Libya’da neler oluyor?

Nazmi GÜR yazdı —

Libya tarihi bir savaşlar tarihidir. Kuzey Afrika’nın Akdeniz’e açılan en önemli kapılarından biri olan ülke, siyasi karmaşalar, iç savaş ve şiddet sarmalı içinde çıkış arıyor. Ancak bu çıkış o kadar da kolay görünmüyor. Libya, bir kez daha, paylaşılacak bir “ganimet” olarak büyük güçlerin üzerinde tepindiği bir ülkeye dönüşmüş durumda. Aynı zamanda bir “direniş” tarihini de barındıran Libya, içine itildiği “iç savaştan” kurtulmaktan oldukça uzak.

Libya’da yaşanan son gelişmeler, iç savaşın, bölgesel bir savaşa dönüşme riskini de ortaya çıkardı. Her ne kadar Libya üzerine “tahakküm” kurmak isteyen güçler, vekâlet yoluyla iç savaşı körüklese de, henüz doğrudan karşı karşıya gelmediler. Ülkeyi bölme ve nüfuz alanlarını “petrol” sahalarına doğru genişletme mücadelesi yürüten güçler, zaman zaman Libya’da tansiyonu bilinçli bir şekilde yükselterek ve savaş oyunlarıyla çatışmanın eşiğine gelmektedirler. NATO müttefiki Türkiye ve Fransa’nın Libya’da karşı karşıya gelmesi, Watiye Üssü’ndeki Türkiye mevzilerinin “bilinmeyen” uçaklarca bombalanması gibi gelişmeler, Libya’da asıl “paylaşım” savaşının yeni başladığını, uzlaşma ve nihaiyi bir anlaşma ihtimalinin giderek zayıfladığı yönünde.

Libya’da uluslararası müdahaleler arttıkça, iç savaş daha fazla yıkım ve can almaya devam edecek. Libya’nın etnik yapısı, tarihsel gelişimi ve Kaddafi dönemindeki “yönetim” tarzı hassas bir toplumsal denge oluşturmuştu. Ancak uluslararası güçlerin de bu iç dengelerle oynayarak, çatışmaları yayma girişimi Libya’da halkların daha fazla acı ve yıkımı kaçınılmaz olarak yaşayacağı yönünde.

Yüzyıllar boyu farklı güçlerin egemenliği altında kalan Libya, 1951 terhinde BM tarafından “bağımsız” bir devlet olarak ilan edildi. Bir Krallık olarak kurulan Libya, Kaddafi’nin 1969’da gerçekleştirdiği askeri darbeyle, Libya Arap Cemahiryesi olarak varlığını sürdürdü. Libya, “Yeşil Devrim” olarak bilinen ve Kaddafi’nin liderliğinde kırk yılı aşkın, kendine özgü bir devlet olarak yoluna devam etti. “Arap Baharı” olarak bilinen toplumsal hareketlerden Libya’da etkilenmiş ve Kaddafi yönetimi dramatik bir şekilde sona ermiştir. Kaddafi sonrası, siyasi gruplar ve aşiretler arasında var olan “denge” giderek bozulmuş, bölge ülkeleri ve Rusya’nın devreye girmesiyle, iç savaş boyut değiştirerek bir “vekâletler” savaşına dönüşmüştür.

İnce bir dengeye dayanan “kabilelerin” Libya’daki siyasetin ve genel gidişatın en belirleyici unsurlarını oluşturduğu biliniyor. Kaddafi döneminde özel bir idari denge üzerine kurulan kabileler dengesi, iç savaşın sonlandırılması ve istikrarın yeniden sağlanması için önemini hala korumaktadır. Libya’da önemli bir toplumsal yere sahip olan kabilelerin “petrol” ile ilişkisi iç savaşın başka bir boyutunu göstermesi açısından önemlidir. Farklı ülkelerin Libya’da iç savaşa taraf olması, ülkede durumun giderek kötüleşmesine yol açmıştır. Türkiye’nin doğrudan müdahalesi ise Kuzey Afrika’daki tüm dengeleri zorlayan bir nitelik taşımaktadır.

Türkiye’nin Libya’daki “varlığı” ve müdahalesini; sadece “tarihi bağlar” ile açıklamak eksik bir değerlendirme olur. Türkiye’nin desteklediği, Saraç liderliğindeki Ulusal Mutabakat Hükümetindeki “ihvan” ağırlığı bir anlam taşır, ancak Türkiye’nin Libya politikasının “temel” gerekçelerinden biri bu değil. Neo-Osmancılık ya da Türkiye’nin tarihsel bağları ve çıkarları Libya siyasetinin omurgasını oluşurken, Doğu Akdeniz’deki gelişmeler, Suriye ve genel olarak Ortadoğu siyaseti, Türkiye’nin stratejik yaklaşımı oluşturuyor. Amaç; Türkiye’nin “Misak-ı Milli” sınırlarına doğru “genişlemesini” sağlamak, Doğu Akdeniz ve Libya üzerinden Kuzey Afrika’da “nüfuz” oluşturmak.

Türkiye’nin, başta Mısır olmak üzere, Arap Dünyasıyla (Katar hariç) rekabeti, NATO müttefikleri olmalarına rağmen, Fransa ve İtalya ile Libya’da, farklı kamplarda olmaları, Suriye’de Rusya ile “işbirliği” yaparken Libya’da karşı karşıya gelmelerinin altında yatan nedenlerin başında bu “yayılma” stratejisi gelmektedir.

Libya’da iç savaşa taraf olan ülkelerin “çıkarları”, ülkeyi yıkıma sürüklerken, çözüme ilişkin BM çabalarının cılız ve etkisiz kalması, savaşın “bölgesel” bir nitelik almasına yol açabilir. Mısır, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Rusya cephesi son derece “net ve kararlı”. Mısır’ın savaşa doğrudan müdahil olacağına dair açıklaması bu “cephenin” kararlılığını gösteriyor.

ABD ve NATO gelişmeleri “yakından” izlerken, özellikle Fransa, Libya sahasında oldukça aktif. Libya üzerine ciddi bir “çıkar çatışması” yaşayan iki müttefik güç, Türkiye ve Fransa, ABD’nin gözetiminde “uzlaşmaya” ikna edilmeleri oldukça zor görünüyor. Sorun sadece Libya petrollerinin paylaşımı değil, Kuzey Afrika’da “İhvan’ın” geleceği ve sonuçta Libya’da kurulacak yeni “statükonun” içeriği olacak.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.