr’da onlarca askeri üsü olan Türkiye’nin, Federe Kürdistan üzerinde siyasi, askeri ve ekonomik tahakkümü söz konusudur.
Rojava’nın Efrîn, Minbic, Serêkaniyê ve Girê Spî alanlarını işgal altında tutuyor, buralardaki askeri üsleri aracılığıyla Rojava’yı kuşatmak istiyor. Ayrıca kendisine bağlı SMO çeteleri sayesinde Suriye’nin kuzeybatısını, HTŞ üzerinden de bütün Suriye üzerinde etkili olmak istiyor.
İsrail dışında karşı çıkan da yok
Türkiye’nin, Suriye’de hegemonik arayışlarına, zaman zaman İsrail’in karşı çıkışları ve yer yer askeri müdahalesi dışında direkt karşı çıkan da yok. Türkiye bundan cesaret alarak, 2024’te kapıldığı uluslararası jeo- politik korkusunu selefist ve cihadistler üzerinden aşmaya çalışıyor.
Sürece gayriciddi yaklaşıyor
İran’ın vekil savaşçılarının tasfiye edilmesi, ellerinin ve kollarının Ortadoğu’dan çekilmesi sonrasında benzeri bir müdahale beklentisi içinde olan Türkiye, aradan geçen zamana rağmen beklenen müdahalenin olmaması neticesinde rahat nefes almış görünüyor. Bu nedenle de sürece gayriciddi ve keyfi yaklaşıyor. Atması gereken adımları ipe sapa gelmeyen şartlara ve koşullara bağlamakla kalmıyor, HTŞ ile birlikte Kuzey ve Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetimi’ni dağıtmaya çalışıyor.
HTŞ güvenlik heyeti ile birlikte İngiltere, Türkiye, Fransa, ABD ve Rusya'dan heyetlerin katıldığı Aralık ayı başındaki toplantıda, Suriye'nin geleceğinin askeri olarak belirlenemeyeceği, aksine Suriye’nin gelecekteki siyasi istikrarının Özerk Yönetim'in siyaseten tanınmasına ve demokratik entegrasyonuna bağlı olacağı vurgusu yapıldı. Uluslararası heyet temsilcilerinin bu tespitine, Türk heyeti karşı çıkıp Özerk Yönetim’in siyasi ve toplumsal faaliyetlerinin “Türkiye’nin ulusal güvenliğine doğrudan tehdit” ettiğini iler sürdü. Bu iddiasıyla yetinmeyen Türk heyeti, Özerk Yönetim’in İsrail, Fransa ve ABD tarafından desteklenmesini, “Suriye’nin toprak bütünlüğüne saldırı” olarak değerlendirdi. Efrîn, Minbic, Serêkaniyê ve Girê Spî‘yi işgal eden kendisi değilmiş gibi Uluslararası Koalisyon güçlerini, Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygılı olmaya davet eedebiliyor.
Rojava'nın tasfiyesini istiyor
Türkiye, Rojava'daki Özerk Yönetim'e rızalık vermek istemiyor. Üç nedenden dolayı Rojava’ya karşı çıkıyor;
* Kürtlerin statü sahibi olmasını istemediğindendir. Başûr’un yanı sıra Rojava’nın da statü sahibi olması, ilhak ettiği Bakûr’un da statü sahibi olması anlamına geleceği korkusunu yaşıyor.
* Federe Kürdistan Yönetimi ile Kuzey ve Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetimi arasında güvenli koridorun oluşturmasının kendi güney sınırlarının Kürtlerin meşru, uluslararası hukukun onaylayacağı yönetimlerle çevrelenmesini büyük tehlike ve tehdit olarak gördüğünden.
* PKK’in kendisini fesih kararı ve silahlı mücadeleden stratejisinden demokratik siyasal mücadele stratejisine kararı sonrasında Koalisyon güçlerinin Başûr’daki üslerini boşaltması, Rojava’da işgal ettiği topraklardan çıkmasını dayatacakları korkusudur.
Bu üç gerekçeden dolayı Türkiye, zamana oynuyor, Kürtlerin örgütsüz, dağınık ve parçalı olması anını kolluyor. Bunları bilerek, örgütlü mücadeleyle sürece ve soruna yaklaşmamız gerekiyor.
