Çaycı paşa darbe yapabilir mi? 

Veysi SARISÖZEN yazdı —

  • “Darbe olur mu olmaz mı” tartışması yapmak yerine, darbeciler sokağa çıktığı anda sokağa nasıl çıkacağımızı tartışmalıyız. 

Sözcü’nün Perinçek’le “iltisaklı ve irtibatlı” yazarı Soner Yalçın dünkü yazısında “darbe” sopasını gösterdi. Güya halk “Erdoğan gitsin de ne olursa olsun” diyormuş. Zaten hiç kimse Erdoğan gittikten sonra ne olacağını düşünmüyormuş. Tıpkı Mısır halkı gibiymiş. “Hüsnü Mübarek gitsin de ne olursa olsun” denmiş. 

Ne olmuş?  

O gitmiş, Mursi gelmiş, sonra da darbe… 

Gerçi kulağını tersten göstermiş. Mısır’da darbe Müslüman Kardeşler’in lideri Mursi’ye karşı yapıldı. Bu kripto Ergenekoncu ise, Erdoğan’ın yerine gelecek olan Kılıçdaroğlu’nu “darbeyle” korkutmaya çalışıyor. 

Seçime az zaman kala “darbe” lafları hayra alamet değildir. Bir eski Cemaatçi köşe yazarı, yurtdışındaki videosunda Akar ile Fidan’ın gizli darbe toplantıları yaptığını iddia etmişti. Doğru mu değil mi bilmesem de, bu ikilinin 15 Temmuz darbesinin elebaşları olduğundan hareketle, sabıkalı olduğunu söyleyebilirim. Birinin elinde ordu, diğerinin elinde MİT var. Bu iki kuvvet darbe yapmak için yeterlidir. Fidan Suriye’den birkaç füze atarak savaş bahanesi yaratmaktan söz eden adamdır. Akar’ın içinden çıktığı ordu ise darbe bahanesi yaratmakla meşhurdur.  

Bu durumda “darbe” ihtimalinden söz edersek seçmen korkar diye düşünmek yerine, halkı uydurma darbe bahanelerine karşı uyarmak darbeye karşı direnişin ilk adımıdır. Halk en inandırıcı uyduruk bahanelere karşı aydınlatılırsa, darbecilerin bahaneleriyle kandırılamaz. Hangi bahane uydurulursa uydurulsun “darbe darbedir” ve sebebine bakmadan darbeye karşı direnmek şarttır. İster “Allah için darbe” desinler, ister “vatan tehlikede” desinler, ister “Yunan bize savaş açtı” desinler, ister “PKK gerillaları Ankarayı kuşattı” desinler, ne derlerse desinler “darbe darbedir” ve ona karşı direniş halkın hakkıdır. 

Demek ki biz “darbe olur mu olmaz mı” tartışması yapmak yerine, darbeciler sokağa çıktığı anda sokağa nasıl çıkacağımızı tartışmalıyız. 

Tank ve uçak sesini ilk duyan komşusunu uyandırmalı ve hiç beklemeden önceden sözleşilen alana koşmalı, milyonlar o alanda buluşmalı.  

Türk darbe tarihini biliyoruz. Bu tarih bize şunu gösterir: Darbeciler ilk iş olarak NATO devletleriyle bir anlaşma yapar. Darbenin kanlı olmayacağına ve ancak birkaç yıl cuntanın işbaşında kalacağına, yeniden demokrasiye dönüleceğine söz verirler. İlk darbe olan 27 Mayıs’ta darbeci Albay Türkeş radyoda “NATO’ya, CENTO’ya, ikili anlaşmalara bağlıyız” demişti.  

Demek ki bu darbe tarihi, ordunun darbeye karşı milyonların üzerine tanklarını kolay kolay süremeyeceğini bize gösteriyor. Bir NATO üyesi ülke olan Türkiye’de ordu “binlerce Türk’ü” öldürmeyi göze alamaz. Kurdistan’da yaptığı vahşeti Türklere karşı yapamaz. Birkaç bin sosyalisti öldürdüğü gibi olmaz.  CHP’lileri, AKP’den ayrılmış kitleleri öldürdüğü zaman tüm halk desteğinden mahrum kalacağını bilir. 

