Faşizmin müjdesi ölümün yeni biçimleridir

Dilzar DÎLOK yazdı —

  • Mevcut durumda iyi haber yoktur, bir müjde de yoktur. Zalimin, faşistin, tecavüzcünün iyi haberi de olmaz. Erdoğan-Bahçeli hükümeti Türkiye’de kurumsallaştırdıkları faşizmi tüm Ortadoğu’da hegemonya haline getirmeye çalışıyor. Bundan dolayı direnişi yükseltmekten başka olasılık da yoktur.

Türkiye tüm bu uçurum kenarı durumuna rağmen garip olayların olduğu bir ülke. Uçurum kenarında kanatlanma böyle bir faşizm ikliminde mümkün değil ama devlet erkanı uçmaktan söz ederek halkla alay ediyor. Üstüne Erdoğan’ın müjde vereceği müjdesi geldi! Cumhurbaşkanı cuma günü bir müjde vereceğini açıkladı. Türkiye’de siyasetin getirildiği durum gereği, müjdenin ne olduğu tartışılmaya başlanması bekleniyor. Ülke dışında da bunca teşhir olan bir cumhurbaşkanının ne müjdesi olabilir üzerinden bir tartışma başladı. Yeni enerji kaynağı bulunduğuna dair tahminler gelişti. Bundan önemli olan Erdoğan’ın bunu ne zaman açıkladığıydı.

Sağlık Bakanı’nın açıklama yapacağı saatlerce dillendiriliyor, ardından o çok beklenen(!) açıklama geliyor. Hes uygulamasına geçtik diye yeni bir ilan yapılıyor. Aynı saatlerde Erdoğan açıklaması oluyor. Durum bu. Türkiye’de rejimin çöküş ilanı her an malum oluyor. Bir devleti ayakta tutan eğitim ve sağlık sistemidir. Bir de ordudur, ancak ordu zaten darbe söylemleriyle iğdiş edildiğinden ve paralı iç-dış çetelerle savaş yürütüldüğünden, yine DAİŞ taşeronluğu yapıldığından ordudan söz etmeye pek gerek kalmıyor. Mevcut durumda ordu denen, insanlı-insansız uçaklardır. Tüm söylemler kademeli olarak çöküşün getirdiği değişimlere halkın hazır olması hedefleniyor. Sağlık Bakanı aynı konuşma içinde hem en yüksek vaka düzeyine ulaştıklarını hem de okulları açacaklarını söylüyor. İlanı yapılan en önemli yenilik ise Hes! Hes uygulaması denilen, sağlık sisteminin çöktüğü, artık halkı taşıyamaz hale geldiğidir. ‘Hayat eve sığar’ (Hes) sözüyle evlerin hastahaneye dönüştürülmesinin de ilanı yapılmış oluyor. Kadın açısından ise ev denilen hanenin devletin bir hanesi olarak kurumlaşacağı, evlerin bir mahpushaneden başka birşeye dönüşmeyeceği kesindir.

Bu ilanın bir boyutu sağlık sisteminin çökmesi olurken diğer boyutu Foucault’un ifade ettiği haneler teorisinin artık devlete pahalıya mal olduğu, sömürüyü derinleştirmek adına bunu evlerde gerçekleştirmeye devam ettiğidir. İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmekten bunca ısrar edilmesi de toplumun yaşam alanlarının birinin bir kısmı olan evlerin, devletin hanesi tarzına dönüştürülmesine yönelik mühendislik zihniyetidir. Evlerin içinde zaten erkek koca şahsında bir devlet mümessili var olmasına rağmen bu anlaşmadan çekilerek erkeği daha fazla devletleştirmenin hukuki kılıfları oluşturulmaya çalışılıyor. Bir noktayı eklemek gerekir ki, bunca tartışmadan sonra İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme olmasa dahi, kadına yönelik şiddet ve katliamın kat kat artacağı kesindir. Çünkü devlet katil koca-baba vs katil erkeğe kefil olmakta ve teşvik etmektedir. Bunu defalarca açıklamış, yapılacak tüm saldırıların ailenin korunması kılıfıyla masumlaştırılacağını da belirtmiştir. “Dilin uzun ailenin huzuru bozuluyor. Eteğin kısa ailenin huzuru bozuluyor…” böylece uzayıp giden bir gerekçeler zinciri kadın katliamlarını arttıracak aile denilen de devletin hanesine tam dönüştürülmüş olacaktır. Türkiye bir damızlık kızlar ülkesine dönmek üzeredir.

