Dünü bugüne bağlarken

Mihraç URAL yazdı —

  • Aradan uzun yıllar geçti. Bu kez, yine aynı satırlardan aynı amaçla, bu karanlık geçitte, Başkana uygulanan tecride karşı durup, Kürt halkının haklı davasına omuzdaş olduğumuzu ifade edeceğiz. Çünkü bu çabalar Anadolu halklarının özgürlük ve demokrasi mücadelesini temsil etmektedir.

 

Yıllar sonra. Yeni Özgür Politika okurlarına merhaba diyorum. Hatırlayanlarınız olacak, arşivde de duruyor olması gerek, Başkan esir düşünce, ona iadeli taahhütlü ilk mektubu yazmış “haberleşme özgürlüğü kısıtlanamaz” demiştim. O zaman, Özgür Politika bunun üzerine mektup kampanyasını başarıyla sürdürmüştü. O günkü mesajım, ”Başkan Öcalan yalnız değildir” vurgusu yapmaktı, nerede olursak olalım, Başkanın sesi olacağımızı, yanında duracağımızı deklare etmekti. Bunu yaptık. Yaptığımız, kararlılıkla sürdürdüğümüz demokrasi mücadelesinin önemli bir boyutuydu.

Aradan uzun yıllar geçti. Bu kez, yine aynı satırlardan aynı amaçla, bu karanlık geçitte, Başkana uygulanan tecride karşı durup, Kürt halkının haklı davasına omuzdaş olduğumuzu ifade edeceğiz. Çünkü bu çabalar Anadolu halklarının özgürlük ve demokrasi mücadelesini temsil etmektedir. İnancım o ki, bu dava kendi halkımın da öz be öz davasıdır. Bu dava Türkiye halklarının gerçek anlamda demokratikleşmesinin de ana yönelimidir; bu aynı zamanda, iktidarların, her defasında denenip iflas eden yalan dolan “insan hakları eylem palanı”na karşı da bir duruştur. Bu duruş, halkın gerçek iradesini temsil eden, onun yerine kayyum atamayı hukuksuzluk sayan bir direniş duruşudur. Mücadelemiz, bu yönde halkı temsil eden, haklı taleplerinin arkasında durmasını sağlayacak dinamik politikalar üretip, dünü bu güne bağlayacak alanları açmayı hedefler.

Bu satırların yazarı 41. sürgün yılında bu gerçekleri dile getirip durdu. Bunu kimsenin kara kaşı kara gözü için değil, kimsenin hatırını görmek ya da kendi hatırımızın alınması için değil, öncelikle kendi halkım için, uğruna on yıllarımı tükettiğim devrimci mücadelenin ilkeleri için yaptım. Bu benim için siyasal ahlak ve yükümlülüğümün ifadesiydi. Birlikte genç yaşta omuz omuza olduğum inandığım, bildiğim, her türden milliyetçilikten uzak Başkan Öcalan ve onun öğrencileri önder arkadaşların ikircimsiz tutumlarının güvencesiyle buradayım. Bu inanç, tüm bölge halklarının çıkarını temsil eden bir çaba olması itibariyle, özgürlük ve demokrasiye yapmakta olduğu katkı itibariyle bu satırlarda sizlerle buluşuyorum.

Buradan, Yeni Özgür Politika’nın değerli seslerine sesimi katarak kendi tarihsel deneyimlerimi, algılarımın çözümlemelerini ve güncel gelişmeleri yorumlamaya çalışacağım. Yeri geldikçe de kendi arşivimde yer alan belgeleri, fotoğrafları, mektuplaşmaları da sizlerle paylaşacağım, Ortadoğu’da yaşadığım süreç zengin deneyler ve anılarla bu günün siyasal yönelimlerimizi şekillendirmiş olması, bunların genç nesle aktarılmasını zorunlu kılmaktadır. Bu satırlarda eleştiriler de az olmayacak; bunu kimseye akıl vermek için değil, kendi tecrübelerimizi dostlarımıza ve okurlara aktarmak için yapmamız gerektiğine inanıyorum.

