BARIŞ'ı istemeyen kimler?

Aykan SEVER yazdı —

1 Mart 2023 Çarşamba - 08:30

  • Bugün barış istemek demek olanla uzlaşmak, pasifist bir tutum değil aynı zamanda kapitalizme son vererek yeni bir dünya yaratma mücadelesinin, arayışının ifadesidir.
  • Barış istemeyenler kimler? Kârlarını sürekli katlamakla meşgul olan uluslararası enerji ve silah şirketlerini bu kapsamda tek tek saymaya gerek yok. Ama bazı politik liderliklere bakılabilir. 

3. Dünya Savaşı bütün dehşetiyle derinleşerek sürüyor. Bunun Avrupa cephesinde bir yıldır devam eden tezahürü "Ukrayna Savaşı"nı da kimsenin sonlandırmaya niyeti yok. Aksine her geçen gün savaşı Ortadoğu ve Uzak Doğu'da genişletmeye ve sıcak çatışmaya dönüştürmeye çalışan politikalar gündeme geliyor. 

''Ukrayna Savaşı'' ifadesi belki anlaşılır olması açısından başlangıçta tarif için doğruydu, fakat bugün gelinen noktada yani tarafların değişen, evrilen pozisyonlarıyla birlikte fazlasıyla eksik kalıyor. Batı artık önemli ölçüde savaşın tarafı oldu, daha doğru bir ifadeyle ABD/İngiltere ikilisinin manipülatif siyaseti sayesinde tarafı haline getirildi. Bu saatten sonra bir çok Batılı politikacı Avrupa'nın geleceği, milyonlarca insanın yoksulluğa itilmesinin önüne geçmek, barış gibi tartışmalardan çok, savaşın ritmine aklını kaptırmış durumda. "Barış için" silahlanmak, cepheye yeni silahlar yağdırmaktan ve iklim krizini tırmandıracak adımlar atmaktan başka bir meşguliyetleri yok.  

Bu süreçte neo-faşist siyasal akımlar bütün dünyada gelişti. Ukrayna halklarının ise mevcut Zelenski liderliğiyle bir geleceği yok. Ukrayna, savaşı kazanırsa ABD'nin uydusu, kaybederse Rusya'nın sömürgesi olmaya mahkum.

Kapitalist aklın diğer "kutbu" Putin  ise "yoldaş"ı Erdoğan'a doğum günü vesilesiyle "dünya lideri" falan diye gaz verirken savaşın ilerleyen evrelerinde nükleer silah kullanabileceğinin altını çiziyor. Bunu sadece bir şantaj diye yorumlamak doğru olmaz. Pekala bir daha geri döndüremeyeceğimiz bir tarihsel felakete dönüşebilir. Tabii geriye bir tarih ve bunun yorumunu yapabilecek birileri kalırsa.

Aslında "geri dönülmez felakete" yol açmak için nükleer silahların kullanılmasına gerek kaldı mı, emin değilim. Zira nükleer reaktörlerin Avrupa'da şimdiden onlarcası faaliyet için hazırlandı, bazıları yeniden işletmeye açıldı ya da Belçika'da olduğu gibi kapatılmaları ertelendi. Fransa örneğinde ise, 56 reaktöre ilaveten 14 nükleer reaktör daha yapılmasına karar verildi. Ayrıca AB ülkelerinde kapatılmış olan 26 kömürlü termik santral ünitesinin yeniden aktive edilmesi ve hazırda bekletilmesi kararları alındı. AB'de 2022 yılında toplam elektrik üretimlerinde kömürün payı yüzde 16'ya tırmanmış durumda. Çin kapitalizmi de bu yıl kömür santrallerinde kapasite artışına giderek yaklaşık "yeni" 100 kömür santrali daha yapmış gibi oldu. Özetle hep beraber dünyayı daha çok zehirleyecekler.

Hali hazırda kapitalizmin yıkım ve yağma politikalarının yarattığı "iklim krizi" ile dünya baş etmekte zorlanırken bu adımların "felaket"i derinleştirmesi kaçınılmaz. Örneğin, şu an kış aylarında İtalya'nın en uzun nehri olan Po'da su seviyesinin mevsim normallerinin yüzde 61 altına indiği , kanallarıyla ünlü Venedik kentinde kanalların bir kısmının kurduğu belirtiliyor. İtalya'nın bu yıl susuzluk çekeceği açık. Yeni Zelanda ve Brezilya'da sel geçen hafta birçok alanı yutarken, Şili'de orman yangınları haftalardır sürüyor, Arjantin'de  50 yıl önce batmış olan kentin kalıntıları yaşanan kuraklık ve büyükçe bir nehrin kurumaya başlaması nedeniyle yeryüzüne yeniden çıkıyor...Bunlar sadece bu hafta gözüme çarpanlar ve bunlar doğal felaket değil. Kapitalist yıkıma dur demeyenlerin, BARIŞ istemeyenlerin el emeği göz nuru. Bugün barış istemek demek olanla uzlaşmak, pasifist bir tutum değil aynı zamanda kapitalizme son vererek yeni bir dünya yaratma mücadelesinin, arayışının ifadesidir.

Barış istemeyenler kimler? Kârlarını sürekli katlamakla meşgul olan uluslararası enerji ve silah şirketlerini bu kapsamda tek tek saymaya gerek yok. Ama bazı politik liderliklere bakılabilir.  Mesela İsrail'deki neo-faşist koalisyon. Ülke içinde yargıyı boşa çıkararak diktatörlük kurmaya çalışan, Filistinlilerin üzerinden her gün ölümü eksik etmeyen, Suriye ve İran'a şu ya da bu gerekçeyle saldıran anlayış. Bir diğer örnek, ABD, emperyalist hiyerarşide liderliğini korumak için körüklediği savaşlar yetmiyormuş gibi Biden yönetimi, Çin'e karşı yeni bir savaş başlatma konusunda da kararlı. Çin yönetimi ise Ukrayna'da "barış" önerse de kapitalist aklın bütün acımasızlığıyla dünyayı yağmalamakla meşgul, her şeyiyle post-modern karakterli yeniden paylaşım savaşının içinde. Doğal ve insani varlığı hiç bir biçimde önemsemeyen Putin despotizmini anmaya bile gerek yok. 

TC mi dediniz? Evet unutmadım. Depremde bile ırkçılık yapmaktan, SİHAlarla Kürt katletmekten bir an bile olsun imtina etmeyen; kapsamlı gasp, mülksüzleştirme ve ucuz emek yaratma harekatı yürüten rejimi unutmak mümkün mü? Bu rejime yaltakçılık yapmaktan hiç bir zaman çekinmeyen, NATO/Putin'in askeri olma madalyasını gururlanarak taşıyan cüruf yığınını da elbette unutmuyoruz.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2023 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.