Krizlerin gölgesinde AB-Türkiye ilişkileri

Nazmi GÜR yazdı —

Ayasofya bir kez daha “fethedilirken”,  AB-Türkiye ilişkilerinde yeni bir gerilim alanı da yaratılmış oldu. AB Dışişleri Bakanları Brüksel’de toplandı. Gündemleri hayli yoğun ve her biri ayrı kriz alanı oluşturan, çözümü hiçte kolay olmayan başlıklar masaya yatırıldı. Ana gündem: AB-Türkiye ilişkileri, tartışma konuları ise Türkiye’nin AB’ye tam üyelik perspektifinden çok, bölgede aktörü ve nedeni olduğu ciddi gelişmeler: Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki doğal gaz arama ve sondaj faaliyetleri, Türkiye’nin, Libya’daki varlığı ve izlediği politikalar, mülteci krizi ve gündeme son anda giren Ayasofya’nın yeniden “fethi”. Dikkat edilirse, Türkiye’nin AB’ye “üyeliği” konusunda bir tartışma yok. Zaten üyelik meselesinde konunun tarafları son derece rahat. Bitmiş bir süreci ne diye diriltsinler ki? Son dönemde yapılan AB-Türkiye görüşmeleri sonrası yapılan açıklamaların satır aralarında bunu görmemek mümkün.

Almanya’nın dönem başkanlığında, AB-Türkiye ilişkilerinde bir “ilerleme” beklemek yanıltıcı olur. Ankara’dan bakınca bu altı aylık Almanya başkanlığının “rahat” geçeceğini tahmin etmek zor olmasa gerek. Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas’ın AB Bakanlar toplantısında Türkiye’nin AB için “stratejik önemine”  değinmesi, AB’de Türkiye konusunda ortak bir tutum belirlenmesinin zorluğunu ortaya koyuyor. Aynı toplantıda, Fransa, Avusturya, Yunanistan, Kıbrıs Cumhuriyeti gibi ülkeler ise Türkiye’ye karşı “ağır yaptırımlar” uygulanmasını talep ediyorlar. Bu gelişmeler karşısında Türkiye’nin AB üyelik sürecinin sonlandırılmasını isteyen sesler daha da yüksek çıkmaya başladı. Çokça “ortak değerlerden” bahseden AB, Türkiye’nin bu “ortak değerleri” nasıl aşındırdığını, şimdi yanına bile yaklaşamadığını elbette çok iyi biliyor.

AB’de bu tartışmalar yapılırken Türkiye “stratejik önemi” ve “vazgeçilmezliğine” olan inancıyla son derece rahat ve yukarıda tartışılan konular konusunda ise son derece “agresif” politikaları uygulamaktan kaçınmıyor. Demokrasiden uzaklaştıkça, AB ve batıdan uzaklaşan bir Türkiye gerçekliği ile yüzleşmek istemeyen bir AB var. AB için, “ortak değerlerden” çok, “stratejik önem” ve “çıkarlar” daha öncelikli ve önemli.

Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki doğal gaz arama faaliyetleri devam ediyor. Bu konuda, taraf ülkeler ve AB ile varılan bir uzlaşma söz konusu değil ve yakın gelecekte böyle bir uzlaşmanın sağlanması oldukça zor görünüyor. Çünkü AB, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki doğal gaz arama faaliyetlerini uluslararası hukuka aykırı faaliyetler olarak değerlendiriyor.

Özellikle Fransa-Türkiye arasında Libya nedeniyle yaşanan gerilim, AB Dışişleri Bakanları toplantısının en önemli gündemlerinden birini oluşturdu. BM’nin Libya’ya yönelik silah ambargosu kararına rağmen Türkiye’nin Libya’ya hem silah ve hem de askeri danışman bulundurması, Suriye’deki gruplardan devşirdiği “paralı askerleri” gönderdiği biliniyor. Türkiye’nin Batılı müttefiklerinin çıkarlarına karşı bu açık tutumu AB’de ciddi bir “rahatsızlığa” yol açmışa benziyor. Nitekim toplantıda açıklama yapan Almanya Dışişleri Bakanı Maas, “Kamuoyunda bu ülkelerin isimlerini vermekten sürekli kaçınamayız. AB’de bunu yapma isteği giderek artıyor” diyerek, BM’nin Libya silah ambargosunu delen ülkeleri “açıklayacağı” mesajının adresinin Ankara olduğu yeterince açık. Öyle ki AB Dışişleri Bakanları toplantısında, Türkiye’nin AB ve NATO ilişkilerinin “sorgulanması gereği” güçlü bir fikir olarak gündeme getirilmiş durumda.

Mülteci krizi ise “mali yardıma” bağlanmış durumda.

Türkiye gündemli, AB Dışişleri Bakanları toplantısında Türkiye konusunda radikal bir karar alınmadı. Brüksel-Ankara arasında ipler gerilirken, Borrell’in yaptığı açıklamaya bakarsak AB, Ankara’ya karşı kimi yeni “yaptırımlar ve önlemlerin” alınacağını duyurmakla yetindi.

Özcesi: “Batı cephesinde yeni bir şey yok.”

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.