Bu satırlarda bölgenin güncel gelişmelerini, Mukaveme Suriyyi kahraman militanlarının Suriye doğusunda Kürt devrimcilerinin teröre karşı başarılı mücadeleleri gibi, Suriye Sahil bölgesinde sömürgeci, işgalci, yayılmacı terör güçlerine karşı onlarca şehit vererek, özellikle Kesap’ta, Türkmen dağında, diktatör Erdoğan ve kuklalarını, Kobanê’de olduğu gibi ezerek hezimete uğrattığımızın belgelerini tarihe ışık tutması açısından paylaşacağım. Esasında sıradan bir gözlemci bile Türkiye sahası kadar Suriye sahasında Kürt – Arap ve Türk halkının nasıl da bir kader birliği içinde oludunu görebilir. Bu hiçte zor değildir. 1000 yıldır bölgemizi kana boyayan tüm karanlık girdapların üreticisi kendi halkına bile her türden zulmü yapan barbarların, yerli ulusları ezerek hegemonyalarını sürdürme çabaları bu halkların etkin dayanışmasını gerektirdiğini göstermeye yeter. Yıllar önce “Anadolu Halklar Kongresi” adı altında her halkın bağımsız örgütlenmesi ve özgürce ortak eylemiyle inşa etmek gerektiği üzerinde durduk. Bu önermeleri güncelleştirmek, bilince çıkarıp yaşama geçirilebilir hale getirmek demokrasi ve özgürlük çabamızın bir boyutu olmalıdır.

Buradan başlayacağız. Bu zorba yönetimlerin akıl dışı bir hukuksuzlukla halklara dayattıkları barbarlık bu tarihsel kesitin hangi argümanlarla hangi görevlerle yürüyeceğine işaret edecektir; bu neden demokrasi ve özgürlüklerin sınırlarını genişletmek gerektiğine de önemli bir göndermedir. Bu çabaları güçlü kılan, dik duruşunu sağlayıp sonuç almasına güvence olan, iktidarların ırkçı faşist şiddetine karşı, 40 yıldır başarıyla yükselen mücadelenin olduğunu kimse unutmamalıdır. Varoluş dengelerimizi, hepimiz adına yürütülen bu mücadelenin sağladığı bilinmelidir.

Kafasında kadim kelepçelerle yola devam etmek isteyen sol güçlerinin handikaplarını, ara yolculuklarını ve boyun eğişlerini, kendi görevlerimizi sıralarken açıkça işaret etmekten çekinmeyeceğiz. Bunun için egemen ulus demokrat devrimcilerine dürüst olma çağrısı yapacağım, ırkçılara milliyetçilere geçit vermeyin, sizi esir eden siyasal kuşatmaya boyun eğmeyin diyeceğim. Bu Türkiye kadar tüm bölge için geçerli bir çağrıdır. Bir veba olan ırkçılığa- milliyetçiliğe karşı, demokrasi ve özgürlük mücadelesinin en önemli devrimci amaç olduğunu tekrarla belirtmem gerek.

Bölgenin tüm halkları gibi Kürt halkı da, Suriye haklı da çok ağır, çok karanlık bir süreçten geçmektedir. Kimse bu zor günlerde ümitsizliğe kapılmasın. Bölgenin askeri haritalardan oluşmuş suni dengeleri, kağıttan şato gibidir, değişmeye mahkumdur. Dağılmadın, karanlık ve şer güçlere boyun eğmeden onlara iyi gözükme telaşına yönelmeden, dünü bu güne bağlayan en zor darbeleri göğüsleyip halkının davası için mücadele eden siyasal hattı yükseltmeye çalışalım. Zaman ne kadar geçerse geçsin, kararlılık sonuçta kazanacak olan tek taraftır. 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.