İnsanlık trajedisi ve işbirlikçiliğin diyalektiği
Şemsettin ÖZER yazdı —
- Sosyal medyada Özgürlük Hareketi’ne saldıranların, Holokost bağlamındaki Judenrat üyelerinden ve Sonderkommando'lardan hiçbir farkı yoktur. Tarih, ihanet ve direniş arasındaki diyalektik çatışmayla şekillenir. İşbirlikçiler, egemenlerin çıkarları uğruna kendi halklarını satarken, aslında kendi sonlarını da hazırlarlar.
Tarihçi sayfaları çevirdikçe, arkeolog toprağı kazdıkça insanlığın trajedisinin kökenleri ortaya çıkıyor gün yüzüne. Ancak bu trajedi, yazgısal bir kader değil, bizzat insanın kendi eliyle yarattığı veya başkasına yaptırdığı bir yıkımdır. Cellat, dışarıdan dayatılan bir suçlu değil, insanın içindeki korkunun tuzağına düşmesidir. Cellat, kurbanını seçerken aslında kendi özgürlüğünün de ipini çeker. Fakat bu süreçte, cellat ve kurbanın yüzü bellidir; asıl günahkârın yüzü ise pusludur.
Çünkü efendi, çürüyen iktidarını korumak için kişilikleri iğdiş edilmiş bir cellat ordusu yaratır. Ancak unuttuğu şey, celladın bir gün kendi efendisinin de kellesini alabileceğidir. Tüm sömürge düzenlerinin ortak özelliği, yönetimsel, siyasal ve ekonomik olarak "kendine yabancılaşmış bir zulüm mekanizmasına" dönüşmesidir. İşte insanlık trajedisi böyle başlar.
Tragedya ve diyalektik ilişki
Tarih, insanlığın diyalektik mücadelesinin sahnesidir; trajedi ise bu mücadelenin kaçınılmaz sonucudur. İktidarın çelişkileri, ezilen ile ezen arasındaki çatışma, her seferinde yeni bir yıkım doğurur. Cellat ve kurban ikilemi, güç ilişkilerinin yarattığı bu diyalektik sarmalın bir yansımasıdır. Tarih, hem hesap sorma hem de anlam arayışının alanıdır; trajedi ise bu arayışın karanlık yüzüdür.
Heykellerde ve kayalara kazınan resimler, somut dünyamız ile zihin dünyamız arasındaki bağı gösterir. İlkel çağlarda el baltaları, modern dünyada ise balistik füzeler, ölümün insan eliyle nasıl sistematikleştiğinin kanıtıdır. Bu durum, insanlığın suç ve kanunsuzlukla örülü bir dünyada yaşadığını gösterir.
Judenrat ve işbirlikçiliğin tarihsel rolü
Özellikle Holokost döneminde, Judenrat (Yahudi Konseyleri) gibi oluşumlar, Nazi rejimiyle işbirliği yaparak Yahudilerin toplama kamplarına gönderilmesinde rol oynamıştır. Bu işbirlikçi yapılar, tarihçiler tarafından üzerinde derinlemesine düşünülen, trajik ve hassas bir konudur.
Peki, Judenrat kimdir? Kısaca tanımlamak gerekirse:
Bunlar genellikle Yahudi toplumunun zengin ve elit kesimlerinden oluşan, kendi mallarını ve canlarını kurtarma derdindeki kişilerdi.
Görevleri sadece Yahudileri ihbar etmekle sınırlı değildi; aynı zamanda Nazi makamlarına hizmet ederek toplum içinde infaz mekanizmasının işlemesini kolaylaştırdılar.
Tıpkı özgürlük mücadelesinden kaçıp iftira atanlar gibi, bu işbirlikçiler de kendi halklarına ihanet etmişlerdir.
Bir diğer trajik yapı ise Sonderkommando (Özel Komandolar) idi. Bunlar, Nazi ölüm kamplarında (Auschwitz-Birkenau, Treblinka, Sobibor, Belzec, Chelmno) çalıştırılan Yahudi mahkûmlardan oluşuyordu. Görevleri şunlardı:
Kamplara getirilen Yahudileri gaz odalarına girmeye ikna etmek; Cesetleri dışarı çıkarmak, değerli eşyaları toplamak, altın dişleri sökmek; Saçları kesmek, cesetleri krematoryum fırınlarında yakmak; Kemikleri toplu mezarlara taşımak ve kanıtları yok etmek için külleri nehirlere dökmek.
Bu sistem, insanlık tarihinin en karanlık mekanizmalarından biriydi.
Kürt tarihinde işbirlikçilik ve ihanet
Kürt tarihinde de benzer ihanet örnekleri vardır. Zilan Katliamı ve Dersim Soykırımı sırasında Kürtleri ihbar edip mağaralarda yakanlar, bu işbirlikçi zihniyetin ürünüydü. Özellikle Şeyh Said ve Seyid Rıza, Önder Apo gibi liderlerin ele verilmesi, Zarife ve Ali'lerin katledilmesi; Kürt tarihinin en acılı sayfalarıdır.
12 Eylül darbesi döneminde ajanlaşan bazı gruplar (örneğin Şahin Dönmez öncülüğündeki Genç Kemalistler), Esat Oktay'ın işkence sistemini dahi aşan bir vahşet mekanizmasına dönüştüler. Direnen devrimciler, bu ihanetin bedelini ağır ödedi.
İhanetin evrenselliği ve Önderliğin tarihsel okuması
Önderlik, tarihsel olarak bu işbirlikçi yapıları analiz ederken, bunun yalnızca Kürt tarihine özgü olmadığını vurgular. Bu tür davranışlar, evrensel bir isimle anılmasa da insanlık tarihinin ortak trajedisidir. İşbirlikçilik, bir insanlık çöküşüdür ve insanın kendi eliyle yarattığı bir trajedinin toplamıdır.
Önderliğe yönelik saldırıların temel nedeni, bu gerçeklerin ifşa edilmesidir. Çünkü ihanetin mekanizması her dönem aynıdır: Egemenler ve onların işbirlikçileri, gerçekler ortaya çıktığında kıyameti koparır.
Sosyal medyada Özgürlük Hareketi’ne saldıranların, Holokost bağlamındaki Judenrat üyelerinden ve Sonderkommando'lardan hiçbir farkı yoktur. Tarih, ihanet ve direniş arasındaki diyalektik çatışmayla şekillenir. İşbirlikçiler, egemenlerin çıkarları uğruna kendi halklarını satarken, aslında kendi sonlarını da hazırlarlar.
Bu trajedi sadece geçmişe ait değildir, bugün de farklı biçimlerde devam etmektedir. Tarih, yalnızca geçmişi anlamak için değil, bugünü değiştirmek için okunmalıdır.