Ege Denizi’nde kopan fırtına

Nazmi GÜR yazdı —

  • Ege Denizi, iki yakanın bir araya gelmediği, iki kıyı devleti Türkiye ve Yunanistan arasında en önemli sorun alanlarından birini oluşturuyor. Ege ve Doğu Akdeniz de sıcak bir “çatışmanın” eşiğine gelen iki ülke, Ege Denizi’nde sorunlarını doğrudan ikili görüşmeler yoluyla çözeceklerine ve bu yol mümkünken, gerilim politikaları izlemeleri ve “güç kullanımı” konusunda “istekli” olmaları krizi derinleştiriyor.

Ege Denizi’nde, her iki ülkenin “tezleri” esas olarak maksimalist bir içerik taşıyor. Yunanistan, sahip olduğu ve neredeyse Anadolu ana karasına bitişik adalar ve adacıklar için “karasularını” 6 milden 12 mile çıkarmak istiyor. Türkiye de bu 12 mil isteğini “savaş gerekçesi” sayacağını ilan etmiş durumda. Türkiye ve Yunanistan arasında bu nedenle Ege’de ulusal sınırlar şimdiye dek saptanamamış ve sorun “çatışma- gerilim” potansiyelini koruyarak günümüze taşınmıştır.

Lozan Barış Anıtlaşmasıyla, o güne dek uygulana gelen “geleneksel deniz hukuku” kuralları gereği, iki ülke arasındaki karasuları sınırı 3 mil kabul edilmiş ve böylece “ilk sınır” Lozan Barış Anlaşmasıyla sağlanmıştır. 1936’da Yunanistan’ın karasularını 6 mile çıkarmasıyla bu durum değişmiş ve Lozan Anlaşmasıyla çizilen sınır böylece “aşılmıştır”. Türkiye ise Ege’de karasularını, 1964 yılında 476 sayılı Karasuları Yasasıyla 6 mile çıkardığını, “karşılılık ilkesini” uygulayacağını ilan etmiştir. Böylece ülkeler iç hukuklarında yaptıkları değişikliklerle, karşılıklı olarak, karasularını 6 mil olarak saptamışlardır. 6 mil kararıyla Yunanistan Ege’de sahip olduğu yaklaşık 3 bin ada nedeniyle, Ege’de önemli bir “egemenlik” sahası kurmuş ve yaklaşık olarak  yüzde 40’lık bir deniz alanına sahip olmuştur. Türkiye’nin payı yüzde 10’dan daha az olmaktadır. Yunanistan Ege’de karasularını 12 mile çıkarırsa “egemenlik alanı” oranı yüzde 70 olacaktır. Ege Denizi’nde, Yunanistan ve Türkiye arasındaki “karasuları ve kıta sahanlığı” sorunu sadece denizde sınır belirleme sorunu olarak algılanmamalı, deniz yetki alanları, Lozan ve Paris Anlaşmaları’yla “silahsızlandırılmaları” gereken Doğu Ege adaları sorunu, statüsü belirlenememiş kimi adacıklar ve coğrafi yapıların statüsü, ulusal hava sahalarının belirlenmesi (FIR hattı), denizde arama ve kurtarma hattının belirlenmesi gibi temel konular iki ülke arasında “çözülmesi” gereken temel konular.

Karasuları ve kıta sahanlığı sorunları Ege Denizi’nde iç içe geçmiş coğrafi koşullar ve iki ülkenin “çıkarları” için gösterdikleri tutum nedeniyle iyice karmaşık bir hal almıştır. Türkiye’nin Doğu Akdeniz ve Ege’de “değerli” yalnızlığı, Yunanistan için “altın” bir fırsat yaratmış durumda. Yunanistan, Kıbrıs Cumhuriyeti, İsrail ve Mısır’ın oluşturduğu ülkeler grubu Doğu Akdeniz’in paylaşımı (Münhasır Ekonomik Bölge-MEB) ve kaynakların işletilmesi konusunda uzlaşma sağlamış durumdalar. Yunanistan ve Mısır’ın “deniz yetki alanlarına” ilişkin imzaladıkları anlaşma, Türkiye’yi “güç kullanımı” dâhil, başka metotlar kullanmaya itmiştir. Türkiye-Libya deniz yetki anlaşması buna örnek olarak verilebilir.

Geçen hafta Berlin’de yapılan AB toplantılarında verilen mesajlara bakılırsa, AB, Yunanistan ve Kıbrıs ile “tam” dayanışma içinde olacağı ve eğer Almanya’nın “arabuluculuk” girişimleri sonuç vermezse Türkiye’ye “yaptırımların” yolda olduğu yönünde.

Ege Denizi’nde Türkiye ve Yunanistan arasındaki gerilim arttıkça, kabaran milliyetçilik ve militarizm, diyalog ve müzakerelerin önünü kapatarak, karşılıklı bir “silahlanma” sürecinin önünü açmış durumda. ABD’nin Kıbrıs Cumhuriyetine uyguladığı “silah ambargosunu” kaldıracağını açıklaması, Yunanistan’ın ekonomik krizle sıktığı kemerlerini silahlanma yarışı için gevşetmesi, Türkiye’nin eğitimden, sağlıktan kıstığı bütçenin “yerli ve milli” silah sanayine aktarması, halklarımız açısından, karanlık bir tablo oluşturuyor.

Ege’de Yunanistan’ın karasularının genişletilme isteği, Türkiye’nin bunu “savaş nedeni” kabul edeceğini ilan ettiği, bir uluslar arası krizin yaşandığı günler. Görünürde, Türkiye ve Yunanistan arasındaki “karasuları ve kıta sahanlığı” sorunu gibi görünen sorun, Fransa’nın bölgeye uçak gemisi göndererek, AB’nin tam desteği ve Almanya’nın “arabuluculuğu” ve en son ABD’nin Kıbrıs’a silah ambargosunu kaldıracağını açıklaması, bu sorunu şimdiden “çok taraflı” hale getirdi. Üstelik sorunun tüm tarafları NATO üyesi ve müttefikler.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.