İnsanın çelişkili doğasının kaynakları

Doğan Barış ABBASOĞLU Haberleri —

  • İnsan doğası tuhaf çelişkilerle doludur. Hiçbir canlıda insanın eylemlerinde gösterdiği tutarsızlık ve tezat bu kadar derin bir şekilde gözlemlenmez. Şiddet bu tutarsızlıkları en derin şekilde gözlemlendiği bir olgudur.

İnsanların nasıl olup da empati gösterebilen, sevebilen, işbirliği ve uyum içinde olabilen bir varlık olmanın yanısıra şiddete yoğun bir şekilde eğilim göstermesi bilim insanlarını en şaşırtan sosyal-psikolojik olgulardan biri.

Genovalı filozof Jean-Jacques Rousseau’ya göre insanlar doğal olarak barışçıl bir türdür ancak toplumsallıkla birlikte şiddet eğilimli bireyler haline gelirler. Batı aydınlanmasının önde gelen figürlerinden Thomas Hobbes ise “insan insanın kurdudur” der ve toplumsallaşmanın insanı medeni bir hale getirdiğini düşünür.

Planlı şiddet eğilimi

Rousseau ve Hobbes’un yaptığı çıkarsamaların hemen hemen eşit düzeyde haklı tarafları var. Bilim insanlarına göre insanların dürtüsel olarak şiddet gösterme eğilimleri zayıftır. Buna karşı planlı şiddet uygulama eğilimi ise fazladır.

Yani insanlar hoşlarına gitmeyen her şey için şiddet eğilimi göstermezler. Özellikle kendi grupları içerisinde tolerans toplumun bekası için esastır. Ancak planlı şiddet yani amaçlı şiddet söz konusu olduğu zaman insan şiddete yoğun eğilim gösterir. Kendine rakip olanı ortadan kaldırma insan toplumları içinde belli düzeyde kabul gören bir davranıştır.

Dilin gelişimi ve şiddet

Hayvanlar dünyasındaki en yakın akrabamız olan şempanzelerde hem dürtüsel olarak hem planlı olarak şiddet eğilimi güçlüdür. Yani bir şempanze kendi toplumu içerisinde reaksiyonel olarak, topluluk dışındaki türdaşlarına da planlı olarak şiddet gösterebilir.

Bilim insanları, insanların evriminde bir noktada farklı bir gelişim olduğunu öngörüyor. Bir şekilde insan türü, kendini evcilleştirerek, toplumu içerisinde genel olarak gevşek kurallarla desteklenen bir işbirliğini esas aldı. Ama buna karşı topluluk halinde planlı şiddet gösterme eğilimi ise güçlendi.

İnsanların nasıl kendini evcilleştirdiği büyük bir soru işaretidir. Bilim insanları bu sürecin yaklaşık 200 bin yıl önce başladığını düşünüyor. Özellikle planlı şiddet eğilim ile dilin gelişimi arasında direkt bir bağlantı kurulmakta.

Bilim insanlarına göre topluluk üyeleri kendilerinden çok daha büyük canlıları avlayabilmek için dil sayesinde kapsamlı planlar yapmayı öğrendi. Toplulukta etkin işbirliği ve başarı nedeniyle kendi içlerinde şiddeti kullanma oranları da düştü. Buna karşın rakip topluluklar, beslenmek için avlanan diğer canlılara yönelik şiddet ise planlı ve yaygın bir özellik göstermeye başladı.

Aşırı şiddet eğilimli bireyler ortadan kaldırılıyordu

Planlı şiddet sadece başka canlıları etkilemedi. Topluluğun genel olarak işbirliğine yatkın üyeleri, sıklıkla aşırı şiddet eğilimi gösteren ve dominant bireyleri de yok etme konusunda da yetenek kazandı. Bir nevi idam cezası uygulayan bu topluluklar evcilleşmenin yaygın bir şekilde insan toplulukları içerinde oturmasını beraberinde getirdi.

Bilim insanlarına göre bu süreç insan topluluklarında aşırı şiddet eğilimi olan insanların azalmasını sağladı.

Daha uyumlu olmanın avantajları

Daha az agresif ve daha işbirlikçi olmanın ilk insanlar için bir avantaj olması ve bu özelliklere sahip olanlara hayatta kalma ve üreme şansı vermesi de bilim insanlarının üzerinde durduğu noktalardan.

Alternatif olarak, insanların sadece büyük bedenleri ve beyinlerinin bir sonucu olarak daha az agresif ve daha işbirlikçi hale geldikleri de ileri sürülüyor. Bu özelliklere sahip hayvanlar tipik olarak davranışları üzerinde daha fazla denetim sağlar. Bu nedenle atalarımızın sadece beyinlerinin büyüklükleri nedeniyle daha az dürtüsel veya çabuk öfkelenen insanlar haline geldikleri düşünülebilir.

