Değişim ve dönüşüm sürecine bir bakış
Veysi SARISÖZEN yazdı —
- Paradigma değişim ve dönüşüm sürecinin uluslararası komplo sonrasında başladığına dair, kimisinin karalama amaçlı iddialarının aksine PKK'nin değişim ve dönüşüm süreci reel sosyalizmin çözülmesiyle birlikte, dünyada hiç bir devrimci partinin başaramadığı bir inisiyatifle Başkan Apo tarafından başlatılmıştır.
İmralı mesajları esaret altındaki bir insanın ilkesel tutumunu nasıl ifade ettiğine, eşitsiz müzakereler tarihi bakımından örnek olacaktır.
İlk mesajında "zorla" değil, "gönüllü" olarak silahlı mücadeleye ve örgütsel yapıya son verme şeklindeki ifadeye bakalım.
Bu ifade iktidarın "terörsüz Türkiye" sloganıyla yürüttüğü "zafer kazandık" propagandasını yerle bir etti. NATO'nun bölgedeki en kuvvetli ordusu, en karanlık istihbarat örgütü, en zengin ülkesi, bu ifadeye göre kırk yıldır savaştığı PKK'yi yenmeyi, yok etmeyi ya da teslim almayı başaramamıştır. Bir başka ifadeyle PKK bu savaşta yenilmemiştir. Gramsci tarzı yazılmış İmralı mesajından çıkan sonuç böyledir. O halde PKK silahlı mücadeleye ve bu mücadelenin gereği olarak askeri-politik örgütsel yapısına neden son verme kararı almaştır? Başkan Apo'nun, anlayabildiğim kadarıyla görüşlerinden hareketle kişisel düşüncelerimi bu yazıyla okurlarımızla paylaşacağım.
12. Kongre'nin de vurguladığı gibi PKK "reel sosyalizm" şartlarında, Marksizm-Leninizmin Stalin ve Mao yorumlarının etkisi altında sosyalizm amaçlı bir "ulusal kurtuluş hareketi" olarak doğdu ve dünya sosyalist sisteminin yıkılışına kadar "Büyük Kürdistan'nın" sömürgeci devletlerden ayrılarak bir "ulus- devlet" haline gelmesi için silahlı mücadeleye atıldı.
PKK programı ve bu programı hayata geçirmek için kabul ettiği strateji Ekim Devrimi sonrası kurulan Komünist Enternasyonal'in ulusal kurtuluş hareketleri ile ilgili kararlarıyla, ilkesel bakımdan uyumluydu. Bu kararlara göre ulusal kurtuluş hareketleri dünya proletarya devrimlerinin ayrılmaz bir parçası sayılmıştı, o nedenle Komünist Enternasyonal, Marks-Engels'in Komünist Manifesto’sundaki "bütün ülkelerin işçileri birleşin" sloganını "bütün ülkelerin işçileri ve ezilen halkları birleşin" şeklinde değiştirmişti. Buna göre sömürge, bağımlı ve yarı bağımlı ülkelerin halkları bağımsızlık mücadelesini zafere ulaştırıp, sosyalist dünya sistemiyle birleşirse, emperyalizme ağır bir darbe indirmekle kalmayacaklar, "kapitalist olmayan yoldan" sosyalizme yönelerek geri kalmışlıktan kurtulacaklardı. Buna mukabil kapitalizm yoluna koyulan eski sömürge ülkeler, bu defa "yeni sömürgeciliğin" hegemonyasına girecek ve yoksullar halk düşmanı işbirlikçi rejimler altında ezileceklerdi.
Böyle olmakla birlikte sosyalist ülkeler milli burjuvazilerin öncülüğündeki ulusal kurtuluş hareketleri de içinde ulusal kurtuluş mücadelelerini destekledi.
PKK bu uluslararası sosyalist stratejinin uygulandığı koşullarda doğmuştur.
Ancak Asya ve Afrika'daki ulusal kurtuluş hareketlerinin bir çoğundan sosyalist amacı ve sınıfsal tabanı bakımından farklıydı. PKK hareketinin sınıfsal temelini "Kürt milli burjuvazisi ve toprak sahipleri" değil, emekçiler, yoksul köylüler ve Kürt aydınları oluşturmuştu. Daha da önemlisi PKK'nin ilk kurucu kadroları Türkiye'de 1960'larda ortaya çıkan ve Mahir Çayan, Deniz Gezmiş ve İbrahim Kaypakkaya'nın isimleriyle anılan devrimci hareketle şu ya da bu şekilde ilişkili devrimcilerdi.
