Hydra- Selefi biyolojik ilişki
Şemsettin ÖZER yazdı —
- Ayrı ayrı fraksiyonlar, örgütlenmeler görünseler de ve tek merkezden yönetilmeseler bile, Müslüman Kardeşler, Selefi hareketler, DAİŞ, Taliban ve AKP gibi muhafazakâr eril zihniyetli Selefi oluşumlar aynı kaynaktan beslenirler.
Mitolojiler, bir toplumun kültürüne, inanç sistemine ve tarihine derinlemesine kök salmış, genellikle efsanevi ve sembolik hikâyelerden oluşan bir anlatılar bütünüdür. Bu hikâyeler, toplumsal hakikatleri ve gerçeklikleri en derin şekilde yansıtma kapasitesine sahiptir. Bu mitolojilerden biri de Antik Yunan mitolojisinde geçen Hydra (Lerna Ejderi) efsanesidir.
Antik Yunan mitolojisi, kendine has bir tanrılar, kahramanlar ve canavarlar sistemiyle özdeşleşmiş mitlerden oluşur. Bu anlatılarda, güçlü bir kahramanın karşılaştığı zorluklar ve yenilmez gibi görünen canavarlar merkezi bir yer tutar. Bu bağlamda, Lerna Gölü'nün yakınlarındaki korkunç bir yaratık olan Hydra, Yunan mitolojisinin unutulmaz canavarlarından biridir. Hydra'nın hikâyesi, "Herakles’in 12 Görevi" içinde önemli bir yere sahiptir ve kahramanın bu canavarı yenme mücadelesini anlatır.
Hydra, devasa, çok başlı bir ejderha olarak tasvir edilir. Bu mitolojik yaratık, bir başı kesildiğinde yerine iki yenisinin çıkması, zehirli nefesi ve ölümsüzlüğe yakın direnciyle bilinir. Canavarın nihai yaşam kaynağı, derinlerdeki bir köke bağlıdır; bu nedenle başlarını kesmek onu yenmeye yetmez, kökünü kurutmak gerekir.
Bu mitolojik imge, günümüzün siyasi ve toplumsal sorunlarını analiz etmek için güçlü bir metafor sunar. Mitolojiye göre Hydra; şeriatçı, Sünni Selefi gruplar (DAİŞ vb.) ve onlarla iş birliği içinde olan yapılanmalarla mitolojik ortaklık özellikleri taşır. Türk devletinin İslamcı düşünüşü (İslam olmayan tüm inançları reddederek), Kemalist düşünüşü ise (Türk olmayan her etnik ve kültürel grubu yok sayarak) devlet yapıları ile devlet bünyesini Hydra'ya dönüştürerek halkları zehirliyor. Onun ikizi ise, Kürtlere karşı birleşen Selefi yapılanmalardır. Türk devleti, Rojava'ya karşı yıllarca Kürtlere karşı Hydra canavarı besledi. İşte Türk devletinin Kürtlerle olan tarihsel kardeşliği budur. Bu benzetmede, Hydra'nın çok başlılığı, yok edilmesinin zorluğu ve sürekli yeniden üreme kapasitesi, bahsi geçen ideolojik ve siyasi oluşumların doğasına uyumlu olan Kürt ve demokrasi karşıtı AKP ile birebir benzer tarihsel bir nitelik taşır. Bu, "Hydra zihniyetinin" Ortadoğu'da huzuru engellediğini, Kürt-Türk ve tüm halkların birlikte yaşama özlemini zehirlediğini gösterir ve bu nedenle kökü kurutulmadığı sürece (Vahabilik, Müslüman Kardeşler, El Kaide, Taliban, DAİŞ gibi) türevleri sürekli çoğalarak yeni katliamlar yapacak, kadınları pazarlarda satarak palazlanacaktır. Dolayısıyla bu zihniyetler, en demokratik anayasalar (koşulların dayatmasıyla) yapılsa da en ufak fırsatta Selefi zihniyeti ve kafatasçı tek ulusçu zihniyeti hortlatacaktır. Erdoğan’ın “Kılıç, kanında çıkarsa kaleme ve kelama yer kalmaz”, ardından Rojava'yı tehdit ederek “Yönünüz ya Şam ya da Ankara olmalı” sözü, Kürt karşıtlığı olmakla birlikte Ortadoğu'da bir şeriat imparatorluğu kurup kendisinin de ulemanın başı olma hayalinin dışa yansımasıdır. Oysa bilinmeli ki Kürt Özgürlük Hareketi felsefesi, hem kalemin nasıl kullanılacağını öğreten hem de kılıcı nasıl ustaca kullanabilen kahraman bir halk yaratmıştır.
Dolayısıyla bunlar ayrı ayrı fraksiyonlar, örgütlenmeler görünseler de ve tek merkezden yönetilmeseler bile, Müslüman Kardeşler, Selefi hareketler, DAİŞ, Taliban ve AKP gibi muhafazakâr eril zihniyetli Selefi oluşumlar aynı kaynaktan beslenirler.
Evet, Hydra’nın bir “başı” etkisiz hale getirildiğinde (ör. El Kaide’nin çökertilmesi), diyalektik bir tepkiyle yerine iki yeni baş çıkar (ör. DAİŞ ve diğer fraksiyonlar). Bu, mücadelenin sadece görünen formlarla değil, onları besleyen zihniyeti ve bataklığı kurutmadan sürdürülmesi halinde en ufak bir fırsatta yeniden ortaya çıkacaklarını gösterir. AKP’nin Rojava düşmanlığının nedeni budur ve süreci zehirlemeye çalışan da AKP ve onun medyasıdır.
