Fırsatlar ve olanaklar

Demir ÇELİK yazdı —

  • Kaos yarat, kaosu yönet stratejisi, dönemsel olarak denetimli ve kontrollü çatışma stratejisi ile halkları ve inançları devletli sisteme entegre etmeye dönüştürülmüştür.
  • Dönemsel bu stratejinin uzun erimli olma ihtimali zayıf da olsa, bu yaklaşım halklara hem fırsatlar ve olanaklar sunuyor hem de derinlikli yapısal ve tarihsel krizlere neden olmaktadır.

Birinci paylaşım savaşı sürecinde Osmanlı, Prusya, Çarlık Rusya vb. imparatorluklar çözülüp parçalandı. İkinci paylaşım savaşı sonrasında ise Britanya, İspanya, Fransa, Portekiz ve Hollanda‘ya bağlı sömürgelerde fiziki işgal sonlandı. Bütün bunlara rağmen dünyada geniş ölçekte emperyalizme ekonomik ve siyasi bağımlılık devam ediyor. Ancak günümüzde emperyalizm, bu bağımlılığı zor aygıtları yerine, daha çok bilgi iletişim araçları ve teknolojik gelişmeler üzerinden kolonyalizmi sürdürmektedir. Dolayısıyla dünya; merkeziyetçi, tek kutuplu, endüstriyel ve geleneksel yapıdan parçalı, dijital, doğa temelli ve çok odaklı bir yapıya doğru hızla evrilmeyi yaşıyor. Daha az maliyetli ve daha çok kâr getiren bu evrilmeyi Ortadoğu’daki gelişmelerde de görmek mümkündür.

Geçen hafta Lozan Antlaşması’nın 102. yıldönümü geride kaldı. Birinci paylaşım savaşı sürecinde çöken ve çözülen Osmanlı İmparatorluğu’nun bakiyesi üzerinden çok sayıda ulus- devlet şekillendi. Ortadoğu coğrafyasında açığa çıkan çok sayıdaki bu ulus-devletler, halkların ve inançların inkarı üzerinden yükseldiler. Lozan Antlaşması, ulus-devletlerin bu tekçi, inkarcı ve katı merkeziyetçi yapısallığının tescilinin anlaşmasıydı. Lozan Antlaşması’yla Ortadoğu’da yaşayan Kürtler, Filistinliler, Aleviler, Êzidîler, Şiiler, Dürziler, Hussiler başta olmak üzere birçok etnik kimlik ve inanç yok sayıldı, katliam ve soykırımlardan geçirildiler.

Ancak gerek 3. Dünya Savaşı sürecinde, gerekse son 15 yıllık gelişmeler sonrasında Ortadoğu’daki bu halklar ve inançlar, görünür olmaya başladıkları gibi mücadeleleri ile devletli sistemi zorlayan temel dinamik oldular. Özellikle 7 Ekim İsrail-Hamas savaşıyla zirvesini yaşayan bu yeni süreçte, devlet ve iktidar dışı olan bu halkları ve inançları devletli sistemin kapsamına alma stratejisi, Ortadoğu’nun yeniden dizaynının temel yaklaşımlarından biri olmaktadır. Kaos yarat, kaosu yönet stratejisi, dönemsel olarak denetimli ve kontrollü çatışma stratejisi ile halkları ve inançları devletli sisteme entegre etmeye dönüştürülmüştür. Dönemsel bu stratejinin uzun erimli olma ihtimali zayıf da olsa, bu yaklaşım halklara hem fırsatlar ve olanaklar sunuyor hem de derinlikli yapısal ve tarihsel krizlere neden olmaktadır. Kırılganlıklarıyla riskler ve tehlikeler de içeren bu süreçte, eğer halklar ve topluluklar bu dönüşüm stratejisine uygun pozisyon alabilirlerse, önemli fırsatlar ve olanakların sahibi olmaları da mümkündür. Çünkü dünya genelinde yaşanan bu dönemsel dönüşüm stratejisi, Ortadoğu’da açığa çıkan halkların ve inançların demokratik entegrasyonunu da kapsamına almak durumundadır. Dünya genelinde yaşanmakta olan bu dönüşüm sürecini ele aldığımızda, açığa çıkan olanak ve fırsatları lehimize kullanmamız için yapılması gerekenleri daha iyi görmüş olacağız.

1 - Çok kutuplu dünya yaşanıyor olması:

- ABD, Çin, AB, Rusya ve bölgesel güçler (Hindistan, Brezilya vb.) güçler dünya genelinde hegemonik güç olmanın çelişkisi ve çatışması içindedirler.

- Çoklu aktörün varlığı, jeopolitik dengelerin, ittifak ve güç birliklerinin günübirlik değişim potansiyeli taşıyor. Bu temelde de; BRICS+, AUKUS, QUAD, ŞİÖ, G20, G7, AB gibi bölgesel ve küresel ittifakların oluşumu giderek çoğalacaktır.

