İktidarın yeni oyunu

Demir ÇELİK yazdı —

  • Yakın gelecek beklenmedik gelişmelere yol açacağa benzer. Türkiye ya Kürdistan karşıtı stratejisini terk ederek, ortak yaşama yol vererek varlığını sürdürecek ya da inkarcı ve faşist bu stratejisinde ısrar ederek büyük kaybedecektir.
  • Doğu Akdeniz’den çıkarılacak fosil yakıtların Kıbrıs ve Yunanistan üzerinden Avrupa’ya taşınmasından dıştalanan Türk devleti, barbar SMO ve DAİŞ çeteleri ile bölgede söz sahibi olmanın kirli hesapları içindedir.

Türk ulus- devleti, yüzyıldır toplumun çoklu kimliğine ve çoklu kültürüne dayattığı inkâr ve imha politikaları nedeni ile toplumda rıza üretmede zorlanıyor. Kürt ve Kürdistan karşıtı stratejisi nedeni ile sürdüre geldiği savaş, başta siyasal ve ekonomik kriz olmak üzere çoklu krize neden olmuş, toplumda itirazlara yol açmıştır. Kürt sorununa her zaman askeri ve güvenlikçi politikalar eksenli yaklaştığından, Bakur’un yanısıra Başûr ve Rojava’yı da işgal etmek onun yüzyıllık stratejisiydi. Kemalist- militarist devletin yüzyıllık bu stratejisi ile hareket eden AKP-MHP faşist bloku, yakın zamana kadar ‘ikinci kurtuluş savaşı’ diyerek Kürt’e soykırımı dayattı, ‘Yeni Türkiye’ diyerek Türkiye halklarına tek adam diktatörlüğünü dayattı. Uluslararası meşruiyeti hiçe sayarak neo- Osmanlıcı yayılmacı politikası ile çevresini ve çeperini işgal ve ilhaka kalkıştı. Rojava’da halkların ve inançların demokratik ulus perspektifi ile buluşması ve ortak yaşamı ete kemiğe büründürmesini sindirmeyen iktidar, Kürdistan karşıtlığı stratejisini güncelleyerek Kürdistan statüsü önüne geçmeye kalkıştı. Kürt Siyasal Hareketi’nin Bakur Kürdistan’da demokratik konfederalizmi inşaya, demokratik özerkliği ete kemiğe büründürmesine paralel düzeyde, Rojava’nın kantonlar sistemi ile demokratik konfederalizmi demokratik ulus perspektifi ile inşa etmesi, Türk devletini 30 Kasım 2014’te yeni kararlaşmalar içinde olmak zorunda bıraktı.

Bin yıllık Türk-Kürt ilişkisini hiçe sayarak Kürt ve Kürdistan karşıtlığında, devlet 2017 yılında yeniden dizayn edildi. Erdoğan etrafında “yerli ve milli” tüm güçleri buluşturan devlet, Kürt ve Kürdistan statüsünü engellemek amacıyla siyasal, sosyal, askeri, diplomatik ve kültürel çalışmalar eşliğinde topyekûn saldırı konsepti ile fiziki soykırımı devreye koydu. Birbiri ile tarihsel ve siyasal amaçları çelişen ve çatışan güçlerin uzlaşması, Kürt statüsü nedeni ile kutsal devlet etrafında “yerli ve milli” olanların ittifakına neden olmuş, tüm ulusalcı ve şoven milliyetçi kesimlerin, yüz yıllık jeo-stratejisi gereğince ‘Milli Şef’in otoritesi etrafında kenetlenmesine yol açmıştı.

