İran- İsrail savaşı

Mihraç URAL yazdı —

  • Bu savaş mekanizması ölümleri, zorbalıkları, yıkımı gündeme getirmektedir. Bölgemiz on yıllardır savaşlar nedeniyle yaşanmaz haldedir. Nefes almak gereklidir. Bu savaş hiç kimseye yarar getirmeyecektir.

Tüm dünya bu savaşa konsantre olmuş durumda. İran ve İsrail, ikinci haftaya giren bu savaşta sonuç alınacak bir üst hamleye girişemediler. İki taraf da kullanılabilecek en üst seviyenin araçlarını kullanmadı. Evet, çeşit çeşit füzelerle birbirlerine karşılık verdiler, ama hâlâ bir diğerine kesin üstünlük sağlayacak duruma gelinmedi. İlk adımda İsrail’in 200 uçakla başlattığı bu savaşta İran dize gelmedi. Tersine, kendini toparlayarak karşıt hamleye girişti ve füzelerle İsrail’i dizginlemeye çalıştı. Savaş ikinci haftasına, güçler birbirine yakın olarak gelişti, kimse teslim olmadı.

İsrail savaşı başlattı. Bu ilk hamle oldukça kapsamlıydı; onlarca bilim adamı yanı sıra onlarca yüksek rütbeli subay öldürüldü. Bu ölüm çukurunda İran’ın teslim olacağı sanıldı. Ancak İran süreci göğüsleyerek karşıladı. Ardından füze atışları başladı, ölen subayların yerine yenileri atandı. İran güçlü bir devlettir ve 3000 yıllık geçmişi olan güçlü bir konumlanışı bulunuyor. İlk gün gündeme gelen bu kayıpları anında örtebilecek konumda olduğunu gösterdi. İsrail, bu ölüm kültüründe epey uzmandır. Yakın dönemde Lübnan ve Filistin’de giriştiği tüm çabalar, liderlerin tasfiyesini gündeme alıyordu, ama sonuçta bu ilkel yöntem kesin sonuç elde edemiyordu. Şimdi de İran’da bu ölüm kumpasını denedi, ama sonuç alamadı. İsrail, savaşı sürdürme iradesine bağlı olarak vuruşuyor ve sıkıştığı andan itibaren tüm batılı güçleri, özellikle ABD’yi yardıma çağırıyor.

Amerika olayın içindedir. Savaşın bir numaralı aktörü ABD, İsrail’in bu savaşı başlatan ve sonuçlarıyla birlikte İran’ı dize getiren bir sonuç beklemektedir. Savaş ikinci haftasına girmesine karşın ABD’nin savaşa girme eğilimini gerilere attığı görülmektedir. Savaşa ait tüm imkanları toparlamakta olan ABD, bu ayın 27-28 tarihleri arasında karar vereceği gözlenmektedir. İran dayanırsa ABD savaşa girişecek, alttan alta İsrail’i desteklemek yerine açıktan, bölgeye yığdığı tüm silah mekanizmasıyla bu savaşta rol alacaktır. ABD, savaşa girerek İsrail’e karşı taşıdığı tarihsel yükümlülükleri açıkça yerine getirecektir. ABD, bu savaşta olumsuzlukla çıkarsa, İran’ı görüşme masasına davet edeceği bilinmelidir. Basın açıklamalarında “teslimiyet” sıklıkla tekrar edilmesine karşın, Trump bildiğimiz gibi, sarsıldığına inandığı İran’ı masaya davet edecektir.

ABD bu savaşa katılma ısrarı gösterirse, savaşın boyutları da değişecektir. 3. Dünya Savaşı olur mu, kestirmek zor, ancak insanlık adına yıkıcı ve kaldırılması mümkün olmayan bir sonuçla karşı karşıya kalırız. Böylesine kapsamlı hale gelecek savaşa Irak’taki Haşdi Şabi gibi yerel örgütler, Lübnan’daki Hizbullah güçleri, Yemen’deki Husiler ve bunlara eklenebilecek Pakistan, Çin, Rusya gibi devletler de bir biçimde bu savaşta yerini alacaktır. Olay bununla da kalmaz, kimi Arap ülkelerinin de oluşacak bu büyük savaşta farklı tarzlarda yerlerini alacağını söylemek yanlış olmayacaktır. ABD bu savaşa direk katılma yerine arayı bulma gibi gösterilecek bir tutumla görüşmeler masasına çağırmayı tercih edebilir. İran Dışişleri bakanı Arakçı  “İsrail savaşa son verirse bizler de görüşme masasına gelip otururuz” dedi. Buna rağmen Amerika’nın sıklıkla yaptığı aldatıcı açıklamalar bizi yanıltmamalıdır. İran’a “iki haftalık” bir düşünme süresi tanındı, bu sürenin esas amacı ABD askeri mekanizmasının derlenip toparlanması için gerekli süreçtir. Bu süreç tamamlanınca cehennemin kapıları da açılabilir. Savaş öyle bir boyut alır ki sonunu kestirmek mümkün olamaz.

Bu satırları yazarken ABD, İran’ın üç alanındaki nükleer faaliyet gösteren birimleri kendi kuvvetleriyle vurduğunu açıkladı. Bu saldırıda Fordo denilen ve 80 metre yer altında olduğu belirtilen nükleer çalışmaları da vurdukları açıklandı. Trump “Barışın yolu bu yoldur” diyerek görüşmelere devam edebileceklerini açıkladı. Bu akılsızlık, bu düzenbazlık bizlere daha neler gösterecek, belli değil. Bizler de yazılarımızı yazarken bu türden haberleri aktarmaya çalışıyoruz.

