İş ilanı için arayanları fuhuşa zorluyorlar

Dosya Haberleri —

Fuhuş

Fuhuş

  • Fuhuşun çeteler eliyle organize bir şekilde yapıldığını söyleyen C., Van’da bir kadının yaşadıklarına tanık olduğunu söyleyip başlıyor kadının başından geçenleri anlatmaya: "İş arayan bir kadın, sahibinden.com’da yayımlanan bir iş ilanına başvuruyor. Başvuru sırasında telefondaki kişi birkaç imada bulununca kadın da bunu tersleyip telefonu kapatıyor."

Sabah Van Kalesi’nin dibinden yürüyüp dolmuş durağına geliyoruz. S. tekrar başlıyor siteleşmeden duyduğu kaygıları anlatmaya. Dolmuş bizi Maraş Caddesi’nde indiriyor. Çarşı’ya doğru yürüyoruz. Kahvaltı yapmak için Van çöreği alacağız. Meşhur bir fırının önünde sıraya giriyoruz. 20 dakika kadar sıra bekledikten sonra yine gençlik çalışmaları ve siyasi bir kurumda görevler üstlenen C.’yle buluşacağız. Görüşmeyi Rus Pazar’ında yapacağız. Rus Pazarı, yıkılmadan önce insanların Sovyet cumhuriyetlere gidip oradan getirttiği malların satıldığı Van’ın en işlek pazarlarından biri. ‘Rus Pazarı’ adını da buradan alıyor. Eskiden burada satılan malların çoğunluğu Batum, Bakü, Erivan gibi yerlerden getirilirken şimdilerde Bursa, Antep ve Konya’dan getirtiliyor. Çay ve çörekle kahvaltımızı yaparken C. geliyor. Orta boyda, çevik ve güzel yüzlü bir genç. Yaşı 25’ten küçük. Gece boyunca çalışmalarda bulunduğu için uykusuz. Hızlıca konuşup gitmek istediğini anlıyorum davranışlarından, bu yüzden de hemen konuya girip şehirdeki uyuşturucu furyasını soruyorum.

Uyuşturucunun itibarı

“Nereden başlayayım ki!” diyor ve anlatmaya başlıyor. “Özellikle Meth, bütün Van’ı sarmış durumda. Eskiden biz methin kan tahlillerinde çıkmadığı ve kokusuz olduğu için tercih edildiğini sanıyorduk ama artık öyle değil. Artık kullanıcılar gizlenmeyi bile sorun etmiyor. Ben uyuşturucu bağımlılarının bu batağa bile isteye battığını sanmıyorum. Politik tutarlılığı olmayan kişiler ‘itibar’ kazanmak için düşüyor bu batağa. Çünkü uyuşturucunun yarattığı bir itibar var artık. Bu itibar iki farklı kesimde kendini gösteriyor. Bir; mahallelerdeki uyuşturucu kullanımında çoğumuzun sigaraya başlamasındakine benzer bir motivasyon var. Küçük yaştaki bağımlılıkların en büyük sebebi ‘İçmiyorsan erkek değilsin’ algısı. Cesaret ve gözü karalığın işareti gibi görülüyor uyuşturucu kullanmak. Diğer bir kesimde de özgürleşmenin işareti gibi ele alınıyor. Bu kesimde sayabileceğimiz bağımlılarla konuşmak bile zor. ‘Ben böyle mutluyum’, ‘Ben özgürüm’ gibi gerekçelerle uyuşturucu kullanımını savunabiliyorlar. Aslında kapitalist modernitenin insanı getirdiği noktalardan biridir bu.”

