“Devrimci Halk Diplomasisi” nedir? 

Veysi SARISÖZEN yazdı —

  • Türkiye halkları ve muhalefet partileri, hatta AKP’li vekillerin ezici çoğunluğu Türk devletinin ABD, Rusya Çin, Almanya, Katar, Suudi Arabistan, Mısır ve Suriye ile ne gibi pazarlıklar yapıldığından zerre kadar bilgiye sahip değildir.
  • Kürt tarafı bu devletlere “karşılıklı çıkarlar temelinde barış, güvenlik ve istikrar, barışçı ekonomik ve kültürel ilişkiler” teklif etmekte, karşılığında Kurdistan’a saldırıların durmasını ve Kürt ulusunun kendi kaderini tayin etme hakkını talep etmektedirler.


Türk devletinin askeri stratejisine karşı Kürt özgürlük hareketinin stratejisi “devrimci halk savaşı” stratejisidir. Bu strateji, “Konfederalist devrimci sürecin” “öz savunma aşamasının” stratejisidir. Kürt özgürlük hareketinin sözcüleri, başta Öcalan olmak üzere bu stratejiyi uzunca bir zamandır hazırladılar. Özetle “devrimci halk savaşı” askeri cepheyle sivil cephe gerisinin iç içe geçmesidir. Klasik savaşlarda cephe gerisi cephenin yardımcı gücü iken, devrimci halk savaşında “askeri ve sivil güçlerin birleşik mücadelesinden oluşan tek bir cephe” var.  Bombalansın ya da bombalanmasın, her yer ve her alan cephedir.

Bu yazıda “devrimci halk savaşının” diplomasi cephesindeki durum, tamamen kişisel düşüncelerim temelinde ele alınacaktır.
Devletlerin diplomasisi “gizli” diplomasidir. Profesyonel diplomatlar ve bunlarla iç içe olan “istihbaratçılar” tarafından yürütülür.

Tarafların halkları “diplomatik dil” denilen dildeki demeçlerle oyalanır. Pazarlıklar hakkında hiçbir bilgi edinemez.Devletlerin diplomasisi, parlamentolarından bile gizli yürütülür. Şu anda Türkiye halkları ve muhalefet partileri, hatta AKP’li vekillerin ezici çoğunluğu Türk devletinin ABD, Rusya Çin, Almanya, Katar, Suudi Arabistan, Mısır ve Suriye ile ne gibi pazarlıklar yapıldığından zerre kadar bilgiye sahip değildir.

Türk devletinin dış politikası hakkında, herhangi bir öngörü ya da tahminde bulunmak da neredeyse imkansızdır. Küresel güçler ve bölgesel devletler arasına sıkışan Türk devletinin kimlerle ve kimlere karşı, özellikle Rojava hakkında ne gibi gizli teslimiyet ve saldırı anlaşmaları imzaladığını şu anda halk ve TBMM bilmemektedir. Çünkü Üçüncü Dünya Savaşına giren Türk devletinin dış politikası artık Rusya, Çin, ABD, AB ve Mısır, Suriye, Suudi Arabistan, Katar ve İran devletlerinin arasındaki çelişki ve uzlaşmalar tarafından belirlenmektedir.

Kürt özgürlük hareketinin diplomasisi genel olarak Konfederal devrimci sürecin ve özel olarak “öz savunma”ya dönük “devrimci halk savaşının” hedefleri, halk çıkarları ve halklar arası barış ilkesi temelinde yürütülmektedir. Ama Kurdistan diplomasisinin asıl özgünlüğü tıpkı, devrimci halk savaşı gibi Kurdistan diplomatlarıyla halk kitlelerinin “tek bir diplomasi cephesinde” birlikte mücadele etmesidir. Türkiye’de, dört parça Kurdistan’da ve dünya çapında kitlesel “öz savunma” eylemleri, yürüyüşler, çadı nöbetleri, mitingler, festivaller, serhıldanlar bir yandan politik karakter taşımakta, diğer yandan kitlesel diplomatik mücadele anlamına gelmektedir.

