Cehennem düşüncesi

Doğan Barış ABBASOĞLU Haberleri —

  • Cehennem düşüncesi toplumların kendi sorunlarını çözememesinin bir dışavurumudur. Yaşamları boyunca toplumun koyduğu kurallara, bunun güvencesi durumundaki ayin ve ibadetlere uymamış olanlar için yeryüzündekinden çok daha büyük cezalar ve azapla idealize edilen cehennem inancı toplumsal düzenin en güçlü dayanaklarından biri olarak süregelmiştir.

Dinin ve buna bağlı olarak karmaşık sosyal ilişkilerin hüküm sürdüğü toplumsallaşmanın gelişmesinin ardından cehennem düşüncesi neredeyse tüm kültürlerin bir öğesi haline gelmiştir.

Cehennem düşüncesi her toplumun kendi sorunlarını çözememesinin bir dışavurumudur. Toplumlar bireylerini, toplumun ihtiyacı olan işbirliğini güçlendirmek için şekillendirme konusunda oldukça yaratıcı olmuşlardır. Din, hukuk bunun bir parçasıdır. Toplumlar büyüdükçe ve doğal toplumların ahlak mekanizması yetersiz kaldıkça hukuk-şeriat dünyevi ceza, inanç ise ahiretteki ceza düşüncesini geliştirmiştir.

Yaşamları boyunca toplumun koyduğu kurallara, bunun güvencesi durumundaki ayin ve ibadetlere uymamış olanlar için yeryüzündekinden çok daha büyük cezalar ve azapla idealize edilen cehennem inancı toplumsal düzenin en güçlü dayanaklarından biri olarak süregelmiştir. Cezalandırma ve işkencenin dünyevi kullanımı da bu düşünceyle çok yakından bağlantılıdır.

Bildiğimiz en iyi kurgulanmış cehennem tarifleri Hıristiyanlık ve İslamiyet’te yer alır. Ancak bunlardan çok daha uzun zaman önce değişik kültürlerde cehennem düşüncesi ya da benzeri konseptlere işaret eden inançlar vardı.

Gılgameş destanında ölüler diyarı

Cehennem ya da bir ölüler diyarı olduğuna dair inanca en eski gönderme Akad tabletlerinde yer alan Gılgameş Destanında geçer. Gılgameş’in yakın dostu Enkidu, ölüler diyarından gelmiştir. Enkidu, bu diyarda çok sevdiği bedeninin haşarat tarafından yendiğini ve toz içinde olduğunu anlatır. Ölüler diyarında dünyada suç işlemiş kişiler huzursuz ruhlar olarak dolaşırlar. Bu ruhlar bir arada ve birbirlerinin celladıdır. Yine İştar da kızkardeşi Ereştigal’in hüküm sürdüğü ölüler dünyası hakkında benzeri tasvirlerde bulunur.

Büyünün kökeni

Eski Mezopotamya inancında sadece suç değil kişinin karşı karşıya kaldığı bahtsızlıklar da ilahi bir adaletin sonucudur ve kişinin kötü bir ruh taşıdığına işaret eder. Örneğin mezarına gidecek çocuk sahibi olmayanların ruhları huzursuzdur. Çocuk doğururken ölen kadınlar, başına bir kaza gelip ölenlerin hepsi ilahi adaletin bedenleri üzerindeki tecellisinin bir sonucu olarak azap çekerler. Bu azapları ölüler diyarında da devam eder.

Öyle ki Babil’de başına kötü şeyler gelen insanlar kahinlere giderdi. Burada kahinler tarafından sorgulanan kişilerin tanrıların düzenini ihlal edip etmediği araştırılır ve soruşturmanın sonucunda kişi günahlarından bağışlanıp yeni bir yaşama başlar ve belayı başından savuştururdu. Doğu toplumlarındaki büyü, Hıristiyanlardaki günah çıkarma ayinleri ile bu durumun benzerliği oldukça çarpıcıdır.