- BM, WTO, IMF, Avrupa Konseyi gibi uluslararası kurumlar, nitelikli etkinlikte ve işlevde olmadıkları için dünya genelinde sağ popülizm ve faşizm iktidarı yaşanıyor. Bu iktidarların kontrolsuz ve denetimsiz savaşları sonucu halkların ve inançların soykırım tehlikesi var.

- Çok kutuplu dünya, jeopolitik gerilim ve savaş riski yanında yeni güç dengelerinin oluşumuna ve yerel güçlerin yükselişine de fırsat veren karakterde olduğu için örgütlü olanların kazanacağı bir dinamizme sahiptir.

2 - Yapay zeka ve teknolojik devrim:

- Yapay zekâ, biyoteknoloji, kuantum bilgi işlemi ve uzay teknolojisi gibi alanlar devletlerin ve şirketlerin yeni silahlanma yarışına dönüşmüştür.

- Teknolojik alandaki bu devrimsel gelişmeler iş gücü piyasasını, eğitim sistemini ve insan toplumsallığını yeniden şekillendiriyor.

- Bilgiye erişim kolaylaştıkça, dezenformasyon ve kutuplaşma artıyor. Dijitalleşme hem algı ve manipülasyona neden olmakta, hem de otoriter denetim sistemlerine yol açmaktadır.

- Yapay zeka ve teknolojik gelişmeler, işsizlik ve etnik sorunlara yol açmakla birlikte verimliliği artırma, eğitim ve sağlık alanlarında devrimsel hamlelere de fırsat verme potansiyeli taşıdığından, bu teknolojileri kullanma becerisi ve kapasitesine sahip olanları büyük fırsatlar beklemektedir.

3 - İklim krizi ve kaynak savaşları:

- Küresel ısınma 1,5 °C sınırını zorluyor, 2030’a kadar geri dönüşü olmayan eşiğe yaklaşabilir.

- Su, enerji, toprak ve gıda kaynakları azalırken, kitlesel göçleri, gıda krizleri ve iç savaşları tetikliyor.

- Yeşil dönüşüm (enerji geçişi) hızlanıyor, o oranda jeopolitik çatışmaları da artırıyor: Lityum, kobalt, hidrojen, nadir toprak elementleri yeni stratejik madenler olarak öne çıkıyor.

- Küresel ısınma ve iklim krizi göçler, doğa felaketlerinin yaşanması riskine neden olurken, aynı zamanda temiz enerjiye ve sürdürülebilir doğal seleksiyon bilincinin yaygınlaşmasına da yol açacağından, Kürdistan gibi su kaynakları açısından önemli potansiyele sahip coğrafyalar stratejik önemde olacaklardır.

4 - Toplumsal arayış ve kimlik krizi:

- Bireyler ve toplumlar aidiyet, adalet ve eşitlik arayışlarında siyasi kutuplaşma ve yabancılaşma artarak devam ediyor.

- Milliyetçilik, dincilik, cinsiyetçilik artarak ve yaygınlaşarak toplumları esaret altına alıyor.

- Halklar ve inançlar geleneksel devletleri, şeffaf, adil, katılımcı ve sürdürülebilir demokratik toplum arayışındalar.

- Dünya genelindeki toplumsal ve kimliksel arayışların çelişki ve çatışma riski yanında, devlet ve iktidar dışı halkların devletli sisteme entegrasyonu, beraberinde daha katılımcı demokratik toplumsallığın oluşumuna fırsat verme potansiyeline sahiptir. Örgütlü halkların demokratik haklarına kavuşma olanak ve imkanları her zamandan daha olasıdır.

5 - Küresel ekonomideki belirsizlikler:

- Enflasyon, borç krizi, tedarik zinciri problemleri gibi etkiler Covid sonrası kalıcı hale geldi.

- Bireycilik, bencillik öne çıktı. Sendikasızlık topluma dayatıldı, kolektiflikten ve örgütlülükten kaçma gelişti.

- Ticaret, alım ve satımlarda friendshoring (dost ülkelerden) ve yakın tedarik zinciri stratejileri gelişmeye başladı.

- Dijital paralar, blockchain tabanlı sistemler ve merkez bankası dijital para birimleri (CBDC) ekonomiyi dönüştürüyor, bu finansal gözetim sorunlarını da beraberinde getiriyor.

- Ekonomideki belirsizlikler ve güçler dağılımı yoksulluk, açlık, sefalet ve eşitsizliğe neden olmaktadır. Bu riskin yanında, yeni iş sektörlerinin ve yerel kalkınma modellerinin de açığa çıkma fırsatı söz konusu olacağından, Kürdistan coğrafyası gibi bakir coğrafyalar öne çıkma potansiyeli taşıyor.

Söz konusu bu gelişmeleri göz önünde bulundurduğumuzda, Türk devletinin Kürt’e ve Kürdistan’a olan ilgisi daha da net anlaşılmış olacaktır. Onların pragmatist yaklaşımlarına karşın, bizler demokratik siyaset üzerinden ne denli yaygın ve güçlü örgütlü mücadele geliştirebiliriz sorusu öne çıkmaktadır.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.