Beyrut patlaması ve muhtemel sonuçları

Nazmi GÜR yazdı —

  • Lübnan’ın başkenti Beyrut’ta meydana gelen patlama, ülkeyi kelimenin tam anlamıyla “sarstı”.

Lübnan çok dilli, çok kültürlü, farklı etnik ve dinsel inançların bir arada bulunduğu ancak, birlikte “yaşam” konusunda oldukça zorlukların yaşandığı bir ülke. Belki de tek zenginliği bu “çoğulculuğu” olan Lübnan, yoksulluk ve iç savaşın yarattığı sorunlarla da boğuşan bir ülke. Birkaç yıl önce Beyrut’ta, farklı çevreler ve Lübnanlı aydınlarla yaptığımız görüşmeler, ülke hakkında “genel” bir izlenim edinmemizi sağlamıştı. Bizi etkileyen ve iz bırakan gerçek izlenimleri ise Beyrut sokaklarında elde edebildik.

Beyrut sokaklarında iç savaşın izleri “olduğu” gibi duruyordu. İnsanlar, savaşın bıraktığı izleri ve travmaları ne kadar silmeye çalışsalarda, derinden parçalanmış bu ülkenin nasıl “bir arada” durduğu sorusunun yanıtının bir “mucize” olduğuna iyice inandım. Yoksulluk, ekonomik kriz, siyasal belirsizlikler girdabındaki ülke çıkış yolu ararken, derin “kimlik” krizini aşmanın imkânsızlığına “tanık” olmak; ülkenin geleceği konusunda bize yeterince fikir vermeye yetmişti. “Felç” olmuş bir devlet görüntüsü hafızalarımıza kazınmıştı.

Farklı “dünyalar” arasında bölünen Lübnan’ın nasıl bir “ortak gelecek” inşa edeceği sorusu hala yanıtı olmayan bir soru olarak orta yerde duruyor. Savaş “ekonomisinin” sonuçları olarak yolsuzluk ve çürüme “devlet” olma niteliğini oldukça aşındırmış, ülkenin güneyi ve kuzeyi arasındaki “belirgin” bölünme, Lübnan’ın adeta bölge devletlerinin at koşturduğu bir arenaya çevirmişti. Sonuçları Lübnan halklarına “fatura” edilen bu dış müdahaleler, ülkede istikrarı tümden yok etti.

Beyrut Limanı’ndaki büyük patlama, Lübnan’ı kimlerin ve nasıl yönettiği sorularını bir kez daha gündeme getirmiş oldu. Beyrut’u bir felaket yerine dönüştüren patlamaya ilişkin yapılan açıklamalar kimi “komplo teorilerini” gündeme getirse de asıl konu yönetilemeyen bir ülkede yaşanan “ihmallerin” böyle bir patlamaya yol açtığı gerçeğidir. Nitekim ülke basını bu “ihmallerden” söz ediyor. Lübnanlı yetkililer, “sorumlulardan” hesap sorulacağını açıklamalarında çokça yer verse de sorumluların “kimler” olduğu sorusuna asla yanıt bulunamayacağını Lübnan’ı az çok bilen herkes tahmin edebilir. Kimi sıradan “ihmaller” ve “sorumlular” bulunabilir, ancak bu Lübnan’ı bu patlamanın yarattığı “şok” ortamından çıkarmaya yetmeyecek.

ABD Başkanı Trump’ın Beyrut patlamasını bir “saldırı” olabileceği yönündeki açıklaması, suları bulandırmaya yetti. Beyrut’ta meydana gelen patlamaya yukarıda sözünü ettiğimiz “komplo teorilerini” bir süreliğine öne çıkarabilir, ancak patlamanın nedeni ne olursa olsun, bizim burada üzerinde durduğumuz asıl konu, kutuplaştırılarak “paralize” olan bir ülkede bu patlamanın yaratacağı “muhtemel” gelişmeler.

Başta ABD olmak üzere birçok ülke “yardıma hazır olduklarını” ilan ettiler. Lübnanlı yetkililerin “yardım” çağrısı olumlu yanıt bulmuş durumda. Felaket boyutunda yıkım yaratan patlamanın yaralarının sarılması kuşkusuz uluslararası dayanışmayla hafifletilmesi için her katkı anlamlı olur. Ancak ülkenin bölünmüşlüğü buna izin verir mi?

Hizbullah’ın Beyrut patlamasına ilişkin yaptığı açıklama da "Elim facia, onun oluşturduğu benzeri görülmemiş yıkım ile insani, sağlık, sosyal ve ekonomi düzeyindeki tehlikeli sonuçları, bütün Lübnanlıların ve siyasi güçlerin dayanışma ve birlik içinde olmasını gerektiriyor." felaketin “sonuçları” konusunda önemli ipuçları veriyor. Açıklamadaki, “insani, sağlık, sosyal ve ekonomi” vurgusu, Lübnan’ın zaten var olan bu sorunların patlamayla daha da derinleşeceği gerçeğini ortaya koyuyor.

Lübnan Yüksek Savunma Konseyi Beyrut’u “felaket bölgesi” olarak ilan ederken, 2 hafta sürecek “Olağan Üstü Hal” ilan etmesi, felaketin boyutları ve sonuçları hakkında yeterince fikir veriyor.

Lübnan halkları bu patlamayla bir yıkım yaşamış olabilirler ancak en büyük zenginlikleri olan “çoğulculuklarına” sarılarak, dayanışma ve birlikte yaşama arzusunu güçlü tutarak bu zor günleri aşabilirler.

Yitirdikleri için Lübnan halklarının başı sağ olsun.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.