Dikkat: Cemaatte polis var 

Veysi SARISÖZEN yazdı —

  • Polis şefi “öküz ölüp ortaklık bozulduktan sonra” darbecilere, AKP’ye ve MHP’ye karşı atıp tutuyor. Ama bunların hepsiyle ortak bir noktası var: PKK’ye, HDP’ye, Kürt halkının kimlik ve özgürlük mücadelesine düşmanlık.
  • Polis şefinin cuntacılara ve faşistlere karşıtlığı konjonktüreldir, Kürt halkının özgürlük ve kimlik mücadelesine karşı düşmanlığı kalıcı bir “kusurdur.” Bu kusur her yere götürür, demokrasiye götürmez.
  • Polis şefi yazıda suret-i haktan görünerek, devletin Kürtlere yaptığı zulümden de söz ediyor. Fakat dönüp dolaşıyor, bu “zulme karşı mücadeleyi” bile PKK’ye ve “Kürtlerin siyasi kimlik kazanmasına” karşı savaşla birleştiriyor.

Cemaat sanal medyada önemli bir etkinlik gösteriyor. Bu etkinliğin altında yatan bir gerçeğe değinmeyi gündem dışı olsa da gerekli gördüm. 

Gülen Cemaat’inin Erdoğan ve tayfasıyla işbirliği, Kürt halkına karşı giriştiği politik soykırımcı ortaklık gerilerde kaldı. Cemaatin saflarında hala Kürt düşmanı unsurlar faal olsalar da, artık Cemaat Kürt özgürlük hareketinin “hasmı” olmaktan çıktı. Çünkü hasmane eylemler yapacak imkanları kaybetti. Şu anda ülke içindeki durumunu ele alırsak, AKP-MHP iktidarının amansızca ezdiği bir “mağdur ve mağdure” kitleden ibaret. 

Cemaat AKP iktidarının “muhaliflerinden” biri. Onun yurtdışındaki medyası dikkate değer yayınlarla Erdoğan ve suç ortaklarının (Kürt halkına yönelik saldırıları dışında kalan) bütün yolsuzluklarını, ahlaksızlıklarını ve kurdukları suç ağlarını teşhir ediyor. 
Elbette aklı başında hiçbir Kürt Cemaat’ten devletin Kürt halkına karşı uyguladığı soykırımcı katliamlarına karşı çıkmasını beklemiyor. Demokrat insanlar Cemaat’e “gölge etme başka ihsan istemez” diyorlar. 

Neden? Çünkü Cemaat’in kimi unsurları “gölge” ediyor da ondan. Farkındayım, “gölge” hafif kalıyor, bazıları Kürt gerçekliğine zift karası çalıyor. 

Önder Aytaç Cemaat’in Tr7 24 isimli internet gazetesinde  Alper Ender Fırat imzasıyla yazan eski polis şefidir. Bu adam Ahmet Altan’ın yönettiği Taraf gazetesinde, askeri vesayetle mücadeleyi Kürt özgürlük hareketine düşmanlıkla birleştirmiş, demokrat aydınların Kürt halkıyla dayanışmasını Emre Uslu adındaki diğer polis şefiyle birlikte ifsad etmiştir. 

Şimdi de Ahmet Altan gibi aydınlara oynadığı oyunu, geçmişteki militan Kürt düşmanlığından bir nebze uzaklaşan Cemaat’in kimi aydınlarına karşı oynuyor. Onları Kürt özgürlük hareketine karşı AKP ile ortak oldukları dönemde izlenen düşmanlık çizgisine yönlendiriyor. Nasıl askeri vesayete karşı mücadeleyi PKK’ye karşı düşmanlıkla birleştirmiş idiyse, şimdi de AKP-MHP iktidarına karşı Cemaat’in mücadelesini yine PKK’ye karşı saldırıyla birleştiriyor. 

Bu da gösteriyor ki, huylu huyundan vazgeçmiyor. Gün gelir de Cemaatin güçleri legalite kazanırsa, biliniz ki o gün bu polis şefleri kime karşı mücadele ediyorlarsa, o mücadeleyi yine aynı amansızlıkla Kürt halkına karşı savaşla birleştireceklerdir. 
Alper Ender Fırat’ın dün söz konusu sitede yayınlanan yazısı hakkında, bu sitede yazanlara soruyorum: Polisliğe devam etmekte olan köşe komşunuz Önder Aytaç’ın dünkü yazısına ne diyorsunuz?  

Şu demagojik ifadeyi okuyun ve düşünün: 
“PKK’yı ve arkasından Kürt siyasi hareketini kim kurdu sorusunun tek bir cevabı vardır o da 12 Eylül Darbesini yapan Kenan Evren ve askeri cuntasıdır.” 

Darbecilere karşı mücadeleyi PKK’ye ve ‘Kürt siyasi hareketi” kelimeleriyle gizlenen HDP’ye karşı savaşla birleştirmeye ne diyorsunuz? 