İsrail savaş mekanizması durmadan çalışıyor. Son yıllarda Filistin’in açtığı direniş (7 Ekim 2023 Aksa Tufanı) adım adım yayılmaya başladı. Ardından Yemenlilere (HUSİLER) saldırısı, ardından da Hizbullah güçlerine karşı savaşı (1 Ekim 2024) başlattı. Hizbullah’a karşı bu savaş her ne kadar günümüze kadar devam ediyorsa da 27 Kasım 2024 tarihi itibariyle ateşkes anlaşması yapıldı ki ardından Suriye’ye saldırılar başladı. Tamamıyla emperyalist ülkelerin organize ettiği Suriye savaşı, HTŞ adlı terör şebekelerinin kazanmasıyla noktalandı. Bu süreçte İsrail, Suriye’de var olan ve Esad dönemine ait askeri varlıkları yok etmeye başladı. Binlerce hava saldırısı yaparak, geride kalan en küçük askeri varlığı yok etti. Bununla da kalmadı: HTŞ’yi de tehdit ederek, güney Suriye bölgesinde askeri güç bulundurma yasağı getirdi; Sayda bölgesini kontrol ettiğini ilan ederek savaş mekanizmasının taleplerini yerine getirdi. Terörist Ahmet Şara’yı, kaldığı sarayı bombalayarak dizginledi. Bölgemizi savaş tehdidiyle teslim alan İsrail, önünde duran en önemli engellerden birisi olan İran’ı hedef tahtasına koydu.

Abraham (İbrahim) anlaşmaları (13 Ağustos 2020) İsrail’den başlayan, Hindistan’a kadar uzanan ekonomik- sosyal anlaşmaları içeriyor. Bu anlaşmalara Arap ülkeleri hızla adım attı. Trump’un bölgemize gelişiyle bu anlaşmalara konu olan adımlar atıldı. Ama İran bu anlaşmalara karşı en ciddi engeli oluşturuyordu. Bu engelin de kalkması gerekiyordu. Üzerinde yıllardır çalışılan İran nükleer faaliyetleri bir hedefti. Böylece Abraham anlaşmalarının önünde durak olan İran’ı vurup temizlemek bu ikili hedefin ana konusu olmuştur. Trump İran’a 60 günlük bir mühlet tanımıştı. İşte bu süreçte, görüşmelerden bir sonuç çıkmayınca İsrail harekete geçti. Tamamıyla ABD’nin bilgisi ve onayıyla İsrail İran’ı vurmaya başladı. Şu sıralar ABD’nin, Fordo’un da aralarında olduğu (Natanz ve İsfahan) üç nükleer alanı vurması, İsrail’in yetersiz kaldığı yanları tamamlama girişimi olarak görmek gereklidir. Tabii ki bu savaş her türden yalanı da beraberinde getiriyor. İran, ABD’nin bombaladığı bu üç alanı çoktan boşalttığını, bombalanan yerlerin boş olduğunu açıkladı.

Savaşın ilk hamlesinde dini lider Ali Hamaney’i katletmeyi düşünüyorlardı. Ancak ABD Başkanı Trump, bu öneriyi “şimdilik ertelemeyi”, sonrasında ise gündeme getirmeyi düşündüğünü basına açıkladı. Bu arada İsrail, Ali Hamaney’in yerini tespit ettiğini ve vurmaya çalıştığını basına açıkladı. İran ise dini liderin yerini değiştirdiğini ilan etti. Her ne olursa olsun böylesi bir öldürme olayının gündeme gelmesinin Şii alemde nasıl bir etki yaratacağını kestirmek zordur. İran köklü bir devlettir. Bu devlet binlerce yıldır süren yapısıyla bir liderin yerine yenisini seçmesi zor değildir. Bu seçim için kurallar bellidir ve aynı anda seçilebilir. Ama böylesi bir dini liderin öldürülmesi çok ağır sonuçlar yaratacaktır. Dünya çapında tüm Şiilerin öldürmeye karşı alacağı tutum ve ortaya koyacağı bireysel tepkiler çok ağır sonuçlar yaratacaktır. Ve sonuçta savaşın kaderinde ciddi bir değişim yaşanmayacaktır.

Savaş aşağılık bir eylemdir. Bu eylemi başlatan İsrail, Amerika ve tüm batılı emperyalist ülkelerdir. Elbette İran’ın da bu savaşta rolü ağırdır. Ancak emperyalist amaçları olan ve bölgemizde egemenlik kurmak isteyen Amerika ve İsrail bu savaşın sorumlusudur. İran’ın nükleer çabalar içinde olması elbette ki kabul edilemez bir çabadır ama İsrail’in nükleer çabaları ve atom bombası yapımı da kabul edilemez bir çabadır. İsrail, Filistin’in gasp edilmiş toprakları üzerinde, bölgemizde zorla konumlandırılmış bir durumdadır. İsrail’in bölgemizde yaşama şansını ayakta tutmak üzere geliştirdiği bu savaşlar bitecek türden savaşlar değildir. Bu savaş mekanizması ölümleri, zorbalıkları, yıkımı gündeme getirmektedir. Bölgemiz on yıllardır savaşlar nedeniyle yaşanmaz haldedir. Nefes almak gereklidir. Bu savaş hiç kimseye yarar getirmeyecektir. Bu savaşın sona erdirilmesi, tüm tarafların silah mekanizmalarını susturmaları gereklidir. Bu savaşta, egemen güçlerin yararlanacağı tarzda tutum takınmak insanlık adına iyi bir şey değildir. Bizler, amacı emperyalist işgal ve denetim olacak olan bu savaşa karşı açık tavır almak zorundayız. Savaşa karşı barışı, bölgemizi kendi çıkarları için pay etmek isteyen batılı güçlere, onlar adına bu savaşı sürdüren İsrail ve Amerika’ya karşı tavır almamız gerekmektedir.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.