Uyuşturucu, hırsızlık ve fuhuş iç içe

Uyuşturucuya ve uyuşturucu çetelerine bir kere bulaşanın birçok başka kötü alışkanlık da kazandığını söylüyor C. “Uyuşturucu bağımlısı iki genç kendilerinden büyük bir adam tarafından çalıştırılıyordu. Evlere hırsızlığa gönderiliyorlardı. En son gençler bu duruma isyan edince adam bunları silahla ayaklarından vurdu. Mahallenin gençleri toplanıp adamı döverek mahalleden çıkardılar. O gençler adamın elinden kurtuldu ama uyuşturucudan kurtulamadılar” diyerek uyuşturucu bağımlılığının hırsızlık ve gaspla ilişkisini açıklıyor. Uyuşturucunun hırsızlıkla bu ilişkisinin fuhuşta da aynı şekilde işlediğini söylüyor. Gençleri bu tuzağa düşürenlerin profillerine ilişkin soruma “Mahallelerde bu işler daha çok mahalle kabadayıları üzerinden yürütülüyor. Ancak şehrin işlek yerlerinde, kafe ve barlardaki işleyiş ise daha başka profiller üzerinden yürüyor. Onların belli yerleri var. Zaten polis hiçbir şekilde karışmıyor onlara. Arkadaşlar arasında herhangi bir politik söylem kurduğunuzda bile size müdahale edilirken şehrin göbeğinde açık açık uyuşturucu satanlara polis karışmıyor. Van’a yeni gelmişsin ve burayı tanımıyorsun. Şimdi uyuşturucu almak istesen 10 dakika içerisinde temin edebilirsin. Sokak ortasında bir köşeye çekilip kullanabilirsin de. Bunun yanında bar ve kafelerde daha çok dijital mecralar üzerinden haberleşiyorlar. Swarm diye bir uygulama kullandıklarını ve oradan haberleştiklerini biliyoruz” şeklinde yanıt veriyor.

Nasıl mücadele edilmeli?

Uyuşturucuya karşı mücadele edilmesi gerektiğini söyleyen, uyuşturucuya karşı savaş açtığını söyleyen kesimlerin bile bu işin ciddiyetinin farkında olmadığını savunan C. kentteki uyuşturucu kullanımı ve buna karşı yapılanlara ilişkin gözlemlerini “Bağımlılık krizine girince yoldaki çakıl taşlarını çiğneyip ağzını parçalayan insanlar oldu Van’da. Herkes bunun farkında ama yurtsever kesim de dahil olmak üzere neredeyse hiç kimse bu konuya ciddi bir şekilde eğilemiyor. Açıkçası bu konuya yüzeysel bakıldığını düşünüyorum. Bu soruna paneller düzenleyerek, broşür dağıtarak dikkat çekilemez. Sağlıksız bir toplumda yaşıyoruz. Dolayısıyla uyuşturucunun bu kadar yıkıcı bir boyuta gelmiş olması şaşırtıcı değil. Bunu da dernek binalarında veya otellerin toplantı salonlarında yapılan açıklama ve sempozyumlarla çözemeyiz. Bu sorunun tek çözümü bire bir ilişkilenmekte. Bunun örnekleri de var. Geçmişte uyuşturucu kullanıp bugün sanatla uğraşan gençler var. Bu gençler sempozyum veya bilgilendirmelerle kurtulmadı, arkadaşlık bağıyla kurtuldu. Gidip bu insanlarla diyalog kurmak, arkadaşlık geliştirmek gerek. Bir toplumsallık öremediğiniz zaman birileri de kendini bu toplumsallığın dışında hissediyor. Zaten toplumda yaşam koşullarından ötürü bir sinerji var. Sen de bunu örgütleyemediğin zaman yanlış yerlere kayıyor. Dolayısıyla bu anlamda herkesin çok eksiği var, düzgün bir örgütlenmeye ihtiyaç var” ifadeleriyle paylaşıyor.

İki arkadaşın sohbeti

C.’nin bu söylediklerinden sonra S. araya giriyor ve sohbet iki arkadaş arasında karşılıklı bir hal alıyor.

S.: Ama bu örgütlenme sadece uyuşturucuya bulaşmış kişileri kapsamamalı. Toplumun tümünü kapsamalı. Hiç bulaşmayan gençleri de, aileleri de kapsamalı. Çünkü sorunun temelinde toplumsallığın dağılmış olması yatıyor.