Kök ideoloji ve beslenme kaynağı
Merkezi dogma: Tüm bu fraksiyonlar farklı politik taktikler taşısa da, şeriatçı hukuk, ümmetçilik, kadın karşıtlığı, demokratik modernite düşmanlığı gibi ortak doktrinel temelleri paylaşır.
Kaotik ama örgütlü yapı: Görünüşte bağlantısız ve kaotik bir çok-başlılık izlenimi verse de, hepsi aynı ideolojik bedene ve ortak bir merkezî ruha (ortak hedefler ve Selefi olmayan her şeyi düşmanlaştırarak) bir korku imparatorluğu yaratmaya çalışıyorlar.
Hydra alegorisi, AKP'yi ve onun Siyasal İslamcı hareketlerle olan ilişkisini anlamak için diyalektik bağının tarihsel arka planını ve ortak çıkarlarını analiz etmeden, açığa çıkarılmadan ve dünyaya teşhir edilmeden Ortadoğu'da demokratik bir halklar birliğinin oluşması çok zordur. Rojava bu birliğin modelini oluştururken, Hydra zihniyetli AKP ve Selefi yapılanmalar, özgür gelecek ve bir arada yaşama özlemini zehirlemeye çalışıyorlar.
AKP’nin anti-tezi olarak HTŞ, DAİŞ…
Buna göre:
1. "Baş" ve "kök" diyalektiği: AKP, Hydra'nın modern siyaset sahnesindeki en görünür, meşru ve güçlü "başı" olarak okunabilir. DAİŞ, El Kaide gibi örgütler, aynı ideolojik kökün (Vahhabi-Selefi-fundamentalist gelenek) vahşi, kontrolsüz ve radikal tezahürleriyken; AKP, aynı kökün "devlet aklı" ile uzlaşmış, kurumsal yapılar içinde örgütlenmiş ve hegemonik bir güç olmayı hedefleyen "başka bir tez"idir. Birinin (radikal örgütler) şiddetle dışarıdan yıkmayı denediği düzene, diğeri (AKP) içeriden nüfuz ederek dönüştürmeyi amaçlar. Bu, aynı kökenden türeyen iki farklı, hatta zamanla çatışan stratejidir ama Kürt ve demokratik halklar birliği karşısında birleşen ikizlerdirler.
2. Yeniden-üretim mekanizması: Herakles'in bir baş kestiğinde iki yenisinin çıkması, bu zihniyetle mücadelenin paradoksunu temsil eder. Örneğin, Batı'nın El Kaide'ye (bir baş) karşı askeri mücadelesi, istikrarsızlaştırdığı coğrafyalarda DAİŞ (iki yeni baş) gibi daha vahşi bir örgütün doğmasına yol açmıştır. AKP, bu diyalektiği yönetme iddiasındadır. Kendini, bu radikal başlara karşı "ılımlı İslam" kalesi olarak sunarak Batı'dan meşruiyet sağlamaya çalışmıştır (DAİŞ - HTŞ lideri El - Şara’ya kravat takarak(!) olduğu gibi), aynı zamanda onlarla ideolojik kökü paylaşmanın getirdiği bir taban desteğini de mobilize edebilir. Yani, radikal hareketlerin varlığı, AKP'nin "ılımlı" kimliğini meşrulaştıran diyalektik bir "anti-tez"dir. Sentezde ise HTŞ (Türk destekli muhalif gruplar) ile birleşirler.
3. Kökün inkarı ve sahiplenilmesi: AKP'nin bu diyalektik ilişkideki en hassas noktası "kök"le olan bağıdır. Resmi söylemde, kendini DAİŞ gibi yapılardan kesin bir dille ayırarak kökü inkar eder. Ancak, siyasi söyleminde, eğitim politikalarında ve toplumsal mühendislik projelerinde, o radikal başları da besleyen geleneksel, muhafazakar, mezhepçi ve otoriter "köke" ait sembolleri, retoriği ve değerleri sahiplenir ve yeniden üretir. Bu ikircikli tavır, onu Hydra'nın en sinsi ve etkili başı yapar: Çünkü imha edilmesi gereken bir "canavar" değil, seçilmiş, meşru bir "iktidar" görünümündedir. Asıl mücadele, onun görünürdeki politikalarıyla değil, bu derindeki ideolojik kökü kurutmakla ilgilidir.
Sonuç olarak, Hydra miti, AKP'yi salt bir "yöneten parti" olarak değil, çok daha büyük, tarihsel ve ideolojik bir fenomenin çağdaş tezahürü olarak görmemizi sağlar. AKP, bu diyalektik ilişkiler ağında hem bir "baş", hem radikal tezahürlere karşı bir "anti-tez" hem de nihayetinde aynı köke bağlı olduğu için nihai hedefi besleyen bir "sentez" işlevi görmektedir. Gerçek anlamda bir dönüşüm, Herakles'in yaptığı gibi, görünen başlarla değil, onları sürekli yeniden üreten ideolojik, ekonomik ve toplumsal köklerle hesaplaşmayı gerektirir.