Mısır uygarlığında ahiretteki yargılama

Mısır uygarlığında ise ölen kişinin yüreği Anubis tarafından tartılır ve tanrı Thot tarafından hakkında hüküm verilir. Eğer kişi kötülüğün etkisinde çok kalmışsa cezası ikinci ölümdür. Onların hapsedildiği dünyada ateşten kılıçlarla etleri kesilir, bu parçalar kazanlarda kaynatılır ve aslan gövdeli ve timsah başlı Ammit bunların bir kısmını yerdi. İkinci ceza sonucunda günahlar affedilirdi. Hıristiyanlık ve İslamiyet’in aksine sonsuz ceza sözkonusu değildi.

Ahura Mazda’ya giden köprü

Zerdüştlerde de cehennem düşüncesi vardır. Dünyayı terk eden ruh bir genç kızla iki köpeğin eşliğinde Ahura Mazda’nın krallığına giden bir köprüye varırdı. İyi insanlar burada bir köprüden geçerken, kötü insanlar ise kılıç kadar keskin bir köprüden geçmek zorundaydı. Burada günahkarlar başaşağı cehenneme düşer ve burada olabilecek tüm acıları çekerlerdi.

Helen uygarlığında cehennem

Helen inancında da ölüler diyarı tüm canlıların sonunda varacağı bir yerdir. Homeros’un metinlerinde ölüler diyarında Zeus’un intikam aldığı mitolojik kahramanların nasıl işkencelere uğradığı anlatılır. Zeus birçok Helen şaire göre ölüler dünyasında günahkar kişileri cezalandırır.

Yaygın bu inancın aksine bu kültürde cehennem fikrine iyi belgelenmiş itirazlar da vardır. Herakleitos’a göre kötülük evrensel uyuma katkıda bulunur. Demokritos, Leukippos ve Pythogara için kötülük raslantısaldır ve cezaya konu olamazlar.

Sokrates’ın itirazı ise kötülüğün kaynağı bilgisizliktir ve kendi kendisini cezalandırır.

Aristotales bu çağda en güçü itirazı dile getirir. Aristo beynin ölümü nihaidir ve öte dünyada cehennem olması mümkün değildir. İnsan bu hayatta yanlış değerlere bağlanarak kendi mutsuzluğunu, kendi cehennemini kendisi yaratır.

İbrani cehennemi

Her ne kadar MÖ 3’üncü yüzyıla kadar birçok inançta cehennem düşüncesi yer alırken İbranilerde net bir tanımın olmaması dikkat çekicidir. Bu döneme kadarki inanç sisteminde kötü kavimler kuraklık, açlık, tufan, hastalık gibi felaketlerle yeryüzünde cezalandırılırlar. Burada ahirette ölenlerin dünya yaşamına ilişkin hiçbir anıları olmadığı da ifade edilir.

Yahudilerde Eski Ahit’te ahirette ceza çekilecek bir cehennem bulunmaz. Hıristiyanlığın ortaya çıktığı ve Yeni Ahit’in oluşmaya başladığı dönemde cehennem fikri konusunda birçok tartışma vardır. MÖ 1’inci yüzyılda yazılan Enok Kitabı’nda cehennem dar bir vadide ateşten sütunları olan bir  uçurumun önünde günahkarların çekecekleri cezayı bekledikleri anlatılır.

MS 70li yıllarda Ezra’nın Dördüncü Kitabında Musa Yasasına uymayanları ahirette yedi farklı çeşit işkencenin beklediği anlatılır. MS 2’inci yüzyılda artık İbranilerde ahiretteki yargılama inancı gelişti.

Hıristiyanlıktaki tanımlar

Hıristiyanlığın ilk döneminde cehennem insanların kurbanlarla birlikte adaklarının yakıldığı Gi-Hinnom olarak adlandırılırdı. Matta’ya göre İncil’de cehennem, sonsuz ateş ve gözyaşı ve diş gıcırdatmalarının olduğu bir yer olarak tanımlanır.

MS 4’üncü yüzyılda Kör Didymos ve Aziz Amrosius’a göre cehennemde sonsuz ceza sadece dinden dönenler ve inançsızlar için söz konusudur. 5’inci yüzyılda ise Aziz Hieronymus ateş ve kurtlardan ibaret bir cehennemin varlığını net olarak anlatır. Ve 20’inci yüzyıla kadar kilisenin otoritesini sağlamasının en önemli aracı olarak cehennem öne konulmuştur.