Ve bir de şu var: 15 Temmuz çakma darbesi orduyu tırpanladı. Generallerinin yarısı hapistedir. Kurmay Albayların yüzde 90’ı ya hapsedilmiş ya da ihraç edilmiştir. Bugün de “FETÖ” uydurmasıyla ordu içinde tasfiyeler devam etmektedir. Tasfiyeler yalnız orduda değil, poliste, yargıda, sivil bürokraside sürmektedir. Komutanlarıyla, müdürleriyle ters düşen her subay, polis ve yargıç tutuklanacağı günü bavulunu hazırlayarak beklemektedir. Bürokrasinin iç rekabeti herkes için tutuklanma tehlikesi demektir. 

Darbe teşebbüsüne karşı milyonlar alanlarda direnişe geçtiği gün, siz bu bürokratların yerinde olsanız ne yapardınız? Demokrat olun olmayın, ne olursanız olun! Kendi hayatınız, rütbeniz, makamınız, işiniz ve çıkarlarınız için siz de tankınız, silahınızla, cüppenizle aynı alana sığınmaz mıydınız? Darbeciler dışında hiçbir subay, hiçbir polis, hiçbir yargıç, darbenin ertesi günü başına ne geleceğini tahmin bile edemez. Hepsi 15 Temmuz darbesinin tecrübesine sahiptir. 

Demek ki, Türkiye Mısır ve Kılıçdaroğlu Mursi değildir. 

Soner Yalçın iyi düşünsün. Darbede onun da ayağı kayabilir.  

Özetle, ister YSK’nın “sivil darbesi” olsun, ister ordunun darbesi olsun, bu defa halk her türlü tertibi boşa çıkarabilecek tecrübeye sahiptir. Ondandır ki, Erdoğan, Beşli Çete, Mehmet Ali Ağca’nın katıldığı toplantıdaki mafya unsurları, bu arada Kılıçdaroğlu’nun adaylığını önleyemeyen CHP saflarındaki kripto Ergenekoncular panik halindedir. 

Onlar sandıktaki oylardan değil, o oyların sahibi olan milyonların direneceğini biliyorlar. Bu defa hiçbir provokasyona gelmeyeceğini, hiçbir kanlı eylemden ürkmeyeceğini, hiçbir darbe bahanesine inanmayacağını bildikleri halk direnişinden korkuyorlar.  

Onlar için sandık nedir ki! Darbeciler seçim sandıklarındaki oyları defalarca boşaltıp, bu sandıkları içine demokrasinin cesedini koydukları “sandukaya” dönüştürdüler. Öyle mahirler ki, bir de “sandukadaki” cesedin cenaze namazını halka kıldırdılar.  

Bu defa işleri zor.  

O kadar zor ki, yıllardır hizmet ettikleri Erdoğan’ı bile bugün devirseler, halk onların suratında Erdoğan’ın suratını anında görecek, bunların demokratik değişimi halkın elinden çalmaya kalktıklarını anlayacaktır. 

Nerde halkın tapındığı eski ordu, nerde şimdiki ordu. Türk halkı, Kurdistan’da zafer palavrasını gördü. “Bir gece ansızın gelebiliriz” efelenmesinin üzerinden aylar geçtiği halde “zulmet” bitmek bilmiyor, geceler uzadıkça uzuyor ve zaferden hala haber yok. 

Zaferi boş verin. Kurdistan dağlarını kimyasal silahlarla zehirleyen Hava Kuvvetleri’nin paşası, NATO toplantısında, Kalın denilen “sivilin” önünde, masadaki ne idüğü belirsiz adamların boş çay bardaklarını topluyor. NATO’da çaycı, Kurdistan’da havacı. 

Yani hava-cıva.  

Böyle bir ordunun darbesine bu defa halk pabuç bırakmayacaktır. 

Bu defa Türkiye “tank sesleriyle” değil, Kurdistan’dan yükselen kutsal sesin Ege dağlarındaki müthiş yankısıyla uyanacaktır.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.