Doğu Akdeniz’de ‘paylaşım’ savaşı

Nazmi GÜR yazdı —

  • Hem Türkiye ve hem de Yunanistan “maksimalist” talepleri ve iddiaları nedeniyle uyuşmazlıklar konusunda anlaşmaya varmada oldukça uzaklar. Yunanistan’ın tezleri “kabul” edilirse, Türkiye’nin Ege ve Akdeniz’e çıkışı bloke olacak. 

 

Türkiye ve Yunanistan bu kez Doğu Akdeniz de, “karasuları”, “kıta sahanlığı” ve “münhasır ekonomik bölge”(MEB) gibi çakışan çıkarları nedeniyle karşı karşıya. Türkiye ve Yunanistan’ın Ege Denizi’ndeki “karasuları” anlaşmazlığı biliniyor. Yunanistan’a ait Ege’deki çok sayıdaki ada, Ege Denizi’nin “paylaşımını” oldukça zor bir hale getiriyor. Yunanistan kendisine ait adaların kara sularını, BM Deniz Hukuku Sözleşmesine dayanarak 6 milden 12 mile çıkarmak istemesi, Ege’de 6 mil karasuları olduğunu ilan eden Türkiye’nin Yunanistan’ın bu talebini “casus belli”-savaş nedeni sayacağını deklare etmesi, Ege sorunu olarak bilinen Türkiye-Yunanistan uyuşmazlığının temel nedeni oldu. Uzun yıllardır devam eden bu uyuşmazlık, savaş naraları eşliğinde “gerilimlere” neden oluyor.

Türkiye’nin, Yunanistan’a ait Meis adası açıklarında NAVTEX ilan ederek Oruç Reis isimli sismik araştırma gemisini, savaş gemileri eşliğinde tartışmalı bölgeye göndermesi, Doğu Akdeniz de gerilimi iyice artırdı. Yunanistan, Türkiye’nin ilan ettiği koordinatların kendine ait adalarının “kıta sahanlığı” içinde olduğunu iddia ediyor. Türkiye ise bu iddiaları “yok hükmünde” sayarak, araştırma yapılacak bölgenin Türkiye’nin daha önce ilan ettiği “kıta sahanlığı” içinde olduğu, anılan bölgelerin haritalarının BM’ye sunduğunu söylüyor. Bir birine zıt “iddialar” ve paylaşılamayan “deniz yetki alanları” iki ülke arasındaki bir “uzlaşmazlık” gibi görünse de, aslında çok taraflı ve çok karmaşık bir uluslararası sorun.

Neredeyse tüm “kara” komşularıyla sorun yaşayan Türkiye, bu kez Doğu Akdeniz’de, “deniz komşularıyla” savaşın eşiğinde. Türkiye Doğu Akdeniz’de, kendisini “dışlayan” komşularına yanıtı, Libya’nın Trablus yönetimiyle imzaladığı “deniz yetki anlaşmasıyla” oldu. Türkiye’nin bu hamlesine yanıt Yunanistan ve Mısır ortak hamlesiyle verildi. Yunanistan ve Kıbrıs’ın, kıta sahanlığı ve MEB iddialarını reddeden Türkiye, Libya ile bir “deniz komşuluğu” kurarak, Doğu Akdeniz’de yetki alanlarını ve MEB taleplerini maksimum düzeye çıkarmış oldu. Bu kez Yunanistan ve Mısır “denizden komşuluk” kurarak bir anlaşma imzaladılar. Türkiye ve Yunanistan karşılıklı olarak; bu anlaşmaları tanımadıklarını, “hukuken yok hükmünde” olduklarını açıkladılar. Bu anlaşmalardan sonra yayınlanan haritalar incelendiğinde çakışan çıkarların, ön alma hamlelerinin, bölgede yapılan askeri yığınakların, adeta savaşa davetiye çıkardığı görülecektir.

Doğu Akdeniz’de “yetki alanları” için kıyasıya bir mücadele yürüten “kıyıdaş” ülkeler, kendi aralarında yapacakları anlaşmalarla “deniz yetki alanları” sorununu çözebilirler. Kıyıdaş ülkeler, sorunun çözümünü BM Deniz Hukuku Sözleşmeleri ve Uluslararası Adalet Divanı aracılığıyla da çözme yoluna gidebilirler. Nitekim Yunanistan ısrarla Türkiye’ye hem Ege ve hem de Doğu Akdeniz’de Lahey Adalet Divanına “gitmeyi”, sorunları bu yolla “çözmeyi” öneriyor. Türkiye her defasında bu teklifi reddediyor. Türkiye, Türk Boğazlarının geçiş rejimini düzenleyen Lozan ve Montreaux Boğazlar Sözleşmeleri hariç, BM Deniz Hukuku Sözleşmelerinin hiç birine taraf değil. Bu nedenle Türkiye, hukuk ile çözemediği Ege ve Doğu Akdeniz’de “deniz yetki alanları” sorununu “güç” ile çözme yolunda hızla ilerliyor. AB üyesi Yunanistan ve Kıbrıs, AB’nin “tam desteğini” alarak kendi tezlerini Türkiye’ye “kabul ettirme” arayışındalar.

Uluslararası hukuk kural olarak, taraf ülkelerin kıta sahanlığı sorunlarını anlaşma yoluyla yapmalarını öngörüyor. Ancak hem Türkiye ve hem de Yunanistan “maksimalist” talepleri ve iddiaları nedeniyle uyuşmazlıklar konusunda anlaşmaya varmada oldukça uzaklar. Yunanistan’ın tezleri “kabul” edilirse, Türkiye’nin Ege ve Akdeniz’e çıkışı bloke olacak. Türkiye “mavi vatan” diye adlandırdığı kendi tezi ve iddiaları ile Ege ve Doğu Akdeniz’deki çıkarlarını “hayati ve vazgeçilemez” olarak görüyor.

Uluslararası hukuka uygun çözümler geliştirebilme olanakları her zaman mümkün. Barışçıl yolları devreye koyarak sorunların diyalog ve müzakereler yoluyla çözümünü esas alan yaklaşımlar, bölgenin savaş alanına çevirmemenin tek yolu olarak görülüyor. Ülkeleri savaşın eşiğine getirmek, gerilim politikaları daha büyük ve derin sorunlara yol açabilir.

Denizlere, barındırdıkları canlı ve ekosistemlere, dünyayı paylaştığımız tüm canlıların yaşam hakkına saygı çerçevesinde çözümler üretmek ayrıca bu ülkelere sorumluluklarını hatırlatmamız gereken bir görevimiz olduğunu da unutmamalıyız.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.