İslamiyet: Mahşer Günü

İslamiyet inancı da büyük bir yargılamanın yapılacağı Mahşer Günü düşüncesini savunur. Dünyada günahkar olanlar için Mahşer Gününe kadar bir de kabir azabı cezalandırması vardır.

Ölümden sonra ölünün ruhu Münker ve Nekir adlı iki melek tarafından sorgulanır. Eğer Kelime-i Şehadet getiremezse kabir ölü için bir azap yeri haline getirilecektir. Hatta ölüye cehennemdeki köşesi de gösterilir.

Mahşer Günü ise İsrafil’in çaldığı boruyla haber verilir. Tüm yaşamış insanlar 40 yıl sürebilecek bir bekleyişin ardından Allah tarafından yargılanır ve cennet ya da cehenneme mi gideceğine karar verilir.

İslamiyet’teki cehennem ateşle tasfir edilir. Boyna geçirilen ateşten halkalar, alev alev yanan katrandan gömlekler gibi.

Tasfir edilen cehennemde üst kattan atılan bir taşın aşağıya ulaşması 67 yıl sürer.

Şamanizmde ölüler diyarı

Şamanlarda da güçlü bir cehennem inancı vardır. Şamanlara göre ölü, ölülerin diyarına ulaşmak için türlü engellerle dolu üç günlük bir yolculuk yapar. Bu yolu aşamayanların yazgılarında işkence vardır. Ancak diğer inançların tersine Şamanlar için rehberleri, işledikleri günahlardan daha önemlidir. İyi bir yol göstericiyle ölüler, ölüler diyarına kavuşmayı başarabilir. Bu yolu geçmeyi başaramayanların sonu ise belirsizdir.

Kolombo öncesi Latin Amerika

İnka ve Aztek inancında da cehennem kavramı olduğunu biliyoruz. Ama her iki inançta da cehennem kalıcı bir yer değildi. İnkalar yerin merkezinde kötüler için ayrılmış olan bir dünya olduğuna inanırdı. Cupaipa Huacin adı verilen burada dünyadaki azaplara benzer hastalıklar ve felaketler yaşanırdı.

Azteklerde ise ölü öbür dünyada yaşarken yaptıklarıyla değil ölme şekilleriyle kendilerine yer bulurlar. Ölen savaşçılar doğan güneş bölgesine, doğururken ölen akdınlar batan güneş bölgesine, küçük yaşta ölen çocuklar ağaçların meme biçiminde olduğu bir yere, suda boğulanlar ve yıldırım çarpanlar da huzurlu bir ülke olan Tlolocan’a gider.

Germenler ve İskandinavya’da ahiret

Germen halklarının inancında da cehennem vardır. Germenlere göre bütün ölüler “Hel” adı verilen bir yeraltı bölgesinde dolaşırlar.

Bu inanca göre cehenneme uzun ve tehlikeli bir yolcuğun ardından (genelde deniz yolculuğu) ulaşılır.

Kelt ve İskandinav halklarında ise ölüler diyarına ulaşmak daha kolaydır ve burada bir ayrım sözkonusu değildir. Fakat bazı yazıtlarda cehennem gibi azap çekilen bir bölgeden bahsedilmiş hatta ölüler diyarındaki bazı kahramanlar gibi buradan başkalarını kurtarmaya çalışmışlardır.

Tüm inaçlardaki cehennemin işlevi bellidir. Topluma, toplumun amaçlarına, siyasal yapının bekasına uygun birey, aile ve sosyal yaşamın geliştirilmesi. Birçok inançta sadece iyi bir insan olmak, günahkar olmamak, insanlara iyi davranmak cehennemden kurtulmak için yetmez. Birey inançlı olmak, inancın oluşturduğu topluluğa hizmet etmek, onun bir ferdi olmak durumundadır. Günümüzde de cehennem halen toplulukların davranış şekillerinin belirlenmesinde güçlü bir öğe olarak yaşamaktadır.

- Georges Minois’in Cehennemin Tarihi kitabından derlenmiştir

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.