Evde eğitim de buna odaklanmaktadır. Hayat eve sığar safsatası da buna odaklanmaktadır. Hayat eve nasıl sığar? Neden siz kendi evinizde değilsiniz peki? Neden başkalarının evinde, yurdunda yeni vatan söylemleri uydurarak geziyorsunuz? Neden Libya’da, Irak’ta, Suriye’desiniz? Yemen’de ne yapıyorsunuz? Vatanın her karışı, bir çakıl taşı söylemi artık demode oldu. Yayılmacı politikalar yavru vatan söyleminden sonra bir vatan daha yarattı. Şimdi de mavi vatanın her damlası deniyor. Gülünesi dahi değil. Böyle söylemlerin bu halka, bu milyonlara layık görülmesi utanılası ve kınanılası bir durum.

Bunca çöküşü neyle gizlemek mümkün?

Sana bir kötü bir iyi haberim var demiş biri. Öteki önce kötüyü söyle demiş. Pat diye “Baban öldü!” cevabını almış. Bizimkinin yüzü düşmüş. Biraz sonra iyiyi de söyle bari demiş. Ötekisi kendinden emin ve tuzu kuru: Temiz öldü demiş.

Bunca kötü duruma rağmen, Sağlık Bakanı’nın felaket söylemleri felaket olarak algılanamıyor, üstelik anında unutuluveriyor, herkes Erdoğan’ın müjdesine gülmeye hazır bekliyor! Erdoğan-Bahçeli iktidarının tüm söylemleri oy artırmaya odaklanmış demagojiden başka bir şey değildir.

Erdoğan-Bahçeli hükümeti Türkiye’de kurumsallaştırdıkları faşizmi tüm Ortadoğu’da hegemonya haline getirmeye çalışıyor. Bunun tek engeli ise Önder Apo ve PKK’dir. Bunun dışında önlerinde duracak güç, etken, kurum, grup vs yoktur. Bundan dolayı da nerde Önder Apo ve PKK esintisi varsa saldırıyorlar. Bugün istenen her türlü baskının yapılmamasının tek engeli Kürdistan Özgürlük Hareketidir. Bundan dolayı da PKK’nin tasfiyesi için yapmayacakları kötülük olamaz. KDP’nin içine çekildiği durum bununla izah edilebilir. Suriye’de, Kuzey Doğu Suriye’de yapılanlar kötülüğün sınırsızlığını göstermeye yeter de artar bile. Erdoğan-Bahçeli faşizminin içerde yaptığı da “dış mihraklar” söylemi adı altında muhalefeti iktidarın sözcüsü haline getirmek oldu. Muhalefetin durduğu yer, TC’nin Suriye’de yaptıklarına, Efrîn’de yapılan Kürtsüzleştirme, iradesizleştirme, insan kaçırma, öldürme, çeteleri virüsten daha hızlı şekilde her yere yayma, ölenin organlarını çalma ve daha sayısız uygulamayı doğru ve haklı görmek, teşvik etmek, hatta roketleri imzalayıp göndermek oldu. Efrîn’de tüm bu kirli uygulamaları yapanların, sonrasında tecavüzcü olarak örgütlenip Bakurê Kurdistan’a sürülmesi de normal görülmektedir. Buna rağmen sahte abd karşıtlığı adı altında iktidara payanda olmak da muhalefetin diğer işi oldu.

Türkiye’de muhalefet diye bir şey yoktur. İktidar ve muhalefet, toplamında geniş bir koalisyondur.

Türkiye’deki rejim cumhuriyet adı altında kurumlaşmış faşizmdir. Karşı duran tek güç ise Önder Apo ve Özgürlük Hareketidir. Başka çözüm olasılığı da mümkün değildir.

Türkiye’de iktidar ve muhalefet olduğunu söyleyenlerin durumu da budur. Hepsi, tuzu kuru temiz ölüm vaaddediciliği yapmaktadır. Halbuki Türkiye’de toplum Erdoğan-Bahçeli iktidarında temiz ölemeyecek kadar kirletilmektedir. Halka yapılan anlık saldırılar ve halkın içine düşürüldüğü yaşam koşulları, temiz ölüm olasılığını ortadan kaldırmıştır. Halkın enerjisi sıfırlanmışken doğal gaz gibi enerjilerin bulunduğuna dair haberlerin halkı sevindirmesi beklenemez. Mevcut durumda iyi haber yoktur, bir müjde de yoktur. Zalimin, faşistin, tecavüzcünün iyi haberi de olmaz. Bundan dolayı direnişi yükseltmekten başka olasılık da yoktur.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.