Bataklığı nasıl kurutacağız?

Aykan SEVER yazdı —

  • Bölgeyle yakından ilgilenen Çin, ABD, İsrail ve İngiltere de söz konusu gelişmeleri eşyanın tabiatı gereği kendi lehlerine yontmaya çalışacaklardır
    Bizim sorumuzsa havada asılı duruyor: Kesif boğucu kokular yayan bu bataklığı nasıl kurutacağız?

Postmodern karakterli yeniden paylaşım savaşı farklı cephelerde kendi ritminde ilerliyor. Dünya çok sayıda gücün sağından solundan çekiştirdiği, her an saçılabilecek yanmakta olan bir yamalı bohça misali yuvarlanıyor.

ABD Pasifik'te Çin'i çevirme ve engelleme siyasetinde Tayvan meselesini odağına alırken, bölgeye en yakın egemenlik alanlarından Hawaii'yi SİHA'larla takviye ediyor. Muhtemelen burası, olası savaş senaryolarında ABD için önemli bir üs olacak. Washington'da mukim "Büyük Beyaz Babalar" tarafından bir zamanlar hile hurda ile fethedilen bu takım adalar, şimdi maalesef başka bir savaşın aracı haline gelmeye aday.

Bugün savaşın ve çekişmenin asıl yoğunlaştığı alan ise  Ortadoğu ve Güney Kafkasya.

Putin-Erdoğan görüşmesi İdlib'te tarafların pozisyonunu değiştirmedi. Erdoğan'ın Soçi dönüşü istenmeyenler silindikten sonra artık hafızasında ne kaldıysa sıraladığı Moskova'ya sırnaşan zırvalar bile, Rusya, İran ve Suriye güçlerinin İdlib'e dönük saldırılarını engelleyemediğini gösteriyor.

TC'nin aksi yöndeki beklentilerine rağmen, ABD de rejime açıktan kol kanat germiyor. Aksine Rusya-ABD Suriye'de müzakereler yoluyla çözüm arama bahsinde eskisine göre daha yakın duruyorlar.

ABD'nin telkinleri doğrultusunda Ürdün'ün Esad yönetimine yakınlaşması sürüyor. Açılan sınır kapıları ve ziyaretlerin akabinde hafta sonu Ürdün Kralı Abdullah, Esad'la telefonda görüştü. Görüşmede Kral Abdullah'ın "Suriye'nin toprak bütünlüğü"ne vurgu yapması dikkat çekiciydi. Bu durum bir anlamda Ürdün'ün yeni adımlarının arkasında olan ABD ve İsrail'in TC'ye karşı tutum beyanı olarak da görülebilir.

Burada küçük bir ayrıntı gibi değerlendirilebilecek, fakat gerçekte sahada bütünüyle farklı sonuçlar doğurma ihtimali olan ABD'nin Ortadoğu'ya dönük yekpare bir politikası olamayabileceği de hesaba katılmalı.

Amerikan kurumları dış politikada Trump dönemine göre daha derli toplu bir görünüm arz etse de, işler keskin dönemeçlerde pekala karışabilir. 
Bu sürecin paralelinde Körfez ülkelerinin bölgede bir hegemonya boşluğu görmeleri ve ABD'nin himayesine alışmış akıllarının bu ara karışık olmasından dolayı, sınırlı da olsa mecburi bir değişim sürecine ve yeni ittifak arayışlarına girdiklerinden bahsetmekte yarar var.

Örneğin Katar'da geçen hafta sonu ilk defa seçimler yapıldı. Birleşik Arap Emirlikleri tek ürün petrole dayanmaktan kurtulmak için yeni üretim alanları ihtiyacı hissederken, "güvenlik" başlığında da TC ile yeniden kendi avantajlarını koruyarak yakınlaşma arayışına giriyor, İran'la da en azından diyalog yanlısı bir tutum takınıyor.

Bölgenin bir diğer toparlanamayan ülkesi Irak'ta ise bu hafta sonu genel seçimler var. Ferah feza olanaklara rağmen, Batı'da seçimlere doğru düzgün katılımı dahi sağlayamayan/sağlamayan "demokrasi" iyice göstermelikleşirken, paylaşım savaşının nesnesi pozisyonundaki Irak'ın yeni bir sayfa açıp açamayacağı bir hayli belirsiz. Bağdat sokaklarında halkın protestolarından yansıyanların yanı sıra, TC'nin Güney Kürdistan işgaline karşı sergilenen teslimiyetçi tavır bunun öyle kolay kolay mümkün olmadığını gösteriyor.

Söz konusu gelişmelerle paralel olarak Güney Kafkasya'daki gerginlikler de artıyor.

İran-Azerbaycan arasında yükselen tansiyon, TC'nin  Bakü yönetimi yanında yer alarak İran'a karşı Nahçıvan'da askeri tatbikat yapma kararı vermesiyle daha da tırmanacağa benzer. Bu hafta başında Azerbaycan-Gürcistan ve TC'nin Tiflis'te tatbikat başlatmaları da dikkat çekiyor.

Bu gerilim denize düşmenin şaşkınlığıyla yılana sarılırcasına TC ile yakınlaşmaya çalışan Ermenistan yönetimini de etkileyecektir. Bunların üstüne eski Cumhurbaşkanı Saakaşvili'nin Karadeniz'e kıyı Gürcistan'a dönmesi ve hapsedilmesine dair gelişmeler, Ukrayna yönetiminin ilk elden ‘vatandaşımız’ diye piyangodan zuhur eden sabık valisine sahip çıkması ile yeni bir boyut kazandı.

Soçi görüşmesine diktatör tarafından potansiyel hain görülerek götürülmeyen TC Dışişleri bakanı da aynı cümle içinde Ukrayna ve Gürcistan'ın toprak bütünlüğünü anarak, yangına körükle gitmeyi ihmal etmedi. Reisinden intikam mı almaya çalışıyordu yoksa  ABD'ye ben hâlâ işe yarıyorum mesajı mı vermeyi deniyordu  bilinmez. Fakat Putin yönetiminin bu laflardan hoşlanmayacağı aşikar.

Bölgeyle yakından ilgilenen Çin, ABD, İsrail ve İngiltere de söz konusu gelişmeleri eşyanın tabiatı gereği kendi lehlerine yontmaya çalışacaklardır
Bizim sorumuzsa havada asılı duruyor: Kesif boğucu kokular yayan bu bataklığı nasıl kurutacağız?

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.