İttifak tahterevallisinde “zaferler”

Veysi SARISÖZEN yazdı —

  • Şu sırada Erdoğan da Rusya’ya yanaşmaktan ve Şanghay İşbirliği Teşkilatına üye olmaya kalkışmaktan tornistan edip yeniden NATO limanında AB’yi beklemeye başlamıştır. Ve üç yıldır hala Zap’ta bir zafer peşinde koşmaktadır. Ve bu defa Efrîn’de Rus desteği, Serekaniye’de Amerikan desteği ile kazandığı “zaferler” Medya Savunma Alanları’nda az sonra hezimete dönüşecektir.

30 Ağustos Türk tarihinde "Zafer Bayramı" diye anılsa da gerçekte ordu bayramıdır. 30 Ağustos 1922’de başlayan “Büyük Taarruz”, Yunanistan kuvvetlerinin Ankara’ya 50 kilometre kala durdurulduğu ve akabinde geri çekilmeye zorlandığı Sakarya Meydan Muharebesi’nin devamıdır.

Bu son satıra mim koyalım. Çünkü Atatürk’e Sakarya Meydan Muharebesini kazandığı için “müşir” yani mareşal rütbesi verilmiştir. Paşalar paşasının kazandığı bu “zafer”, nasıl bir zaferdir?

Her savaşta kayıplar mukadder. Bu savaşın kayıpları şöyle:

Türk ordusunun zayiatı; 5713 ölü, 18.480 yaralı, 828 esir ve 14.268 kayıp olmak üzere toplam 39.289'dur. Yunan ordusunun zayiatı ise 3758 ölü, 18.955 yaralı, 354 kayıp olmak üzere toplam 23.007'dir. Sakarya Meydan Muharebesi'nde çok fazla subay kaybı olduğu için bu Muharebe’ye "Subay Muharebesi" adı da verilmiştir. 

Bu kayıpların çapını anlamak için o esnadaki Türk ordu gücünü hesaba katmalıyız.

Ultra milliyetçi Yeni Çağ yazarı Orhan Uğurluoğlu, güvendiği bir kaynağa dayanarak o esnadaki ordu mevcudunu 96 bin olarak vermiştir. Toplam zayiat yaklaşık 40 bin olduğuna göre ordunun yüzde 40’ı saf dışı olmuştur.

Ama kayıplar bu kadarla kalmamıştır.

Meral Akşener’i kelle koltukta destekleyen, o yüzden bir de saldırıya uğrayan Orhan Uğurluoğlu, yine aynı kaynağından aldığı şu bilgiyi de paylaşmıştır:

‘120 bin kişilik Yunan ordusuna karşılık 96 bin kişilik Türk ordusunun yüzde 46''sı, cepheyi terk ederek maalesef savaştan kaçmıştır.”

“Kahraman Türk ordusu” hakkındaki bu dehşetli iddia bizim uydurmamız değil. Namlı “ülkücü”nün aktardığı bir iddia.

Boş bulunup bu rakamları “doğru” kabul etsek şöyle bir sonuçla karşılaşırız: Ordu mevcudu yaklaşık 100 bin erat ise kaçanlar 46 bin olduğuna göre geride kalan erat 54 bin ediyor. Bunun da yaklaşık 40 bini savaş meydanında vurulup ölü-yaralı-esir ve kayıp olarak saf dışı olduğuna göre, ordudan geriye topu topu 14 binlik bir “ordu bakiyesi” kalmış oluyor. Bu hesaba göre başında Mustafa Kemal’in “başkomutanlığında” yapılan bu “meydan muharebesinde” Türk ordusunun yüzde 86’sı imha olmuş.

Akşener’in tosuncuk medyatörleri “zafer bİlançosunu” böyle çıkarıyor ve işte bu “muhteşem zaferle” utanmadan övünüyor. Ve bir yıl sonra bu imha edilmiş ordu her nasılsa Yunan kuvvetlerini “denize döküyor.” Kafanız karıştı mı bilmem ama, burada rakamların acayipliği bir yana, yine de hakikatin gölgesi var.

Kemalistlerin zaferinde bir “maymun” traji-komik rol oynamıştır. Bu maymun İngiliz yanlısı kralı ısırmış, ısırığın etkisiyle kral ölmüş, yerine Alman yanlısı kral geçmiş, bu da Yunan işgalini destekleyen İngiliz Başbakanı’nı zayıflatmış,  buna karşılık “Kemalistleri Sovyetlere kaptırmamak” adına Yunan işgaline karşı olan İngiliz Dışişleri Bakanı’nı güçlendirmiş, neticede İngiltere tam da o sıralarda Yunanistan’a desteğini çekmiştir. Bunun sonucunda Yunan kuvvetleri kendi içinde bölünmüş, zayıflamış, “talihin yüzü” Kemalistlere gülmüştür. Yunan kuvvetlerinin Ankara’ya neredeyse 50 kilometre yaklaşmışken ve Türk ordusuna çok ağır kayıplar verdirmişken,  ansızın bozguna uğrayarak Afyon’a kadar çekilmesinin, bir yıl sonra da Anadolu’yu terketmesinin arkasında işte bu “maymun hadisesinin” de payı vardır.

İşin mizahi yanını bir kenara bırakalım. Gerçek şudur: 30 Ağustos zaferi salt bir “askeri zafer” değildir. Kemalistlerin içeride Kürt halkıyla, dışarıda Sovyetlerle ittifaktan vazgeçmesi karşılığında İngiliz, Fransız, İtalyan desteğini kazanarak elde ettiği bir “zaferdir.” Lozan gerçeği de böyledir. Sonraki tarih de bu ittifak değiştirmenin devamıdır; İnönü Nazi Almanyası’yla işbirliğinden, Almanya’nın yenilmesi üzerine vazgeçmiş, rotayı NATO’ya kırmış, Menderes bu adımı tamamlamış, Marshall Planı’yla “Küçük Amerika” olmaya kalkmış, olamayıp ekonomisi krize girince Sovyetlere yanaşmış, yanaşınca da İmralı Adası’nda can vermiştir ve Demirel “darağacına” gitmektense, Morison firmasındaki işine Başbakanlık’ta devam etmiş, o da bir ara Rusya’yla flörte kalkmış, kalkınca da defalarca devrilip, yeniden ittifak oyununu sürdürmüştür. Ve şu sırada Erdoğan da Rusya’ya yanaşmaktan ve Şanghay İşbirliği Teşkilatına üye olmaya kalkışmaktan tornistan edip yeniden NATO limanında AB’yi beklemeye başlamıştır. Ve üç yıldır hala Zap’ta bir zafer peşinde koşmaktadır. Ve bu defa Efrîn’de Rus desteği, Serekaniye’de Amerikan desteği ile kazandığı “zaferler” Medya Savunma Alanları’nda az sonra hezimete dönüşecektir.

Türk siyasi ve askeri tarihi bu haliyle “şanlı zaferlerin tarihi” gibi pek görülmüyor.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.