Bu sayede Musul, Kerkük ve Rojava’yı "Misak-ı Milli sınırlarım" diyerek Kürtlere karşı savaşında sınır tanımadı. Medya Savunma Alanları, Şengal, Maxmur ve Rojava’da kirli savaşında sınır tanımadı. Vahşi ve barbar çeteleri, ırkçı, faşist paramiliter güçleri, askeri ve polisi devreye koyarak yayılmacı fiziki, siyasi ve kültürel soykırımı Kürtlere dayattı. Alevilere ve demokrasi güçlerine dönük siyasi ve kültürel soykırımında sınır tanımadı. Bütün bunlara rağmen Kürdistan’ı bir bütünen işgal edemedi. Küresel emperyalist güçlerin jeo-stratejik çıkarlarıyla işgalci bu politik strateji çelişince, yeni bir yol arayışı içine girmek Türk devleti için zorunlu gelişme oldu. Kürdistan statüsüne savaş ve işgal ile engel olamayacağına ikna olan devlet, başka yol ve yöntemlerle kendi bekasını sürdürmeye bakıyor. İçeride ve dışarıda düşmanlar yaratarak, toplumda rızalık üreten devlet, son yıllarda toplumu iknada da zorlanmaktadır. Türkiye toplumu son bir yıldır iktidara rızalık vermemekte, her tür faşizan uygulamaya karşı meşru zeminin kendisine tanıdığı olanaklar çerçevesinde itirazını yükseltmekte, yeni mücadele araçlarının arayışı ile yan yana birlikte mücadeleyle kazanacağı umudunu yükseltmektedir.

Ortadoğu genelinde, Suriye ve Rojava özelindeki gelişmeler paralelinde toplumda yükselen itiraz ve direniş, iktidar bloku bileşenlerinde beklenmedik tepkilere neden olacağı da açığa çıkmıştır. Söz konusu bu iki dinamiğin açığa çıkardığı sinerji sonucu devlet ve iktidar blokunda, ciddi pozisyon değişimlerine, ittifak güçleri arasında önemli çelişki ve kırılmalara neden olacağı açıktır.

Amerika, İngiltere, Fransa, Almanya’nın Suriye’nin geleceğinde asgari müşterekte anlaşmış olmaları karşısında Türkiye, Suriye’de kendisine bağlı SMO çeteleri ile pozisyon alarak, Lazkiye üzerinden Akdeniz koridorunu denetiminde tutmaya çalışmaktadır. Üçüncü Dünya Savaşı’nın de-fackto koşullarında, Kürdistan’ı sınır güvenliği gerekçesi ile işgal ve ilhak ederek, Kürdistan statüsünü engellemek isteyen Türkiye’nin, tüm argümanlarını elinden alan Kürt Halk Önderi, ateşten topu devletin kucağına bırakması, yakın gelecekte beklenmedik gelişmelere yol açacağa benzer. Türkiye ya Kürdistan karşıtı stratejisini terk ederek, ortak yaşama yol vererek varlığını sürdürecek ya da inkarcı ve faşist bu stratejisinde ısrar ederek büyük kaybedecektir.

Yayılmacı politikasında ısrar eden Türk devleti, şimdi de Suriye’de Arap Alevilerin yaşadığı Suriye’nin verimli ve bereketli bölgesine göz dikmiş bulunuyor. Körfez ülkeleri, İran ve Suriye petrol ve doğal gazının Şengal, Deyre Zor üzerinden Lazkiye’ye oradan da Akdeniz’ e ulaştırılacağı bu güzergahı denetiminde tutmak istiyor... Doğu Akdeniz’den çıkarılacak fosil yakıtların Kıbrıs ve Yunanistan üzerinden Avrupa’ya taşınmasından dıştalanan Türk Devleti, vahşi, barbar SMO ve DAİŞ çeteleri ile bölgede söz sahibi olmanın kirli hesapları içindedir.

Bu kirli oyun neticesinde 8 Aralık 2024’ten beri Arap Alevileri soykırımı her boyutu ile derinden yaşamaktadır. Onbinlerce insan katledilmiş, binlerce köy boşaltılmış, selefist ve cihadist çeteler zoraki göçertilen onbinlerce Arap Alevisinin evine, malına ve mülküne el koymuştur. Dağlara, ormanlık alanlara sığınan onbinler temel yaşam koşullarından yoksun, gıdaya, suya erişememektedir. Rojava Özerk Yönetimi’nin Arap Alevileri ile dayanışma amaçlı gönderdikleri gıdanın bir kısmına el koyan selefistler, Uluslararası Sınır Tanımayan Doktor ve sağlıkçılardan oluşan sağlık ekiplerini engellemekte, her tür zulmü yapmaktan kaçınmamaktadır. BM, Avrupa Konseyi, Uluslararası İnsan Hakları örgütleri ise üç maymunları oynamaya devam etmektedirler.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.