Polis şefi, MHP’ye karşı mücadeleyi de Kürt halkına karşı savaşla birleştiriyor. Bahçeli’nin Derik’teki kazada ölen bir polis için başsağlığı dilerken, hayatını kaybeden Kürtlerden söz etmemesini bakın nasıl yorumluyor: 

Bahçeli’nin bu tutumu, polis şefine göre “Kürtlere siyasi bir kimlik kazandırmak isteyen daha başka bir politikanın devamından başka bir şey değil.” 

Burada PKK düşmanlığı bir adım daha ileriye götürülmüş: Bahçeli “Kürtlere siyasi bir kimlik kazandırmak” istediği için eleştiriliyor. MHP’ye karşı mücadele Kürt halkına karşı saldırıyla birleştiriliyor. 

Sonuçta ortaya çıkan gerçek şudur: Polis şefi “öküz ölüp ortaklık bozulduktan sonra” darbecilere, AKP’ye ve MHP’ye karşı atıp tutuyor. Ama bunların hepsiyle ortak bir noktası var: PKK’ye, HDP’ye, Kürt halkının kimlik ve özgürlük mücadelesine düşmanlık. 
Sanıyorum, bazı Cemaat mensupları “o kadar kusur kadı kızında da olur” diye düşünüyor olabilirler. Öyle değil. Bu kusur başka kusur. 

AKP-MHP iktidarını hangi alanda eleştiriyor ve suçluyor olursanız olun, eğer onunla PKK’ye, HDP’ye, Kürt halkının kimlik ve özgürlük mücadelesine karşı birleşiyorsanız, eleştirdiğiniz ve suçladığınız her alanda onunla aynı noktada birleşirsiniz. 

Ekonomiyi mi batırdılar? Sebebi esas olarak PKK’ye karşı ordu harcamalarıdır; HDP’ye karşı polis harcamalarıdır; her ikisine karşı insanları uyuşturmak için Diyanet harcamalarıdır. Dış politikayı mı batırdılar? Sebebi PKK’ye ve PYD’ye karşı DAİŞ’le ortaklıklarıdır. Demokrasiyi mi batırdılar? Kendi ordularına ve eski ortağı Cemaat’e karşı darbe mi yaptılar? Bunun sebebi PKK’yi “çöktürme” anlaşması temelinde Erdoğan’ın Ergenekon’la birliğidir. PKK’ye düşmansanız er ya da geç bunların aynısını yapmak zorundasınız. 

PKK’yle mücadele edebilmek için parayı orduya, polise ve Diyanet’e yatırmak derken şunu da unutmayalım: Vaktiyle devletin parayı, imkanları Cemaat’e açmasının sebebi de Kürt halkının kimlik ve özgürlük mücadelesini bastırmak değil miydi? Polis şefinin 12 eylül cuntasına atıp tutmasına bakmayın. O cunta ABD’yle birlikte Humeyni radikalizmini engellemek ve Said-i Nursi’nin “Kürtlüğünü” silerek Kürdistan’da Türkçü hegemonyayı korumak için vaktiyle Komünizmle Mücadele denilen Amerikancı-NATO’cu çizgiye bağlı Gülen hareketini “ılımlı islam” alternatifi olarak devletle eklemlemedi mi? 

Polis şefinin cuntacılara ve faşistlere karşıtlığı konjonktüreldir, Kürt halkının özgürlük ve kimlik mücadelesine karşı düşmanlığı kalıcı bir “kusurdur.” Bu kusur her yere götürür, demokrasiye götürmez. 

Konumuza dönelim: 
Polis şefi yazıda suret-i haktan görünerek, devletin Kürtlere yaptığı zulümden de söz ediyor. Fakat dönüp dolaşıyor, bu “zulme karşı mücadeleyi” bile PKK’ye ve “Kürtlerin siyasi kimlik kazanmasına” karşı savaşla birleştiriyor. 

Cemaat’in PKK’yi ya da HDP’yi eleştirmesine sözümüz yoktur. Onların da Cemaati eleştirenlere sözü olamaz. 

Ama bugün, KCK siyasi soykırım günlerinden farklı olarak, binlerce üyesi zulme uğrayan Cemaatle (eleştirmek değil de) savaşmak demokrasi yanlılarının işi değildir. 

Onların işi değildir de, bu polis şefinin Kürdistan’da PKK’nin on binlerce şehit verme pahasına faşist rejimle savaştığı, on bini aşkın HDP’linin zindanda işkence ve ölümle boğuştuğu şu sırada yaptığı iş neyin nesidir? 

Buna cevap verme yükümlülüğü Ekrem Dumanlı’nın, Adem Yavuz Arslan’ın ve diğerlerinin omuzlarındadır. 

Cemaat ilkesel bir otokritikle yep yeni demokratik bir çizgiye gelebilir mi, gelemez mi bilemem. Ama en azından polis şefinin çizgisine gelmemelidir. 

Bu ise zordur: Çünkü polis şefinin çizgisi ABD’nin ve NATO’nun “PKK’siz Kürdistan”da hegemonya çizgisidir.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.