Demokratik siyaset -2
Demir ÇELİK yazdı —
- Toplumun yönetilmesini değil, toplumun kendi kendisini yönetmesini amaç edinen demokratik siyasetin bugünden yarına adım adım örülebilmesi, hakim kılınabilmesi, inandırıcı olması, halkı esas alması, halkın karar süreçlerine katılmasıyla gerçekleşebilir.
Demokratik siyaset aracılığıyla toplumsal devrim inşa çalışmalarını sonuç alabileceğimiz bir seviyeye ulaştırabilir, toplumu sınırsız, sömürüsüz ve sınıfsız özgür topluma hazırlamak mümkündür. Bunun dışında başkaca da bir yol kalmamıştır. Bu temelde;
1- Demokratik siyaset, toplumun tarihi direnişçi geleneği üzerinden yükselir.
Toplumun ve doğanın karşı karşıya kaldığı büyük saldırganlık karşısında, temel çıkışımızı başarıya taşıyacak direniş hattı demokratik siyasetle mümkündür. Çerçevesi bu biçimde belirlenen demokratik siyaset, elbette ki daha derinlikli ve ayrıntılı incelemelere ihtiyaç duymaktadır. Ortadoğu halklarının barış, demokrasi ve özgürlük ihtiyacına yanıt verecek tek seçenek olan demokratik siyaset, daha çok tartışarak ve üzerinde ısrarla ve inatla durularak geliştirmek durumunda olacağımız siyaset tarzıdır. Tarihimizde çokça yaşanan bilgelik, ozanlık, evliyalık ve peygamberlik gerçeği bize demokratik siyaset kişiliğinin nasıl olması gerektiğine ilişkin çok değerli veriler sunmaktadır. Demokratik siyaset bu temelde ele alındığında ve yürütüldüğünde, halklarımızın zihinsel, örgütsel, eylemsel iradesini zirveleştirmekle kalmayacak, sistem krizinin aşılmasının da gücü olacaktır.
Demokratik siyasetin amacı; toplumun siyasete yabancılaştırılmasını aşma, toplumun zayıflatılan politik özelliğini yeniden kazandırmaktır. Toplumu siyasete çekmeden, siyasette söz ve karar sahibi yapmadan, demokrasinin işlerlik kazanması, Ortadoğu ve Kürt halkının biriken sorunlarını çözüme kavuşturmak mümkün değildir. Toplumun kendi adına söz ve karar süreçleri oluşturması, bunları kurumsallaştırması, politik niteliğini güçlendirerek gününü ve geleceğini ele alması gerekmektedir. Siyaset, çok geniş halk örgütlülüğü, çok geniş sivil toplum yapılanması üzerinden yükseldiğinde, toplumun farklı seslerini içerdiğinde demokratik niteliğe kavuşmuş olur.
Halkın hakim iletişim kanalları dışında bilgilenmesi ve tartışması, kendisini eğitme ve geliştirme imkânı yaratılmadan, demokratik tartışma kültürü geliştirilemeyeceği gibi demokratik siyaset mekanizmalarına da işlerlik kazandırılamaz. Bu nedenle demokratik siyasetin öncelikli hedefi, halkın siyaset yapabilir koşullara kavuşturulması, yaygın ve örgün eğitim kurumlarının geliştirilmesidir. Bu anlamda toplumda her düzeyde akademiler esaslı yaygın ve tabana dayalı eğitim büyük bir önem taşımaktadır. Bu nitelikte ve akademilere dayalı eğitimi, statükodan beslenen elit siyaset yerine getirmeyeceğinden demokratik siyasetin şimdiden bunu görev bilerek yerine getirmesi gerekmektedir.
2-Demokratik siyaset, toplumun demokratik kültürü ve bilincini esas alır.
Kürt halkı, elli yıla varan mücadelede belli bir siyasal düzeyi yakalamış, ideolojik, politik bilinci ve önemli bir örgütsel deneyimi açığa çıkarmış bulunuyor. Mevcut birikim ve değerlere doğru yaklaşıldığında, büyük ve tarihsel gelişmelere yol açacak nitelikte bir potansiyeli açığa çıkarmak mümkündür. Bu anlamda yaratılan birikime ve yaşanan tecrübeye güven esastır. Tersinden güvensiz yaklaşımla hareket etmek halkın yerine karar almayı, halkın yerine düşünmek bir biçimde temsili demokrasiyi doğrudan katılımcı demokrasinin yerine ikame etme anlamına geleceğinden tehlikeli, tehlikeli olduğu kadar da siyasal sisteme hizmet eder. Toplumun yönetilmesini değil, toplumun kendi kendisini yönetmesini amaç edinen demokratik siyasetin bugünden yarına adım adım örülebilmesi, hakim kılınabilmesi, inandırıcı olması, halkı esas alması, halkın karar süreçlerine katılmasıyla gerçekleşebilir. Halkın her alanda iradesinin açığa çıkarılması, kendini ilgilendiren tüm konularda karar gücü olması, bu açıdan son derece önemlidir. Ulus-devlet siyasetinin esası tekçi, baskıcı, inkârcı ve asimilasyoncudur. Tek kültür, tek dil, tek etnik, tek tarih, tek millet, ulus- devlet elit siyasetinin amacıdır. Sorgulama, eleştirme, alternatif geliştirme söz konusu bile olmaz. Siyasal tartışma ve siyasal yollar tamamen kapalıdır. Devletin fiziki kaba zoru yanında, onun ideolojik kuşatıcılığı her düzeyde devrededir. Dolayısıyla ulus-devlet gerçeğinde siyaset baştan itibaren son derece dar, anti demokratik, tekçi ve baskıcı bir karaktere sahiptir. Kendisine tanınan alan; ulus-devletin amaçları ve ihtiyaçlarıyla sınırlıdır. Toplum ve toplumsal ihtiyaçlar ve sorunlar umurunda bile olmaz. Aksine toplumsal ihtiyaç gereği yürütülen siyaset, devletçi iktidarcı sistem tarafından itibarsızlaştırılır, kriminalize edilmeye tabii tutulur, tasfiye dayatır.