Bir diğer teori de erkeklerin kadınlar tarafından evcilleştirilmesidir. İnsan toplulukları içindeki dişilerin daha az agresif erkekleri, belki de bebeklere daha iyi bakım sağladıkları için daha çekici bulmuş olabileceği de ifade ediliyor. Bu konuda Kuzey Carolina'daki Duke Üniversitesi'nden Wrangham ve Brian Hare’nin yaptığı araştırmada pigme şempanzelerin neden şempanzelerden çok daha az şiddet yanlısı olarak evrimleştiği bu nedenle açıklanmıştır.

İlk toplumlar şiddeti azaltmak eğilimindeydi

Araştırmalar günümüzdeki insan nüfusu içinde sadece yüzde 1’den az bir kesimin diğer insanlara göre fazla şiddet eğilimi gösterdiğini ortaya koyuyor.

Nispeten yakın geçmişte dahi toplumsal düzene rıza göstermeyen, toplumsal yapıyı, siyasi otoriteyi tehdit eden insanların başına neler geldiğini düşünelim. Bu müeyyideler kaynağını erken dönemdeki bu toplum refleksinden alıyor. Tabii erken dönem toplumlarının derdi şiddeti azaltmaktı. Egemenlikli toplumlarda ise bu bambaşka bir mekanizmaya dönüştü.

Sonuçta dilin çok daha etkin bir hale gelmesiyle, bireyler komplike düşünceleri birbirleriyle paylaşmaya başladıkları noktada, çıkarlar için ortak hareket etme bilinci de gelişmeye başladı. Topluluk içinde başlayan bu etkinlik toplumun ortak bir koalisyonla yönetilmesinin yerini yaşlı adamın iktidarına bırakmaya başladı.

* New Scientist dergisinde ilk insanlar ve şiddet konusunda yayınlanan yazı dizisinden derlenmiştir.

 

*****

Su taşkınları yıkıcı olacak

Frontiers in Marine Science dergisinde yayınlanan bir araştırmaya göre küresel ısınmayla birlikte yaşanacak su taşkınlarının Asya, Batı Afrika ve Mısır’da büyük yıkımlara neden olabileceğini öne sürüyor.

Melbourne Üniversitesi'nden Dr. Ebru Kirazci ve Mühendislik Profesörü Ian Young liderliğinde yürütülen çalışma, sellerin etkisini azaltmak için kıyı savunma adaptasyon önlemleri alınmadığı takdirde, birçok gelişmekte olan ülkenin ulusal Gayri Safi Yurtiçi Hasılalarının (GSYH) yüzde beşinden fazlasına mal olacak bir zararla karşı karşıya kalacağını ifade etti.

Sözkonusu bölgelerdeki ülkelerin acilen kıyı savunma sistemleri inşa etmesi gerektiğini belirten uzmanlar "Bu araştırma, iklim değişikliğinin insani ve mali maliyetini ve etkilerinin ne kadar eşitsiz hissedileceğini gösteriyor" dedi.

Araştırmada "Gelişmekte olan ülkeler hem etkilenen insanlar hem de ekonomileri açısından yıkıma uğrayacak. Gelişmekte olan ülkelerde bu etkiyi hafifletecek para bulunamazsa, topluluklar kıyılardan çekilmeye zorlanacak ve sınır ötesi iklim mültecilerinin artması da dahil olmak üzere önemli sosyal bozulmalar yaşanacaktır" ifadeleri kullanıldı.

Araştırmada kullanılan modellemeye göre 2100 yılına kadar su taşkınları Asya, Batı Afrika ve Mısır’ı çok şiddetli bir şekilde etkileyecek.

 

*****

Hitit imparatorluğunu kuraklık mı çökertti?

Bir Hitit antic şehrinde bulunan mezar odasından çıkarılan ahşap, Hitit şehirlerinin 3000 yıl önce terk edildiği dönemde ani ve şiddetli bir kuraklık yaşandığını ortaya koyuyor. Araştırmacılar imparatorluğun bu kuraklık nedeniyle dağılmış olabileceğini düşünüyor.

Yunan efsanelerinde adı geçen Kral Midas'ın babası olabilecek daha sonraki bir hükümdarın mezar odasını yapmak için kullanılan ağaç parçasından elde edilen verilere göre bundan 3 bin yıl kadar önce bölgede üç yıl üst üste çok ciddi bir kuraklık yaşandı.

Ağaç parçasındaki halkaları değerlendiren uzmanlar, ağacın gelişimini gösteren halkaların üç sene boyunca bölgenin susuz kaldığını tespit etti.

Ani kuraklığın gıda üretiminde büyük sorunlara neden olmuş olabileceğini ifade eden uzmanlar, bu durumun imparatorluğun temelini derinden sarstığını tahmin ediyor.

Anadolu’nun büyük bir bölümünü kapsayan ve yaklaşık beş yüzyıl süren Hitit İmparatorluğu, demir işçiliğindeki ustalığı, çivi yazısı sistemi ve komşu Mısır'a kafa tutabilecek ordusuyla antik dünyanın en büyük jeopolitik güçlerinden biriydi.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.