Görmeyen gerilla barışı görürken
Veysi SARISÖZEN yazdı —
- Barışın gereğini yapmak yerine, “tarafsız” bir kurum gibi, “siz ne diyorsunuz?” diye sorup “demokrasicilik” oyunu oynamanın alemi yoktur. “Barış istiyor musunuz?” diye sorulmaz, barış ilan edilir.
Eğer yanlış okumadıysam, gerillayla savaştığı sırada yaralanan bir ordu mensubu TBMM Komisyonu'nda konuşurken, bir gözündeki protezi çıkarmış, karanlık göz oyuğunu teşhir etmiş ve muhtemelen özellikle Komisyon üyesi kadınları dehşete düşürmüş. Bu ordu mensubu belli ki bu gösteriyi Komisyon’u barışa karşı etkilemek amacıyla yapmış.
Bir an düşündüm. İki gözünü kaybetmiş bir kadın gerillayı hatırladım. Gencecik güzel yüzünde mavi göz bebeklerinin insanı görür gibi bakışı aklıma geldi. Yeminle söyleyeyim, uzun konuşmamız boyunca görmediğini bir an olsun anlayamadım. “Sesimi” görüyordu. Eğer orduyla savaştığı sırada yaralanan bu gerilla “eşitlik gereği” Komisyon’da konuşsaydı, asla böyle bir brutal ajitasyona tenezzül bile etmezdi.
TBMM Komisyonu, vazgeçtim demokrasiden, asgari olarak barış amacıyla kuruldu. Bu komisyonda savaşta vurulmuş, organlarını kaybetmiş olan subayların, astsubayların, paralı askerlerin değil, onların annelerinin, eşlerinin ve çocuklarının yeri olmalı. Çünkü ordu mensuplarının savaşta vurulmuş olmaktan şikayet hakları yoktur. Vurmak için orduya yazılmışlar, vurmuşlar ve vurulmuşlardır. Ne alacakları ne de verecekleri vardır.
Komisyon “savaş isteyenlerle barış isteyenleri” eşitliyorsa, “savaş isteyenleri de dinleyelim, barış isteyenleri de dinleyelim, bakalım hangisi haklı” gibi münasebetsiz bir “tarafsızlık” oyunu oynuyorsa, Komisyon’daki partilerin temsilcilerine sormak gerekir: Siz ne istiyorsunuz? Barış mı istiyorsunuz, yoksa savaş mı?
Barış olsun mu olmasın mı sorusu referandum sorusu olamaz. Hele bu soru, hepsi değilse de büyük bir kısmı devlet, MİT ve polis tarafından kurulmuş, kırk yıldır savaş propagandasında, psikolojik savaş ajitasyonunda kullanılmış “derneklere”, “görevlilere” sorulamaz.
Savaşın devamında ülke felakete sürüklenecekse, bunu “gizli oturumlarda” değil, halka açıkça açıklamak zorunludur. Halk savaşın ne sonuç doğuracağını devletin ağzından duymalıdır. Üç-beş intikamcının kurbanı olmamalıdır.
Eğer amaç gerçekten barışsa, TBMM Komisyonu'na “biz askerler ve gerillalar savaştık, şehitlerimiz var ve bizler de gözlerimizi, kollarımızı, bacaklarımızı kaybettik, artık savaşta kimse şehit düşmesin, gazi olmasın, işte gözlerinizin önünde daha düne kadar birbirini öldürmek için savaşan biz askerler ve gerillalar kucaklaşıyor, barışıyor ve helalleşiyoruz” diyenler çağrılmalı. Eğer amaç halka barışı anlatmak ise böyle yapılmalı.
Böyle yapılırsa bilin ki, sözünü ettiğim intikamcı örgütlere üye olmayan binlerce asker ve zaten tek bir intikamcı slogan atmamış binlerce gerilla, görmeyen gözleri, tutmayan elleri ve yürümeyen bacaklarıyla Komisyon’da kucaklaşacaktır.
Devletin görevi şu anda kendi eliyle yarattığı Türk halkının saflarında “Kürt düşmanı, intikam yanlısı” çarpıtılmış psikolojik hastalığı sağaltmak, barışın “toplumsallaşmasını” gerçekleştirmektir. Kırk yılın sonunda “barış” kararı vermiş olan devletin ta kendisidir. Gereğini yapmak yerine, “tarafsız” bir kurum gibi, “siz ne diyorsunuz?” diye sorup “demokrasicilik” oyunu oynamanın alemi yoktur. “Barış istiyor musunuz?” diye sorulmaz, barış ilan edilir. Soracak idiyseniz, kırk yıl önce bu halka, sonuçlarını dürüstçe açıklayarak “savaş istiyor musunuz?” sorusunu soracaktınız.
Gerçekte parlamentolar “savaş kararında” tek karar verici olmalıdırlar. Devlet dayatmasına izin vermemelidirler. Ama eğer devlet barış kararı almışsa bir istisna olarak bu karara parlamento uymalıdır.
TBMM Komisyonu devletin karar verdiği barışın somut adımlarını atma konusunda görevlidir. Devlet kararının anayasal, hukuki bir zemine oturması, Komisyon’daki partiler tarafından sağlanacaktır. Barış kararı Başkan Abdullah Öcalan’la, dolayısı ile PKK ile devlet arasında yapılan müzakereler sonucunda alınmıştır. Bu kararın nasıl uygulanacağı da TBMM’nin görevidir.
Üçüncü Dünya Savaşı şartlarında barış Türk devleti için “beka” sorunudur, Kürt halkı için “özgürlük” sorunudur. “Demokratik uzlaşma” çoğunluk oyuyla gerçekleşmez. Taraflar arasında “beka” sorunuyla, “özgürlük” sorununun optimal dengelenmesiyle gerçekleşir. Komisyon’un işi “barış mı savaş mı” sorusuna yanıt vermek değil, bu optimal dengeyi kurmaktır.
Komisyonda intikamcı ajitasyon bu dengeyi bozar.
Eğer Komisyon toplantısında göz protezini çıkarıp, üyelere karanlık göz çukurunu gösteren ordu mensubu, “savaştım, gözümü kaybettim, barış istiyorum” deseydi, sözünü ettiğim optimal dengenin gerçekleşmesine ve devletinin beka sorununu çözmesine, savaştaki trajik “kahramanlıklarından” çok daha fazla hizmet etmiş olurdu.
Tıpkı iki gözünü kaybeden gerillanın “barış” diyerek halkının özgürlüğüne hizmet etmekte olduğu gibi…