Toplumsal güvenlik, toplumun farklılığını ortaya koyan kimliksel özellikler başta olmak üzere, toplumun temel yaşamsal ihtiyaçlarının karşılanması önündeki tüm engellerin ortadan kaldırılması ve temel yaşam alanlarına yapılan saldırıların püskürtülmesi amaçlı toplumsal örgütlenmelerdir. Bu çerçevede meşru savunma, bireyin, kesimin, halkın ve toplumun; iktidarcı egemenlikçi zihniyetin siyasi, ekonomik, askeri, kültürel ve sosyal politikaları eksenli yönelmeleri ve saldırıları karşısında kendisini ve değerlerini koruması ve güvence altına almasıdır. Bu durum doğal olarak, devletle yetki paylaşımı içine giren özerk yönetimleri değil de, kendi farklılığını kendi iradesi ile göstermeyi esas alan toplumsal alan örgütlenmesini zorunlu kılmaktadır.
Doğal toplumda iki temel faaliyet esastır; topluluğun güvenliğini sağlama ve zorunlu hayati ihtiyaçlarını karşılama. Bu her iki faaliyette tam yetkili olan topluluğun kendisidir. Toplumsal evrim içinde ortaya çıkan tüm iş bölümleri de bu temel üzerinden gelişmişlerdir. Giderek bu toplumsal istemler üzerinden, bu görevi toplum adına üstlenerek hareket eden devlet ortaya çıkmıştır. Dikkat edilirse tüm devletler, toplum adına kamu yararı ve kamu güvenliği için var olduğunu söyleyerek toplumda rızalık üretirler ve toplumu yönetilmeye ikna ederler. Devletin olmadığı yerde anarşi, terör, kaos olur derler. Kimsenin can ve mal güvenliği, iş ve çalışma güvenliği kalmaz diyerek toplumu biata zorlarlar. Hâlbuki bunun tersinin doğru olduğuna insanlık tarihi tanıktır. Kamu yararı ya da güvenliğinin teminatı devlet ve onun sivil-askeri-bürokratik örgütleri, ya da güvenlik teşkilatları değildir. Milyonlarca yıl boyunca olduğu kadar, bugün dahi, halen sınırlı düzeyde de olsa toplumlar özel örgütlenmeler olmadan da toplumsal düzenlerini sürdürdükleri bilinen bir gerçeklikken, topluma rağmen devletin kamu güvenliği için var olduğu iddiası safsatadan öte bir anlam ifade etmez.
Devletli anlayışın dayattığı gibi toplumsal güvenliğin yolu kanuni düzenleme ve özel güvenlik birimleri değildir. Aksine bunlar toplumsal güvensizliğin nedenleridir. Güvenlik esas olarak ahlaki-politik ortamda, yani demokratik toplumda sağlanır. Onun için toplumun tüm yaşamsal alanlarında kendi öz örgütlenmelerini yaratması (meclisler, komünler, ocaxlar, kooperatifler, eğitim-sağlık örgütleri, ekonomik işletmeler vb.) güvenliğinin teminatı anlamına gelmektedir. Bunlara bağlı olarak topluluk iradesinin denetimi altında istenildiği zaman dağıtılan ya da görevden alınan özel güvenlik örgütlenmeleri, ya da görevlendirilmelerine de pekalâ gidilebilir. Özellikle günümüz dünyasının askeri örgütlenmeleri, yüksek teknolojik savaşları düşünüldüğünde, salt toplumsal alanın sivil örgütlenmesi güvenlik alanının tüm ihtiyaçlarını karşılamayabilir. Ama buna rağmen, zorunluluktan kaynaklı olarak oluşturulan tüm güvenlik birimlerinin kendisi de, yürüttükleri faaliyetler de toplumsal alanın denetimi altında olmayı savunur demokratik siyaset.
Devletli sistemde oluşturulan özel kurumlar sonucu siyasi partiler, demokrasiye açık ve duyarlı değillerdir. Elit siyasetin amacı statükonun savunulmasıdır. Devlete dayalı siyaset, baştan itibaren gerici, tutucu, dogmatik ve toplum dışıdır. Egemenlikçi siyaset amacıyla, araçlarıyla, söylem ve eylemleriyle toplumu güçlendiren değil, ona güç kaybettiren olmanın ötesine gidemez. Mevcut siyasetin dışına çıkma gayretleri katı yasaklar, zor aygıtı ve uygulamalarıyla engellenmek istenmektedir. Devletin sorgulanamayan politikaları, kırmızı çizgileri, tartışılması bile söz konusu olmayan ilkeleri, siyaseti dar bir alana hapseder ve siyasetçiyi basit memur derecesine indirger.
