Beyhude arayışlar

Aykan SEVER yazdı —

  • Türkiye’yi yönetenler, emperyal güç olma hesaplarıyla sürekli militarizme dayalı yeni hamlelere başvuruyorlar ya da daha önce denedikleri ama sonuç almadıkları türden arayışları zorlamakta ısrar ediyorlar. 

Türkiye, Oruç Reis adlı geminin Akdeniz'de sismik araştırma faaliyetleri yürüteceğini duyuran yeni bir bir NAVTEX ilan etti. Oruç Reis’e koruma amaçlı iki geminin daha eşlik edeceği duyuruldu. Bunun doğrudan AB ve Yunanistan’a meydan okumanın ötesinde bir anlamı yok. Aynı zamanda sürekli kendini kandırmakta ısrar eden NATO yönetimini de alaya almaktan başka bir şey değil. Yunanistan NAVTEX'in "yasa dışı” diye nitelerken "Türkiye'nin güvenilmez olduğunu ve diyalog istemediğini bir kere daha gösterdiğini; geçmiş yüzyılların agresif ve yasa dışı taktiklerinde ısrarcı olduğunu” belirtti. 

Bu saldırgan politikanın bir diğer ayağı ise Kıbrıs’ta sergilendi. Erdoğan kendisine kulluk etmeyi dert etmeyecek birini Kuzey Kıbrıs’ın cumhurbaşkanı olarak görmek istiyor. Bu tabii olayın sadece bir boyutu. Mevcut Cumhurbaşkanı Akıncı’yı tehdit edecek kadar arzularını saklayamaz hale geldiler. Kıbrıs halkı seçimlerde gösterdiği üzere bu tür tehditlere kolayca boyun eğmeyecek. Maraş’ın açılması ise açıktan BM kararlarına karşı çıkmak, Güney Kıbrıslıların haklarını açıkça çiğnemek anlamına geliyor. Daha ötesi rejim savaşı zorlayarak karşı tarafın göze alamayacağı gibi bir varsayımla egemenlik alanını genişletme eğiliminde. Kendini epeydir imparator koltuğunda gören şahıs ve onu destekleyen sermaye kesimlerine Kuzey Kıbrıs’ın bu hali rahatsızlık veriyor.  Akıncı’nın rakibi Ersin Tatar gelecek hafta kazanamadığı takdirde rejimin Kuzey Kıbrıs’ı ilhaka yönelmesi gibi bir durumla karşılaşırsak şaşırmayalım. Çünkü işin doğrusu diktanın burada ve başka çatışma sahalarında önerebileceği herhangi bir politika yok, işgal dışında.

Kabadayılık elbette bir yere kadar para edebilir ama işin sınırları var. Tamtakır bir kasayla kırılgan da olsa bağımlı olduğunuz Rusya’nın canını daha fazla sıkamazsınız. Başında koruyucu melaikeniz Trump da olsa ABD’de boşuna Kıbrıs’la askeri anlaşmalar yapmadı. Fransa derseniz savaşı burada göze alamadığı takdirde Macron iktidarda kalamayacağı gibi Fransa’nın geleceği tam da “şu Müslümanlara bir çeki düzen verelim” derken epey derin bir tartışma konusu olmaya başlar. Ama tüm bu gürültü çıkarmalar hiç işe yaramıyor değil, örneğin memleket sathında ahalinin ekseriyeti rejimin milli cephesine oyalanmadan nefer yazılıyor. Bir başka fayda beklentisi ise muhtemelen yapılan şantajların tutma ihtimali üzerine kurulu. Mesela rejim NATO’ya “siz bizi Karabağ/Suriye hattında desteklerseniz ben de NAVTEX yapmam bir daha” diyor olabilir mi? Aslında bu konuda geç kaldı, ama neden söylemesin, pusulası GÜÇ’ten ibaret olan rejim. Hem mevcut ABD ve NATO yönetimlerini yumuşak karın olarak gören diktanın hep oralara çalışması başka bir yol bulamadığı için de kaçınılmaz.

Dağlık Karabağ cephesine gelince TC ne sahada ne de masada aradığını bulmadı. Rusya TC’nin savunma ve dışişleri bakanlığı nezdinde masada yer almak için yaptığı hamleleri reddetti. Lavrov, Aliyev’in kısık sesle söylediği “TC’de olsun”u ise duymazdan geldi. AGİT Minsk grubu kapsamında iki tarafın müzakeresi olarak durumun bir kere daha sınırını çizdi. Üstüne üstlük “Dostum Putin”in ettiği lafa bakarsak durum daha da vahim. Nitekim Putin ”büyük politikada dostluk söz konusu olmaz, bir liderin devletinin ve halkının çıkarlarını düşünmesi gerekir” buyurmuş. Sonuçta TC’ye sahada yeniden savaşı körüklemek kaldı. Hele de Eylül ayında 77 milyon 167 bin dolarla Azerbaycan silah ihracatınızda birinci sıradaysa neden olmasın? Ayrıca onca çeteyi hazırlayıp geri götürecek değiller ya…

Bütün bu olanlarla ilgili değerlendirme yapılırken bir kısım akademisyen “Türkiye’nin çıkarları…” diye konuşmaya başlıyor. Gerçekte ise bir devlet olarak hem TC’nin hem de mevcut kapitalizmin çıkarlarını konuşuyorlar. Barış lafı maalesef işin çoğu zaman süsü oluyor. Yeni bir dünya yaratma pratiğinden uzak aklın böyle sayıklama girdaplarına kendini kaptırması elbette normal. Tüm taraflardan mesleği manipülatörlük olanlara ise denilecek bir şey olduğunu sanmam…

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.