C.: Toplumsallığın dağılmasının iki sebebi var. Bir devlet politikaları. Bu zaten herkesin bildiği bir şey ama her ne kadar kabul etmek istemesek de toplumsal alanda çalıştığını söyleyen kişi ve kurumları saran konformist rehavet de ikinci sebep. Devlet ne çizgi çekse bu kişi ve kurumlar o çizgiye göre belirliyor sınırlarını. Sınırları zorlamıyoruz, devletin müsaade ettiği alanlarda dolaşıp duruyoruz. Örneğin biz mahallemizde yaptığımız gençlik çalışmalarında öncelikle uyuşturucunun itibarına saldırdık. Bu işe bulaşanların itibarını yerle bir ettik. Uyuşturucuyla itibar olamayacağını anlattık gençlere, çocuklara. Özgürlüğün, cesaretin, mutluluğun uyuşturucuda olamayacağını anlatmak gerek. Bugün Erek Mahallesi uyuşturucu açısından Van’ın en temiz mahallelerinden biri.

Politik duruşu toplumsallaştırmak

S.: Buna ek olarak şunu da hatırlatmak gerek: Kürt hareketinin dinamiklerinden başka hiçbir güç bu toplumu örgütleyemez. Toplum da başkasından böyle bir şey beklemiyor açıkçası. Çocuğu bağımlı olan aile gidip Kürt hareketine yakın kurumlara başvuruyor. Zaten devlet de bunu bildiği için fuhuş ve uyuşturucuyu kullanıyor toplumu parçalamak için. O zaman burada sorulması gereken şu: Toplumsal alanda çalışan bunca kurum varken neden uyuşturucu ve fuhuş almış başını gidiyor? Demek ki bir boş vermişlik var.

C.: Katılıyorum ama bir yerden sonra bu duruşun bir toplumsal reflekse dönüşmesi gerekiyordu. Mesela ben Erek Mahallesi üzerinden örnek verdim, o mahallede uyuşturucuya karşı toplumsal bir refleks gelişmiş. Bu refleksi biz kendimiz geliştirdik. Tamam, Kürt hareketi bize bir yol gösterdi, uyuşturucuya karşı bir politik duruş kazandırdı ama mahalledeki refleksi de biz kendimiz yarattık. Oysa bugün bakıyoruz, toplumun genelinde böyle bir refleks yok. Bu da toplumdaki liberalleşmeye işaret ediyor. 17-18 yaşında gençler açık açık whatsapp durumlarında uyuşturucu kullanırken fotoğraf ve durum paylaşıyorlar. Bu gençlerle konuşan, onlarla ilgilenen kimse yok mu etraflarında? Anlatmak istediğim biraz bu. Kürt hareketinin geliştirdiği politik duruşu toplumsallaştırmakta problem yaşanıyor.

Korucunun fuhuş tezgahı

İki arkadaşın sohbetini bölüp fuhuşu soruyorum. C., daha sözlerimi tamamlamamı beklemeden “Hiç saklamaya gerek yok. Fuhuş çoğunlukla korucular üzerinden yürüyor” diyor. Fuhuşun çeteler eliyle organize bir şekilde yapıldığını söyleyen C., Van’da bir kadının yaşadıklarına tanık olduğunu söyleyip başlıyor kadının başından geçenleri anlatmaya. “Bu olaydan bahsedersem işlerin nasıl yürüdüğünü daha net anlayabilirsiniz. İş arayan bir kadın, sahibinden.com’da yayımlanan bir iş ilanına başvuruyor. Başvuru sırasında telefondaki kişi birkaç imada bulununca kadın da bunu tersleyip telefonu kapatıyor. Aradan kısa bir süre geçtikten sonra başka bir adam kadını arayıp sapıkça şeyler söylüyor. Kadın da gözü açık, uyanık bir kadın. Kendisini arayan adamla telefonda konuşmayı sürdürürken numarayı facebook’ta aratıyor. Telefon numarası hesapla senkronize olduğu için adamın kimliğine ulaşıyor. Telefonda adamın ismini söylüyor. Tabii adam korkuyor kim olduğu biliniyor diye. Bu sefer de kadının sorularını yanıtlamaya başlıyor. Meğer iş ilanı için aradığı kişi, kadının numarasını bu şebekeye vermiş. İş ilanını açan kişinin de Özalp’ta, Ercan A. adlı bir korucu olduğunu öğrendik. Bu korucu internet platformlarından iş ilanları açıp kendisini iş için arayan kadınların numaralarını kaydediyor. Bu numaraları görüşmeye ikna ettikleri ve etmedikleri olarak yedişer gruplara ayırıp birlikte bu işi yaptığı adamlara dağıtıyor. Kadınlar aranıp taciz ediliyorlar. Kadınları düşürene kadar bu yöntemleri deniyorlar. Bu şekilde dağıtılmış yaklaşık 400 kadının numarasının listelendiği bütün Van tarafından biliniyor.”