Bütün bu özellikleriyle PKK, tipik bir "milli kurtuluşçu" partiden daha fazla bir hareketti. PKK diğer komünist ve sosyalist partilerden farksız bir parti olarak Kürdistan halkının milli ve toplumsal kurtuluş mücadelesine öncülük etti.
Kuruluşundan reel sosyalizmin çözülüşüne kadarki dönemde PKK, sosyalist dünya sistemiyle, komünist ve devrimci partilerle, diğer ulusal kurtuluş hareketleriyle dayanışma içinde emperyalizme, kapitalist sömürüye ve "neo-kolonyalizme" karşı mücadele eden tüm güçlerin dolaylı ve doğrudan bir parçasıydı.
PKK'nin içinden doğduğu bu dünya Sovyetler Birliği ve diğer Doğu Avrupa'daki sosyalist ülkelerde gerçekleşen karşı-devrimle kökten değişti. PKK programının, stratejik doğrultusunun temel dayanakları ortadan kalktı. Somut olarak PKK'nin merkezlendiği Ortadoğu'da Sovyetler Birliği ile ABD arasındaki denge emperyalizm lehine kökten değişince SSCB ile askeri ittifak içinde olan Suriye ve Irak rejimleri o andan itibaren varlık şartlarını kaybetti.
Bu muazzam değişiklik karşısında Başkan Apo, PKK'nin program ve stratejisinde değişim ve dönüşüm sürecinin ilk ve çok önemli adımlarını atmaya başladı. Somut olarak bağımsız Kürdistan'ı silahlı yoldan bağımsızlığına kavuşturma stratejisinde ilk büyük değişikliği gerçekleştirdi. 1993 yılından itibaren PKK'nin önüne, "Kürt sorununu barışçı yoldan çözmenin önündeki engellere karşı mücadele hedefini" koydu. Silahlı mücadelenin bu engellere karşı sürdüğünü ilan etti. Bu engeller ortadan kalktığında Kürt sorununu barışçı yoldan çözme çizgisini formüle etti. Peş peşine "ateşkes" yoluna gitti. Ve hemen silahlı mücadelenin yanında, Kürt sorununu barışçı yoldan çözme amaçlı "legal, parlamenter Kürdistan siyasi örgütlenmesini" başlattı. Legal medya ağını örgütledi.
12. PKK Kongresi, işte bu ilk adımın doğal bir sonucudur. Paradigma değişim ve dönüşüm sürecinin uluslararası komplo sonrasında başladığına dair, kimisinin karalama amaçlı iddialarının aksine PKK'nin değişim ve dönüşüm süreci reel sosyalizmin çözülmesiyle birlikte, dünyada hiç bir devrimci partinin başaramadığı bir inisiyatifle Başkan Apo tarafından başlatılmıştır.
Bu değişim ve dönüşüm süreci, dünya komünist ve işçi hareketi hala uğranılan yenilginin sonuçlarıyla boğuşurken, PKK'yi dünya çapında bir harekete dönüştürmüştür.
Gelecek yazılarımda, bu değişim ve dönüşümü, yapabilirsem daha etraflı ele almaya çalışacağım. PKK'nin silahlı illegal bir örgüt olarak önüne koyduğu amaca büyük ölçüde ulaşarak, örgütsel yapısını feshetmesine karşılık, neden yenilmez bir "harekete" dönüştüğünü de bir kere daha vurgulayacağım.
Hemen ifade etmeliyim ki, bu yazılardaki düşünceler, saptamalar ve öngörüler kesinleşmiş olmaktan uzak olacak ve yalnızca benin kişisel görüşlerimi yansıtacaktır. Şükür ki, tecrit kapısı aralanmıştır ve yazdıklarımızın doğruluk ve yanlışlık paylarını yakın bir zamanda Başkan Apo'nun eleştirileriyle öğrenme imkanına kavuşacağız.