Diplomatlar devletler ve ilgili kurumlarla ilişkilerinde, halkın alanlarda dile getirdiği talepler temelinde müzakere etmekte, onları bu kitlelerin gücüne dayanarak, Kurdistan halklarının haklarını tanımaya zorlamaktadırlar. Bu diplomatik mücadelede Kürt tarafı devletlere halkın çıkarlarının “bir kısmını” taviz olarak verip, karşılığında bir şeyler elde etmek gibi pazarlıkçı yöntemlerden uzak durmaktadır. Kürt tarafı bu devletlere “karşılıklı çıkarlar temelinde barış, güvenlik ve istikrar, barışçı ekonomik ve kültürel ilişkiler” teklif etmekte, karşılığında Kurdistan’a saldırıların durmasını ve Kürt ulusunun kendi kaderini tayin etme hakkını talep etmektedirler.

Aktüel duruma gelecek olursak.

Kürt halkı “devrimci diplomasi savaşında” şu son haftalarda çok ciddi başarılar elde etti. Heyetler arası müzakereler ve kitlesel gösteriler sonuç vermeye başladı. Türk devletinin Başûr’da HPG savaşçılarına karşı kimyasal silah kullanmasına karşı gerillanın direnişiyle kitlesel “devrimci halk diplomasisi” birleşti ve Irak Hükümeti bu etki altında kimyasal silahlarla ilgili bir araştırma komisyonu kurmak zorunda kaldı.

Ve şu sırada, Türk devletinin Rojava’ya karşı, ilk aşamada bölgeyi insansızlaştırma amaçlı saldırılarına, göz yumarak destek veren devletlere karşı “devrimci halk diplomasisi” adım adım herkesi tutum almaya zorluyor. Yazıyı, bu konuda son gelişmeleri sıralayarak  sonlandıralım:

Günlerden beri susan ABD, dünya çapındaki “devrimci halk diplomasisinin” güçlü mücadelesi sonucunda konuşmak zorunda kaldı. CENTCOM sözcüsü Albay Joe Buccino günler sonra şöyle dedi: “Bu eylemler, (Türkiye’nin Rojava’yı bombalaması)  IŞİD'in yeniden ortaya çıkmasına ve bölgeyi tehdit etmesine asla izin vermemek için devam ettirdiğimiz mücadele de dahil, ortak amaçlarımızı tehdit etmektedir, Suriye'deki durumu istikrarsızlaştıracak her türlü askeri eyleme karşıyız.” 

Onu ardından, Rusya ile birlikte Türk savaş uçaklarının kendi hava sahasını kullanmasına izin veren Suriye devleti de konuşmak zorunda kaldı. Suriye Dışişleri Bakan Yardımcısı Eymen Sosan şöyle dedi: 

"Türk işgalinin Suriye’deki politikalarını aklamak için kullandığı bahaneler artık kimseyi aldatmamaktadır ve sınır güvenliği ortak bir sorumluluk olduğundan, asgari düzeyde güvenilirlik kazanmak için yapılan açıklamalara sahadaki eylemler eşlik etmelidir. Bunun garantisi de münhasıran Suriye’nin egemenliğine ve toprak bütünlüğüne saygı gösterilmesi ve iç işlerine karışılmaması ve işgalci güçlerin geri çekilmesinde yatıyor." 

Ve nihayet,  

Irak Kurdistan Bölgesel Yönetimi Başbakanı Mesrur Barzani, bile konuştu:  

“Kurdistan Bölgesi topraklarına saldırmak, topraklarımızın ve ülkemizin egemenliğini ihlal etmek için çeşitli bahaneler uyduruldu. Bu hiç bir şekilde sorunları çözmeyecektir. Bu tür ihlallerin son bulmasını ümit ediyoruz. Irak Federal Hükümeti ile görüşmelerimizi sürdürdük ve şimdi bir kez daha Bağdat’a, uluslararası topluma ve Birleşmiş Milletler'e bölgemize yönelik haksız saldırılara son verilmesi çağrısında bulunuyoruz. Ülkemize yönelik saldırılar son bulmalıdır.” 

Ne demiş halkımız: “Konuşana bakma, konuşturuna bak.”

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.