Tek çare komünleşmek

İki arkadaşa TÜİK verilerini hatırlatıp Van’ın aynı zamanda yoksulluğun en yoğun yaşandığı şehir olduğunu, bütün anlattıklarının da yoksullukla iç içe olabileceğini söylüyorum. Onlar da Van’ın bilerek yoksullaştırıldığını söylüyorlar. “Tarım ve hayvancılığa ciddi bir müdahale oldu Van’da. Bu devletin halkı düşündüğü yok. Zozanların yasaklanması da buna bir örnek.” diyor S. Koçerlerin artık yaylaya gidemediğini, bu yüzden de ekonomik anlamda dibe vurduklarını hatırlatıp ekliyor: “Birçok koçer aile var, çocukları uyuşturucuya düşen.”

C. araya girip “Yoksulluğa çare olabilecek tek şey hem üretimde hem tüketimde komünleşmek olabilir. Kapitalizmin en büyük sorunu üretimde inanılmaz bir ivme yakalanmasına rağmen tüketimin tekelleşmesidir. İşçi yoksulluğa mahkum edilmiş oluyor. Yoksul kalanlar da bir nevi sistemin avucuna düşüyor.” Bu ifadesi üzerine “sistem kendini en çok hangi alanlarda gösteriyor?” diye soruyorum, “Tekstilden başlayabiliriz” diyor. “Tekstilde korkunç bir emek sömürüsü var. Çalıştırılanların neredeyse tamamı yurtsever insanlar. Asgari ücretin çok altında çalıştırılıyorlar. İlk başlayanlar aşağı yukarı asgari ücretin yarısı kadar maaşla başlıyor. Günde en az 10 saat çalıştırılıyorlar.”

Sınır kapısı bilerek kapalı tutuldu

S. alıyor sözü: “Van, sınır ticaretinin önemli olduğu bir şehir. Van’la İran arasında yapılan bavul ticareti ünlüdür. Bavul ticareti dediğimiz, insanların İran’da uygun bulduğu yaşamsal malzemeleri getirip burada satmasına verilen isim. Pandemiyle beraber bavul ticaretinin yapıldığı sınır kapısı bilerek uzun süre kapalı tutuldu. Diğer ülkelerle olan sınır kapılarının tamamı açılırken bu kapı açılmadı. Hatta İranlıların gidiş gelişine izin verilirken buradan insanların gidiş gelişine izin verilmedi. Bu uygulama bavul ticareti yapan insanların, ki sayıları hiç de az değil, ekonomilerine doğrudan bir müdahaleydi. Diğer yandan hem pasdarların hem de Türk askerlerinin katlettiği köylüler var.”

C., bir anda yerinden kalkıp “sizi bir yere götüreceğim” diyor. “Bu konuyu en iyi o anlatır” diyerek bizi büyük bir inşaat şirketinde çalışan bir mühendisin ofisine götürüyor. Bu kişi kayıt almamıza izin vermiyor ancak kentteki yoksulluğun sebeplerini madde madde sıralıyor:

1. “Van’da erkekler üretimin büyük çoğunluğunda yer almıyor diyebiliriz. Üretime dair bütün emeği kadınlar veriyor. Tekstillerde, cafelerde, fabrikalarda hep kadınlar çalışıyor. Bu hem kadın emeğinin sömürüsü hem de ataerkinin güçlenmesine sebep oluyor. Ataerkinin bu gücü fuhuşu da beraberinde getiriyor.”

2. “Erkeklerin ticaretten anladığı tek şey ev, arsa ve araba alım satımı.”

3. “Kendi şehrinde üretim sürecine katılmayan erkeklerin Türkiye’nin batısına inşaat ve yol işçiliği gibi ağır iş kollarında çalışmak üzere göçüyor. Bu da şehirdeki üretimi zayıflatıp yoksullaşmaya götüren başlıca sebeplerden.”

4. “Tarım alanlarını ipotek ettirip banka kredisi alan öyle çok kişi var ki, artık neredeyse bütün arsalar ipotekli. Zaten bankalar artık arsaya ipotek vermiyor. Ev veya araba istiyorlar”

5. “Devlet destekleri gerçekten üretenlere değil, alım satımcılara veriliyor. Bu yüzden de tarım veya hayvancılıkla geçimini sağlamaya çalışan halk devlet desteklerinden faydalanamıyor. Devlet desteği alanlar da çoğunlukla iktidar yanlısı veya devlet kurumlarındaki yöneticilerle içli dışlı olan kişiler.”

6. “Yoğunlukla koçer halk tarafından yapılan hayvancılık ve yaylacılık iş kollarında üretimin tekelleşmesi, yerel ekonominin çökmesine sebep oluyor. Buna paralel olarak halkın yaylalarının yasaklanması yoksulluğun bir politika dahilinde Van’a dayatıldığını gösteriyor.”

Van’da iki gün boyunca konuştuğum herkes, tüm bunların zaten şehirde bilindiğini söylüyor. Yoksulluğun da fuhuşun da uyuşturucu ve selefi cemaatlerin de devlet gözetimi, çoğu zaman da devlet kontrolünde yaygınlaştığını düşünüyorlar. Van’ı özel savaş konsepti tarafından kuşatılmış bir şehir olarak tanımlıyorlar.

***

Yoksulluk Kurdistan’da şiddetin bir biçimi

İstatistiklere göre Türkiye’deki en yoksul kent olan Van özelinde yoksulluğu sorduğumuz HDP Van Milletvekili Sezai Temelli, yoksulluğun Kurdistan’da şiddetin bir biçimi olarak bilinçli bir şekilde kullanıldığını söyledi. Tüm Türkiye’de bir yoksullaşma olduğunu ancak Kurdistan’daki yoksullaşmanın oldukça yüksek bir ivmeyle gerçekleştiğini söyleyen Temelli, buna karşı mücadeleye ilişkin de şunları söyledi: “Her şeyden önce yerel demokrasi dediğimiz anlayışın genel bir yönetim biçimine dönüşmesi gerekir. Yerinden yönetim ve yerel demokrasinin güçlendirilmesi, belediyelerin kayyumcu zihniyetten kurtulması ve yerel kaynakların yoksullukla mücadele için kullanılması gerekir. İkinci adımda ise bölge ekonomisinin bölge kaynaklarıyla doğru şekilde yönetilmesini sağlayacak bir planlama gerek. Biz kooperatiflerin hem tarım alanında hem de diğer üretim ve hizmet alanlarında yaygın bir şekilde hayat geçirilmesi gerektiğini söylüyoruz. Yani yoksul halkın üretim sürecine bizzat katılmasını sağlayacak, ekonomiye ilişkin karaların alınmasında halkın aktif olacağı yeni bir ekonomi modelini hayata geçirmek istiyoruz. Bugünkü sorunlarla başka türlü baş etmek mümkün değil.

Öte yandan savaşa ayrılan kaynaklar yoksulluğun başka bir yönünü beslemiş oluyor. Türkiye’de savaşa devasa bir kaynak ayrılıyor. Oysa o kaynaklar bu bölgenin hakkı. Yıllardır bu bölgeden çalınıp sömürülmüş olan bu kaynaklar bölgeye yine ölüm ve şiddet olarak geri dönüyor. Bunu tersine çevirerek bütün sorunların çözümünü rahatlıkla sağlayabiliriz. Ne zaman bir proje ortaya koysanız, ‘Kaynağını nereden bulacaksınız?’ diye soruyorlar. Kaynak işte burada saklı. Çözüm buradan çalınıp buraya karşı ekonomik bir şiddet olarak geri dönen kaynaklarda saklı.

BİTTİ

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.